“İyi” kelimesi; istenilen, beğenilen vasıfları taşıyan, beğenilecek şekilde olan mânâlarına gelirken; “hayr”, yani hayır kökünden gelen iyilik kavramı ise, karşılık beklemeden yapılan yardım, hayır, lütuf, kerem, ihsan demektir.
Hadis-i şerifte, “İyilik, yapıldığında ruhun rahata erdiği, kalbin huzur bulduğu şeydir”1 diye tarif ediliyor.
İyiyi tercih eden insanın diğer bir insana el uzatması, onun dünyasına güzellikler katması ise, iyiliktir, iyilik yapmaktır. Yolda bulunan taşı, engelleyici bir cismi oradan kaldırmanın bile iyilik olduğunu, dolayısıyla, sadaka sevabıyla mükâfatlandırıldığını bize öğütleyen dinimiz İslâm, her yönüyle iyilikler üzerine müessestir.
İyiyi, güzeli, faydalı olanı tercih etmek her insanın fıtratında olan, yaratılışı itibariyle ruhuna konulan üstün bir özelliktir. Şeytanın hile ve tuzağına düşmediği müddetçe, hiç kimse kötülüğü istemez; iyi olmayan hiçbir şeye itibar etmez.
Hz. Ali’nin (ra) rivayet ettiği ve kendisine hitaben îrâd edilen bir hadislerinde Efendimiz (asm), “Ey Ali, Allah iyiliği ve iyilik ehlini yarattı. Onlara iyiliği ve iyilik yapmayı sevdirdi. Onunla hayat bulması için susuz toprağa suyu sevk ettiği gibi, iyilik isteyenleri de onlara yöneltti. Dünyada iyilik ehli olanlar, ahirette de iyilik ehli olurlar”2 buyurmuşlardır.
Dünyada imtihan üzere değil miyiz?
İmtihan, zaten insanın yapabileceği şeylerde özgür iradesini iyi veya kötü tarafa yönlendirmesi değil mi? İyiye yönelen bir kimsenin elinin erdiği, şartlarının el verdiği; güç yetirebildiği ölçüler çerçevesinde insan-hayvan ayırımı yapmaksızın her canlıya iyilik yapanlardan olmak; bunu karşılıksız olarak yapmak Rabbimizin hoşlandığı davranışlardandır.
Bu konuyla ilgili bir kıssa:
Günlerden bir gün, bir derviş, suya düşen akrebi kurtarmak ister, ama elini uzattığı an akrep elini sokar. Derviş tekrar denemek ister, akrepte yine aynı haşin tavır; yine sokar. Bu durumu gören çevresindeki kimseler dayanamayıp, dervişe sorarlar:
“İyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene daha ne diye yardım ediyor, bunda da ısrarlı davranıyorsun?” derler.
Dervişin cevabı kulaklara küpe nev’indendir: “Akrebin fıtratında sokmak var” der, derviş. “Benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek. O fıtratının gereğini yapıyor diye ben neden fıtratımı değiştireyim?” karşılığını verir.
Öyle ya. İyilik etmekten niçin vazgeçelim ki?
“İyiliği et, denize at, balık bilmezse Hâlık (yaratıcı) bilir” dememiş mi atalarımız? Çünkü:
Kerim kitabında Rabbimiz, “İyilerin yeri cennettir”3 buyurarak iyiliğe teşvik ediyor; kalbimize huzur, kabrimize nur olacak yolları gösteriyor bizlere.
Dipnotlar:
1- Camiü’s-Sağîr, 2: 165 (Müsned, 4: 194).
2- Age., 1: 311 (Hâkim’in Müstedrek’inden).
3- İnfitar Sûresi, 13.