"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyahı beyaz gösterme: Cerbeze

Ali Rıza AYDIN
13 Nisan 2017, Perşembe
Her şeyin ifratı, fazlası zarar olduğu gibi, aklın fazlası da zarar olabiliyor; yanlışa kullanıldığında çevreye yani, gayra zarar verebiliyor.

Enesini tatmin, ihtirasını tahsil için aldatmaya varan cerbeze ile insan, muhatabına siyahı beyaz, beyazı da siyah gösterebiliyor. Açıkçası, bir insan, yüksek bir zekâ atraksiyonuyla gerek diğer bir insanı, gerekse cerbeze yaparak, insanları kolaylıkla aldatabiliyor.

Cerbeze, klâsik ahlâk filozoflarının dört temel faziletinin ilki saydıkları hikmetin ifratı kabul edilen bir ahlâk terimidir.1 Bunun, bir meziyet olmasının yanında, doğru kullanılmaması ya da kasten yanlışa âlet edilmesi hâlinde, ahlâkî probleme dönüşmesi de işten bile değil.

Kötülüğe âşık, harama düşkün, sefahate hayran, sarhoş; hep pislerden ve pisliklerden hoşlanan zavallı; hayırlı işlerde tembel ve ürkek, şerde cesur ve atılgan bozuk mizaç manasına gelen nefs-i emmare, şehvet nevilerinden biri olan hırs duygusunu da yanına alarak, indî hesaplarının zebunu olup, istediğine, istediğini acımadan yapıyor veya yaptırıyor.

 Napolyon Bonapart’ın; “Bana öyle bir söz söyleyin ki, -başka bir şeye ihtimali olmasın- onunla sizi idam edeyim” meşhur sözünde olduğu gibi ehli, rahatlıkla, “bâtılı hak, hakkı da bâtıl” gösterebilir.

 Her sözü farklı yorumlamak mümkündür. Zaten cerbezenin en etkili özelliği budur: En güzel şeylerin bir ucundan tutup onu çirkin göstermek; en çirkin bir şeyi de, çok güzel olduğuna inandırmaya çalışmak.

Hoşa gitmese de, bu bir hüner!

Bediüzzaman’ın değerlendirmesine göre, bir insanda; “Kuvve-i akliyenin ifrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı batıl, batılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik”2 olur.

Cerbeze, Osmanlıcada: Aldatıcı sözlerle kurnazlık etme, ayyarlık etme, haklı haksız sözlerle hakikati gizleme; Arapçada: Hilekârlık, kurnazlık; Türkçe sözlüklerde ise: İkna edici konuşma hâli, beceriklilik, kurnazlık ve hilekârlık 3 olarak ifade edilmektedir.

TDK ise bu terimi: beceriklilik, girginlik; kurnazlık ve hilekârlık4 olarak yorumlamaktadır.

Halkımızın dilinde, “Kork, Allah’tan korkmayandan” diye bir deyim var. Allah’tan korkmayanlar için, bu korkusuz davranış biçimi oldukça kolay. Çünkü korkmamak, kendini sorumlu tutmamaktan ileri gelir.

Ya Allah’tan korkanlara, korktuğunu iddia edenlere karşı nasıl bir tavır içinde olalım? Onlardan korkalım mı, korkmayalım mı?

Bakınız: Halkın san’atçısı müteveffa Neşet Ertaş, bir türküsünün sözünde; “Gitsem öldürürler / gitmesem, öldüm!” diyor.

Peki, buna göre ne yapmalı?

Giderek mi ölmeli, gitmeyerek mi gömülmeli?

Yoksa, Allah korkusunu bir kenara bırakıp -hâşâ ve kellâ- cerbeze mi yapmalı?

En iyisi mi, gelin, biz doğru olanı yapalım:

Yani, “Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir”5 sözünü, kendimize mihenk yapalım!

Dipnotlar:

1- TDV İslâm Ansiklopedisi, 7: 392.

2- Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, 29.

3- Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, 163.

4- http://www.tdk.gov.tr

5- Said Nursî, Münâzarât, 49.

Okunma Sayısı: 2240
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı