"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasette sorgulama süreci

Cevher İLHAN
27 Temmuz 2019, Cumartesi
Bilindiği gibi 31 Mart - 23 Haziran seçimleri öncesinde ve sonrasında iktidar partisinden siyasi iktidarın kamaplaştırıcı ve kutuplaştırıcı söylemine dair ciddî eleştiriler ve uyarılar yapılmıştı.

Öncelikle AKP’li Manisa eski Milletvekili Selçuk Özdağ, Twitter hesabından “Ne yazık ki parti sistemimiz doğruları konuşmaya el vermez, özgür düşünmeye kapalıdır. Biraz şahsiyet belirtisi gösteren kendini kapı önünde bulur” çarpıcı sözleri bunun beyânıydı. 

Zira “Sorumlu siyaset bir problem ortaya çıktığında nerede hata yaptık diye düşünür. Batı’da böyledir. Bizde siyasetçi kendini la-yüs’el görür, kendine hata, kusur yakıştırmaz. Nerede hata yaptım yerine bize komplo kurdular diyerek sorumluluğu görünmez odaklara yükler. Bu zihniyet biçimi aslında sorun çözmekten kaçma biçimidir. Problem çözücü değil, problem biriktiricidir. Geldiğimiz noktanın birinci, belki de biricik sebebi budur!” uyarısında bulunmuştu. 

Partilerin “kışla”, mensuplarının “asker” gibi görüldüğünü, liderlerin beklediği “parti ve partili tipi”nin bu olduğunu belirtip, bunun siyasetçinin profilinin düşmesine neden olduğunu ve ortada kalite olmayınca da siyasetçinin çözüme değil dalkavukluğa yöneldiği” tenkit etmişti. “Bu seçimin sonuçları İstanbul ile sınırlı kalmayacak, başka siyasî yansımaları da olacaktır” tesbitini yapmıştı.

Agresif nefret dilinin “iktidar cephesi”ne kaybettirdiği, “Demokrasi, hukuk kazandı. Türk insanı baskıcı, otokrat yönetim tarz ve söylemlerine razı olmayacağını gösterdi” paylaşımıyla “Türkiye, kamplaştıran, kutuplaştıran, ayrıştıran siyaset biçimini reddetti” cümlesi bir diğer tesbitti.

 “Millet, yüce dinimiz İslâm’ın sandığa götürülüp siyasî hırslar uğruna oylamaya tabi tutulmasını istemiyorum demiştir” cümlesi ise, dini inhisar ve istismarının vahametinin açık itirafıydı.  

Özetle, seçimden sonra unutulan “beka” söylemi üzerinden, kendilerini “yerli ve millî”, siyasi rakiplerini “gayr-ı millî” hatta “teröre destek”, hatta “terörist” ve “hâinlik”le itham eden, Cumhurbaşkanı, sanki seçim İstanbul’da değil de Kahire’de yapılıyormuş gibi “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz?” diyerek muhalefet adayını “Mısır’ın darbeci lideri” olarak tahkir edip karalayan “menfi siyaset”in duvara tosladığı iktidar partisi içinden ikazlarla ortaya çıktı. 

Ayrıca Ömer Turan’ın “Sayın Cumhurbaşkanı, 18 senedir sizi ölümüne destekleyen benim gibi milyonlarca kişi artık sizi sorgulamaya başladı. Bunların bir kısmı benim gibi desteğini sizden çekti, bir kısmı desteğini çekmeyi düşünüyor, diğer kısmı ise sizi sorgulamaya başladı” hayıflanması ile AKP eski milletvekili Şamil Tayyar’ın “Seçim aslında 6 Mayıs’ta kaybedilmişti, milletle inadlaşılmaması gerçeğini 17 yıl sonra biz de öğrendik” paylaşımı, inadına iptalin akıbetini özetledi. 

Ve siyasette sorgulama sürecinin “iktidar cephesi”ndeki yansımalarını açığa çıkardı… 

“Hizipçilik, dar kadroculuk, oligarşi hastalıkları…” 

İktidar partisi mahfillerinde şikâyet edilip tartışılan bir diğer husus, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile adâlet, liyâkat ve şeffaflığın olmayışı idi.

“Vatandaşın, her alanda şeffaflık, demokrasi, adâlet, barış ve kardeşlik dili, uzlaşı, bağımsız yargı, kuvvetler ayrılığı, eğitimde fırsat eşitliği, gelir dağılımında adalet, devlet yönetiminin ehil ve liyakatli olanlara verilmesini istiyorum’ demiştir” değerlendirmesiyle, milletin “tek adam” yönetimi ve tarzını, siyasallaşan bir yargıyı istemediği ikazları bunun açık ifâdesiydi. 

Bilhassa 15 Temmuz Hâdisesinden sonra yapılan haksızlıklar ve hukuksuzların toplumda derin yarılmalar meydana getirdiği yakınması bunun açık ikrarıydı.

İktidar partisinin Ankara İl Başkanı Nedim Yamalı’nın “Devletler böyle büyük badireler atlattıktan sonra yeni hukuk anlayışları geliştirir, şeffaflıkta, kamunun ehliyet ve liyakate göre yapılanmasında büyük reformlar yapabilirlerse saygıyı ve desteği hak ederler, o ülkenin insanları da idarecilerinin yanında kenetlenir” eleştirisi bunların başında geliyordu. 

Keza AKP İstanbul İl eski Başkanı Selim Temurci’nin de, “Ülkemiz; adalette, kalkınmada, demokratik normlarda, dış politikada, devlet yönetiminde, iç siyasette adı konmamış çok ciddi krizler yaşamaktadır” cümlesi, Türkiye’deki “adâlet krizi”nin nedenini arka plânını bildiriyordu. 

Hûlâsa toplumda her geçen gün büyüyen yakınmalar ve adalet duygusunu örseleyen manzaralar ortaya çıkmıştır” iktidar partisi mahfillerinden de darbelerle mücadelenin yolu otoriterleşmek değil, adalet, demokrasi, güvenlik ve özgürlük dengesini doğru kurmak olduğu çağrıları durumu ele veriyor. 

Nitekim, 15 Temmuz’daki konuşmasında, “liyakat, ehlyet ve adâlet ilkelerine göre kurumlarımızı yeniden yapılandıracağız” diyen Cumhurbaşkanın parti başkanı olarak, “Hizipçilik, ekipçilik, dar kadroculuk gibi bürokratik oligarşiye yol açan hastalıkları bu milletin gündeminden çıkartacağız” sözleri aslında bu gerçeğin örtülü itirafıydı. 

 “Asıl felâket!..”

“Şu yaşadıklarımızdan siyasetten bağımsız bir yargı, din haline getirilmemiş bir parti anlayışı ve liderlere insanüstü vasıflar isnat etmeyen bir siyaset biçiminin gerekliliğini çıkaramamışsak yaşadıklarımızdan hiç ders almamışız demektir. İşte asıl felâket budur!”

Selçuk Özdağ (AKP eski milletvekili)

Okunma Sayısı: 2150
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı