"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fetih, istilâ değildir

Ali Rıza AYDIN
28 Mayıs 2015, Perşembe
Savaş, savunma refleksiyle, devletin diplomatik ilişkileri keserek, bir ülkeyle giriştiği silâhlı çatışmadır; muharebedir, harptir.

Bu, aralarındaki önemli bir anlaşmazlığın arabuluculuk, görüşme ve müzakere gibi sulh yoluyla çözülmesi mümkün olmayan grup ve devletler arasında karşılıklı fizikî güç kullanmak suretiyle vuku bulan silâhlı mücadeledir. Fetihte ise esas maksat, i’lâ-yı kelimetullahtır. Kelime mânâsı itibariyle fetih, açmak; kapıyı açmak, kaleyi açmak, galebe etmek; bir şehir veya memleketi düşman elinden alarak İslâm memleketi hâline getirmek; dolayısıyla, gönülleri açmak, gönüllerde İslâm’ın güzelliklerine yer açmak demektir. Bu anlayışla hareket eden ecdadımız, fethettiği belde insanının ne dinine ne de diline dokunmuştur.

Gaye Allah’ın emirlerini tebliğ, İslâmî hakikatleri tevdi etmek olduğundan, bu ülkelerle fiilî karşılaşma ve orayı fethetme hareketinden önce, fikrî temas başlardı. İrfan ehli, gönül insanı olan dervişler, alperenler birçok beldeye i’lâ-yı kelimetullah maksadıyla önceden gider, yerleşirlerdi. Oralarda bir san’at erbabı sıfatıyla bulunan, yani kendilerini böyle tanıtan bu insanlar ahali nezdinde hüsnü kabul görürler; kendi gönül zenginliğini, vardıkları yerlerin taşına toprağına olduğu kadar, insanların kalplerine de nakşeder ve böylece, bir cihette fethin alt yapısını yaparlardı.

Yani, maddî fetihten önce gönülleri fethetmek Osmanlı’da cari olan bir Peygamberî davranış biçimiydi. Peygamber Efendimizi (asm) rehber edinip i’lâ-yı kelimetullah için kılıç kuşanan idealist ve imanı kavi erler fetih ordusu hâline gelmiş, bu ordu sayesinde İslâm’ın tevhid anlayışı nereye uğramışsa o topraklar çeşitli ırk, din ve mezheplerin korunma imkânı bulduğu bir sığınak, bir tahassüngâh olmuştur. Çünkü bu ordu, gayrimüslimleri zorla Müslüman yapmaya çalışmamış; onlara, “İslâm’ın himayesinde olan insan” statüsü kazandırmıştır. 

Osmanlı sultanları gönül fethi meselesini çok iyi idrak etmişler ve bunu evlâtlarına da nasihat etmişlerdir. 

İşte II. Murad Han’ın tavsiyesi: “Ey oğlum! Şunu iyi bilesin ki, herhangi bir şeyin devamı, yalnız kaba kuvvet, kılıç, kahramanlık ve ezici güç zoruyla mümkün değildir. Akıl, tedbir, sabır, ileriyi görme, imtihan ve yorucu tecrübeler çok mühimdir.”

Görüldüğü gibi fetih/feth, terim olarak İslâm’da meşrû görülen cihad kelimesine benzer şekilde yorumlanmış; tarihte ve günümüzde olduğu şekliyle, Müslümanların, gayrımüslimlerden toprak kazanma, istilâ etme, sömürme gibi bir maksat ve davranışları olmamıştır. 

Zaten fetih, geçmiş ve gelecekteki maddî manevî fütuhatları Kur’ân-ı Kerîm’de, Fetih Sûresinde, geçmiş ve gelecekte günahtan arî bulunan Peygamberimize (asm) İlâhî nimet olarak Mekke ve Taif’in fethinin kendisine müyesser olması şeklinde tarifini bulmuştur. 

Fethin, maddî maksatlara matuf bir savaş olmadığı; İslâm’ın cihanşümul mesajının insanlığa ulaştırılmasına engel olanlara ve tacavüzkâr davrananlara karşı Hak namına ortaya konulan bir mücahededir ki, Efendimiz (asm), asırlar öncesinden İstanbul’un fethini haber vermiş; “İstanbul fethedilecektir. Onu fethedecek olan kumandan ne güzel kumandan ve onun ordusu ne güzel ordudur” fermanıyla fetih hareketinin meşrûiyetini te’yid etmiştir.

Demek ki fetih, herhangi bir savaş değil, dârülislâm’ın tezyididir. 

Okunma Sayısı: 1533
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı