Hazine ve Maliye Bakanı’nın “istifası” vetiresinde de –şimdiye kadar olduğu gibi- özellikle ekonomiye dair çarpıtmalar devam ediyor. Yine bazı tumturaklı sözlerle doğrular “yanlış”, yanlışlar “doğru” olarak gösteriliyor.
Bunların başında Cumhurbaşkanı’nın partisinin son grup toplantısında “Ekonomin kalkınmasının en önemli ilkelerinden birinin ‘hukuk devleti’ olduğunu” biliyoruz” deyip, sanki “Türkiye’de hukuk devleti’nin gereklerinin yerine getirildiği” saptırması geliyor.
Oysa bu süreçte Anayasa’nın 153. maddesindeki “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” açık hükmüne rağmen şimdiye kadar görülmemiş şekilde Anayasaya ve hukukun temel kurallarına aykırı olarak bir milletvekili hakkında AYM’nin verdiği “hak ihlâli” kararını “yerel mahkeme” uygulamıyor,
Keza altı milyon oy almış bir partinin genel başkanı hakkında dört yıl hapis yattığı davadan tam tahliye kararı verildiği gün bir başka “dava” ile tekrar dört yıldan daha fazla yatırma oldubittisi sergileniyor.
HÂL “HUKUK DEVLETİ”DEN DEM VURULUYOR
Yine yıllardır yargısız infazla tutuklu kalan ve hâlâ iddianâmesi hazırlanmamış binlerce, on binlerce vatandaşın hiçbir mahkeme kararı olmadan, isnad, iftira ve sahte ihbarla, uyduruk istihbarat jurnalleriyle haklarının gasbı sürdürülüyor.
Bunun yanısıra hukukun temel ilkeleri bütünüyle çiğnenerek uydurulan “iltisak” ve “irtibat”la, hiçbir ilgileri ve “suçları” olmadığı halde, yüz binlerce kamu görevlisini hiçbir gerekçe gösterilmeden, hiçbir maddî delile dayanmayan “iddialar”la hak kaza işlerinden etme hukuksuzluğu sürüyor.
Bu arada on beş üniversite, onlarca özel hastane, yüzlerce özel vakıf ve vatandaşların bin bir emekle meydana getirdikleri on binlerce fabrika ve işyerinin “delilsiz iddialarla” kayyım atanarak kapısına kilit vurulmuş; tasfiye edilmiş. On binlerce fabrika, yüz binlerce işyeri kapatılıp yerlerine avm, rezidans, gökdelen gibi rant kuleleri dikilmiş.
Hukukun göz göre ayaklar altına alındığı bir hukuksuzluk girdabında yabancı sermaye, yatırım ve döviz gelemeyeceğini bile bile “kendilerinden menkul” söylemlerle iktidar mensupları ve “iktidara ilişik yandaş yorumcular” hâlâ “hukuk devleti”nden dem vuruyorlar.
“GÜNAH KEÇİSİ” VE “BAŞARILI”!
Bu hukuksuzluk anaforunda, hem günah keçisi yapılıp hem başarılı diye övülen müstafi Bakan döneminde Merkez Bankası’nın rezervleri harcanıp onlarca milyar eksi rezerve düştü. 2013’ten beri dünyada Afrika ülkeleri paraları dahi dolar karşısında değer kazanırken, Bakan devrinde dolar 4.5 liradan 8.5’a çıktı.
Özelleştirmelerden elde edilen on milyarlarca dolar harcandı. Hazine, çeyrek asra varan vadelerle dolar üzerinden “araç geçişi, yolcu ve hasta garantili” ihalelere peşkeş çekildi. Bakan’ın Cumhurbaşkanı’yla başında bulunduğu Varlık Fonu “yandaş müteahhitleri kurtarma fonu”na çevrilerek milyarlar heba edildi.
Salgın sürecinde demokratik ülkelerde işçinin, memurun maaşı yüzde 80-90 ödenir ve esnafın, sanatkârın, çiftçinin kaybı bütünüyle karşılıksız olarak karşılanırken, Türkiye’de işten çıkarılanlara günde 39 lira verildi. Esnafın elektrik – doğalgaz gibi giderlerinin birkaç ay ertelenmesiyle kalındı.
Düşülen vartada, “işsizlik yüzde 13’lerde” deniliyor; lâkin fiilî olarak yüzde 30’larda. Genç işsizlik oranı resmi rakamlara göre bile yüzde 26’yı aşmış. Keza TÜİK’in ilân ettiği “enflasyon rakamları”na kimse inanmıyor, en az üç katı ile hesâplanıyor.
Ve garabete bakın ki ekonominin dibe vurarak çöküşünde Bakan “günâh keçisi” olarak seçiliyor, iflâsın faturası ona kesiliyor, diğer yandan “başarılı” bulunuyor!”