İçişleri Bakanı’nın ifâdesiyle 511 bin kişinin gözaltına alınıp 30 bin 821 kişinin tutuklanmasıyla,  KHK’larla cezâevlerindeki sayının 50 bini geçmesi; ve hâlen aralarında binlerce bebek-çocuk ve kadının bulunduğu 39 bin kişinin cezâevinde olmasıyla süren ve on bini aşkın şirket ve firmayı kayyım atamakla tasfiye eden OHAL haksızlıkları ve hukuksuzlukları tam gaz sürüyor.

Hiçbir demokratik hukuk ülkesinde mahkeme kararı olmadan kanunsuz “suç” ve “cezâ” ihdas edilmeyeceği, kanunların geriye doğru işlemeyeceği, keza hukukun temel esaslarından “mâsumiyet karinesi”yle “suçluluğu” mahkemece ispat edilinceye kadar herkes suçsuzdur, yargılanmadan hiç kimsenin “suçlu” ilân edilemeyeceği temel kurallara rağmen insanlar peşinen suçlanıyor.

Tek kelime savunmaları alınmadan, hukukta itibar edilmeyen sahte ihbarlarla, “gizli istihbarat jurnalleri”yle, yargısız-sorgusuz yüz binlerce vatandaşın hak kazandıkları işlerinden atılmaları.

Garip olanı, furyaya dönüşen, suçlu-suçsuz herkesi aynı torbaya dolduran suçlamalarla, yargısız infazlarla doğrudan mağdur eden sözkonusu haksızlıkları ve hukuksuzlukları gündeme getirenlere, “siyasi iktidar cephesi”den ve “iktidara ilişik yorumcuları”ndan “Ne yapalım, olacak o kadar; kururun yanında yaş da yanar” türü hukukta hiçbir değeri olmana çarpık tepkilerin verilmesi. 

Bu hususta, AKP iktidarının son Başbakanı Binali Yıldırım’ın OHAL uygulamalarıyla ayyuka çıkan haksızlıklar ve hukuksuzluklara dair “kurunun yanında yaş da yanar” sözünün bir itiraf olduğunu hatırlatan hukukçu milletvekili İbrahim Kaboğlu’nun “Âdil yargılanma hakkı açısından hukukta kuru da olsa yakılmaz. Yakma deyimi hukukun deyimi değildir. Yakmayacaksınız, yargılayacaksınız. Âdil yargılama hakkının var oluş nedeni zaten budur” çağrısı oldukça önemli. 

Hulâsa, Türkiye artık adalete dönmeli; OHAL uygulamaları ve KHK’leri, hukukun, Anayasanın ve yasaların öngördüğü âdil yargılama hakkıyla yargıya açılmalı; kurunun yanında yaş da yanmamalı. 

Zira hukuk, adâlet mizânı ve yargı, “suçun şahsiliği”ni esas alıp “kururun yanında yaşın da yanmaması”, suçlu ile suçsuzu ayırt edilmesi, kimseye haksızlık yapılmaması için vardır.

TESBİT

 “Devle taklı çare bulmalı”

“Devlet aklı çare bulmalı, diyorum ben. Mağduriyetler önlenmeli bir kere. Yüzbinlerce insanın bir şekilde “işaretli” hale getirilmesinin önü alınmalı. Ayrıca doğru insanların birebir teması ile “ihanet” katmanı ile “ibâdet” katmanı ayrıştırılmalı. Açıkçası “yeni bir akıl” ile bakılmalı olaya… Perinçek mantığının hâkim olduğu bir süreç ülkeye de, doğrusu Ak Parti’ye de kaybettirir.” 

Ahmet Taşgetiren’in (Karar, 23.7.19)

SÖZÜN ÖZÜ

“Bazen zayıf zâlim olur”!

“Yeis (ümitsizlik) ile suizandan, zaa1f-ı kalp neş’et eder (çıkar). Öyle adam görüyor: Zâlimin darbeleri mazlumu dövüyor. Elîm darbe iniyor. O mazlumun âlâmı (elemleri, ızdırapları) tabiî aksediyor, zayıfın kalbine teellümat (elemler, acılar) veriyor. Teellümat incitir; zaafı tahammül etmez, ondan kurtulmak ister. Rahat-ı kalbî için, ‘mazlumun istihkakı (hak etmesidir), darbe arzu ediyor’, hem bahane buluyor. Belki der: ‘Müstehaktır…”

Bediüzzaman, (Eski Said Dönemi Eserleri; Lemaat, 766)