"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Kudüs kararı”na yaptırım olmalı

Cevher İLHAN
18 Aralık 2017, Pazartesi
İslâm İşbirliği Teşkilâtı toplantısında deklâre edilen “İşgal altındaki Doğu Kudüs’ün bağımsız Filistin’in başkenti olarak tanınması” kararının etkili ve caydırıcı yaptırımlarla ve uluslararası çabalarla hayata geçirilmesine dair tartışmalar sürüyor.

Toplantıya Türkiye adına katılan delegelerden İstinye Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Mesut Hakkı Caşın’ın tesbitiyle, ABD-İsrail’in tek taraflı “Kudüs kararı”na karşı ortak bir ses ve mesaj olan İİT bildirisinden sonraki süreçte, İslam dünyasının esas zorluklar ve yapılması gerekenlerle karşı karşıya olduğu uyarısı dikkat çekici. (Deutsche Welle Türkçe)

Zira deklarasyonunun hayata geçirilmesi için, öncelikle 57 Müslüman ülkenin büyükelçiliklerini Telaviv’den Doğu Kudüs’e taşıyıp her türlü ekonomik-ticari ilişkileri kesmeleri lazım.

Ne var ki, Türkiye’nin en üst düzeyde Cumhurbaşkanı’nın “terör devletidir” dediği İsrail’in Ankara’da, Türkiye’nin İsrail’de büyükelçiliği var. Filistin’de, Kudüs’te işgal, saldırı, zulüm ve katliama devam eden İsrail’le bütün anlaşma ve işbirliklerin teki dahi iptal edilmeyip yürürlükte.

Keza Amerikan ve İsrail politikalarının sert ifâdelerle kınandığı toplantıda Kudüs’ün statüsü için çağrıda bulunan BM Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) ABD’nin vetosunu kullanmasına karşı bir sonuç beklenmiyor. Bu açıdan, BM Genel Kurulu’nda bir neticenin temini için başta AB ülkeleri olmak üzere Latin Amerika ve Afrika ülkelerinin desteğini sağlamaları gerekiyor. BM üyesi 193 ülkeden şimdiye kadar Filistin’i tanıyan en 137 ülkesinin desteğinin sağlanması gerekiyor.

DEKLARASYONUN HANDİKAPI…

57 ülkeden 48’inin imza attığı deklarasyon İslâm dünyasından gelen “ortak ses” olması açısından elbette önemli. Ancak, İİT deklarasyonunda yine “ilke kararı”yla yetinilip, ABD ve İsrail’e yönelik herhangi bir yaptırımın çıkmaması ve Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti tanınmasına ilişkin fiilî bir adım atılmasına dair herhangi bir ifâdenin yer almaması daha baştan en büyük handikap.

Bütün bunlar Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Eyüp Ersoy’un “Bu deklarasyonda üye ülkeler yeni bir şey de söylemiyor. Filistin devletini tanıyan ülkeler, zaten Doğu Kudüs’ü zımnen başkent olarak kabul etmiş oluyordu. Yani bu zirvenin sonucu mâlumun ilâmı oldu sâdece” değerlendirmesini doğruluyor.

Ve bu durumda önemli olanın, sözkonusu kararların alınması değil, fiiliyata geçirilip uygulanması olduğu bir defa daha ortaya çıkıyor.

Gerçek şu ki, Türkiye’nin teşebbüsü ile daha evvel, İsrail’in topraklarını genişlettiği 1967’deki 6 gün savaşları sınırına çekilmesi ve Kudüs’ün başkent olmasını esas alan daha önce adı İslâm Zirve Konferansı olan İTT’de ve BM’de aynı minvalde Kudüs’ün bölünüp parçalanmadan “Filistin’in başkenti olduğu” kararlar alınmış.

Mesela BM Genel Kurulunda İsrail’e Türkiye ve Pakistan’ın önayak olduğu “Kudüs’ün statüsünü değiştiren her türlü oldubittiden sakınılıp hukuksuz emr-i vakilerinin geçersiz olacağı” ikaz edilmiş; İsrail’in savaşta işgal ettiği topraklardan çekilmesini karar altına alan tasarının kabulüyle ve Güvenlik Konseyi’nin 22 Kasım 1967 tarih ve 242 sayılı kararıyla 242 sayılı kararının kabulü sağlanmış.

“TERÖR DEVLETİ”YLE İŞBİRLİĞİ!

Buna göre, Orta Doğu’daki ciddî durum ile ilgili süren endişesi ifâde edilerek, savaşla toprak kazanmanın kabul edilemezliği ve bölgedeki her devletin güven içinde yaşayabileceği âdil ve kalıcı bir barış için gayret edilmesi gereğiyle BM anlaşmasını kabul eden bütün üye devletlerin BM Antlaşmasına uygun olarak hareket etmek yükümlülüğünde oldukları vurgulanmış.

Orta Doğu’da kalıcı ve âdil bir barışın tesis edilmesini için İsrail askerlerinin işgal ettiği topraklardan çekilmesi, hak iddialarından veya savaşa yolaçabilecek tavırlardan vazgeçmesi ve bölge ülkelerinin egemenliği, toprak bütünlüğü ve siyasî bağımsızlığına, tehdit ve şiddet hareketlerinden uzak, tanınan sınırları içinde güvenle yaşama hakkına saygı duyulması kabul edilmiş.

Bundandır ki, İİT’nin ve BM’nin önceki kararlarının kuvvetli teyidiyle kalınmayıp, peşinen “Kudüs’ü bölmek” “Doğu Kudüs Filistin’in başkenti” ilânıyla, dolaylı olarak “Batı Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması”nı bir nevi meşrulaştıran son kararı “geri adım” olarak yorumlanıyor.

Zira Filistin ve Kudüs konusu, kamuoyunun tepkisine göre iç politikada malzeme yapılırken, keskin kınamaların, İsrail’i suçlayıp kınamanın ötesine geçmeyen sert söylemlerin ötesine geçilmeyip, sözkonusu kararların uygulanmasıyla ilgili herhangi bir “yaptırım”a başvurulmaması tartışılıyor.

Her fırsata “İsrail terör devletidir” denilirken, Ankara’da büyükelçilik açmasına izin verilen bu ‘terör devleti’yle her türlü anlaşma ve işbirliğinin sürdürülmesi garabeti sorgulanıyor...

Okunma Sayısı: 1753
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İmdat su

    18.12.2017 07:55:56

    İİT, sorunu çözmede samimiyseler şayet, İsrail ile başta ekonomik olmak üzere, bütün ilişkilerini(ekonomik, kültürel, siyasi, sosyal) kesebilme cesaretini göstersinler....gerisi laf-i guzaf...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı