İslâmköyün koca kafalı talebesi; kafası gibi, koca yürekli siyasetçisi; yüreğinin alamayacağı kadar da büyük idealli, derin ufuklu bir Anadolu insanıydı merhum Demirel.
Vakti geldi, emr-i Hak vaki oldu, nefesleri son buldu; her canlının mukadder sonu gibi.
Allah rahmet eylesin.
Memleketin dar günlerini yaşadı, hiçbir zaman daralmadan, kararmadan, usanmadan. “Barışmasını bilmeyen, kavga etmesin” sözü onun gönlünün genişliğini, hoşgörüsünü; insanlara nasıl baktığını ifade etmeye yeter sanırım.
İşte, o zor günlerde, dar günlerde Demirel bolluğunu çok yaşadı bu ülke.
Tezgâh altı satışlarının revaç bulduğu yıllardı, o yıllar.
Van’da ailece bulunduğum bir Ramazan vaktinde, marangoz dükkânında, yongaların arasında bulunan margarin yağından bir kutu satın alabilmenin tarifi zor mutluluğunu yaşadığımı; yine bir fedakâr dostumun tavassutuyla elde edebildiğim bir adet piknik tüpünün evimizde husûle getirdiği bayram havasını unutmam mümkün mü?
Bir başkasının hükümeti zamanında yaşanan kıtlık, kuyruk, karaborsa o hükümet olduğu zaman ortadan kalkıyor; bir güven, bir ferahlık hâsıl oluyordu memlekette. Halk da esnaf da nefes alıyordu bir süreliğine olsa da.
Bu hâl, o günkü müseccel solcuların, komünistlerin hiç işine gelmiyor, hep onu “çoban sülü başvekil, işçi köylü aç sefil” sloganlarıyla aşağılamaya çalışıyorlardı. Bu anlayışın tam tersine, o, işçi, çiftçi, fakir fukara dostuydu. Onun içindir ki, “Baba”sı oldu bu memleketin.
Vakıa, Demirel, çobandı! Halkını, vatanını, memleketinde olup bitenleri güden, takip eden, çekip çeviren bir memleket çobanıydı.
Hürriyeti, demokrasiyi; bu memleket insanının hakkını hukukunu kurda kuşa kaptırmamak merhum Demirel’in yegâne sevdasıydı.
Onu anlasak da anlayamasak da, “‘Herkes göğsünü gere gere ben Müslüman’ım diyecektir” sözü, onun karakterinin miyarı olacak bir cümledir.
Demirel, Alzheimer olan ve dört buçuk yıldır yatarak tedavi gören 65 yıllık eşini ziyaret etmek için düzenli olarak hastaneye gidiyormuş. Kendisi hasta bile olsa, ziyaretini sektirmemeye çalışıyormuş.
Doktorlar, onun yıpranmasını engellemek için “Kendinizi yormayın, nasılsa artık sizi tanımıyor” demişler. Acı acı gülmüş Demirel: “Ama ben onu hâlâ tanıyorum” demiş.
Rabbim sana rahmetiyle muamele eylesin, ey cumhurun insanı!
Biz de seni, hiç unutmayacağız…