Risale-i Nur’ların “kamuya mal edilmesi”yle “devlet tekeli”ne alınmasını hedefleyen madde üzerinde bazı mihrakların çarpıtmaları devam ediyor.
“Yürürlüğün durdurulması istemiyle iptali” talebine, AYM’nin “ilk inceleme evresi”nde, “esasa geçilmesine ve yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına” dair kararı üzerine, yanıltmalara tevessül ediliyor.
Bilindiği gibi evvelâ Meclis Plân ve Bütçe Komisyonu’nda iktidar partisine mensup Komisyon Başkan Yardımcısının ve Bakanlık yetkililerinin ikrarıyla Kültür Bakanlğı’nın aylardır haksız ve hukuksuz olarak başlattığı “bandrol yasağı”yla, 54 senedir bütün Nur Talebelerinin tasvibiyle süregelen Risalelerin onlarca yayınevince basılıp neşredilmesi durduruldu.
Ardından önce “atanmış vârisler” üzerinden söz konusu yasak kotarılamayıp “yasal –nesebî- vârisler”in de mutâbakatı sağlanamayınca, bu kez devletin Risalelere “el koyması” garabetine gidildi.
Düşülen vartada, Üstadın “Diyanet de eserleri neşretsin” ifâdesi, “Bediüzzaman’ın eserlerin basım ve dağıtımının Diyanet’e verilmesini vasiyet ettiği” şeklinde saptırılıp propaganda ediliyor…
ALGI OPERASYONUNDA İSTİMAL…
“Esere ait tüm hak ve yetkiler Diyanet İşleri Başkanlığı’na aittir” ibâreli Bakanlar Kurulu kararnâmesinin çıkarılması, “çözüm” olarak sunuluyor. ”Yıllar sonra Üstad Hazretlerinin o sözünün yerine geldiğini görmek hepimiz için bir mutluluktur” cerbezesiyle, Risalelerin “devletleştirilmesi”, “Risalelerin korunması” olarak lanse ediliyor..
Risalelerin “Diyanet’in veya Diyanet’in izin verdiği izin veya yetki çerçevesinde kişi ve kuruluşlarca basımı, işlenmesi, çoğaltılması, yayınlatılması” inhisarının “sadeleştirme ve tahrifata karşı” tedbir olduğu demagojisi, algı operasyonunda istimal ediliyor.
Oysa, en evvel kararda geçen “işlenmesi” ifâdesi, tercümeden sadeleştirmeye her türlü istismara kapı açıyor. “Sadeleştirilen” ya da “metin ve açıklamalar” ilâve edilerek tanzim edilen bir eserin artık yeni bir eser olduğu, dolayısıyla artık “Risale-i Nur Külliyatı”ndan sayılmayıp “bandrol kapsamı”na girmediği meydanda.
Bu gerçeğe rağmen, “bandrol yasağı”nın ve akabinde devlet adına Diyanet tekeli ile, “sadeleştirme” ve “tahrifat tehlikesi” sorununun önüne geçileceği” iddiasının hiçbir geçerliliği yok.
Diğer yandan, Bakanlığın, risalelerin basım ve neşrinde hiçbir “sorun” yokken emr-i vaki ile dayattığı “bandrol yasağı” da hukuka ve kanuna aykırı.
“Bandrol yasağı”nı yasallaştırmak için dayatılan “kamuya mal etme” de bir başka hukuksuzluk. Halbuki, bir hak gasbıyla bir başka hak gasbı önlenemez. Risalelerin maddî ve mânevî hakkı, tepeden tâlimatlarla, kanunsuz oldu bittilerle, hukuksuz yasal manevralarla gasbedilemez.
“RİSALELERİN ÖZGÜRLEŞTİRİLMESİ…”
Bu açıdan, Bakanlar Kurulu kararnâmesinde yer alan “Risalelerin basılması, işlenmesi, çoğaltılması, yayınlatılması” hak ve yetkisinin Diyanet’e verilmesinin “bandrol sorunu’nu çözüme kavuşturacağı” iddiası, tam bir saptırma.
Keza, risalelerin “İstiklâl Marşı” gibi “millî koruma”ya, “devletin himâyesi altına alındığı” iddiası da devletin re’sen Risalelere el koyma operasyonuna tepkileri dindirme amaçlı bir propagandadan ibaret. Risalelerin himâyesi, öncelikle eserin asliyetine uygun basımının sağlanıp tahrifattan korumasıdır, “devlet tekeli”ne alınması değildir.
Yapılması gerekekn, Meclis görüşmelerimizde özellikle komisyona mensup milletvekillerine ve ilgililere defalarca ifâde ettiğimiz gibi, Bakanlığın organizesinde bütün yayınevlerinin katılacağı çalıştaylar düzenlenip, Risalelerin aslına uygun basımının teminidir.
Asıl kargaşa ve kaosun “bandrol yasağı” ve “devlet tekeli” olduğu, sekiz aydır risalelerin basılamaması musîbetiyle ortada. Vahamet, “bandrol yasağı” ve “kamuya mal etme” yasası ile, risaleleri devletin inhisarına, “Atatürk ilke ve inkılâpları” cenderesindeki Diyanet’e kelepçeletmektir.
“Risalelerin özgürleştirilmesi”, “devlet tekeli”nin ve “bandrol yasağı”nın kaldırılması ile olur.