"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Terör döngüsü

Cevher İLHAN
17 Ekim 2014, Cuma 00:01
Suriye’ye askerî müdahale iktidar sözcülerinin çokça sözünü ettiği “Türkiye’nin ulusal güvenliği”ni ve çıkarları”nı daha da tehlikeye sokar. Peki, Ankara, neden fitne ateşinin içine atılmakta hahişkâr?

Ankara’dan evvela “yabancı askerlerin Türkiye topraklarında konuşlanması” ve “Silahlı Kuvvetlerin yabancı ülkelere gönderilmesi”ni esas alan “Irak ve Suriye tezkeresi”nin hiçbir şekilde Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesini öngörülmediği güvencesi verildi. “Tezkere”nin Irak’tan sonra Suriye’de de geniş alanları kontrol altına alıp kuşatıp katliam yapan, en son Türkiye’nin yanıbaşındaki Kobani’yi topa tutan “IŞİD için” çıkarıldığını savunuldu.
Obama’nın IŞİD’in Kobani’yi kuşatması üzerine, 4 Kasım’daki Amerikan seçimleri öncesinde kamuoyuna ve dünyaya karşı Amerika’nın sadece hava harekâtı ile kalacağı”nı açıkça deklâre etmesine karşı, önce Erdoğan’dan “hava harekâtıyla netice sağlanmaz, mutlaka kara harekâtının olması lâzım” açıklamaları geldi. Ardından da IŞİD’e karşı “kara harekâtı” için, öncelikle “Şam yönetiminin devrilmesinin hedef alınması” ve “tampon/güvenli bölge” şart ve talepleri, Cumhurbaşkanı’dan Başbakan’a siyasî iktidar tarafından ileri sürüldü…

“GÜVENLİ BÖLGE” İLÂNI

Suriye’de şu anda birbiriyle savaşan başta PYD, ÖSO, IŞİD ve Esad rejimi olmak üzere bir sürü grup olduğunu, bir tane örgüte (IŞİD’e) müdahale edilip etkisizleştirilmesinin sorunu çözmüş olmayacağını söyleyip, başta ABD olmak üzere, sadece hava harekâtıyla kalan ve Türkiye’nin kendileri adına Suriye’ye müdahale etmesini isteyen mihraklara, “Gelin birlikte yapalım bu işi. Yani Türk askeri burada senin paralı askerin mi?” çıkışıyla çağrıda bulundu. Askerin Suriye’ye müdahalesi hususunda, “Bunun şartları ve zemini vardır” diye konuştu. 
Aslında siyasî iktidar cânibinden gelen bütün açıklamaların aksine, AKP hükûmetinin “tezkere”den maksadının IŞİD’in ötesinde Türkiye’nin de dahil olduğu uluslar arası güçlerin Suriye’ye girip askerî operasyonla Şam yönetiminin alaşağı edilmesi olduğu gelişmelerle ortaya çıkıyordu. 
En son Başbakan’ın El Cezire Türk’e verdiği röportajda, ilk kez Türkiye’nin Suriye’nin hangi bölgelerinde güvenli bölgeler oluşturulmasını istediğini duyurması, siyasî iktidarın maksadını açıkça deşifre etti. 
Görünen o ki Başbakan, Suriye toprakları üzerinde “güvenli bölge” dediği “proje”yi Türkiye adına peşinen ilân etmekle kalmıyor; “Bunun belli yoğunluklu nüfusların olduğu yerlerde, mesela Halep’le Türkiye sınırları arasında olması lâzım. İdlib’in Türkiye sınırlarına yakın yerlerinde, aynı şekilde Lazkiye’nin kuzeyinde, yine Haseke’de belli bölgelerde ve şu anki Cerablus bölgesinde, Ayn el Arab’da. Bütün bu kuşakta yerleşim merkezlerinin olduğu alanlara göre derinliği değişebilir” diyor.
Zira Davutoğlu’nun sınırlarını çizdiği “güvenli bölge”, “Kobani kantonu” ile kalmıyor; Suriye topraklarında Akdeniz’den/Lazkiye’den Irak sınırına/Haskeye’ye Türkiye sınırında yer yer 40-50 kilometreyi aşan farklı derinliklerde askerî müdahale ile kurulmasını öneriyor. ABD ise Suriye’de kurulacak bir “tampon bölge” dahil bütün “seçenekler”in değerlendirildiğini bildiriyor…

“İŞGALCİ” DURUMUNA DÜŞÜRÜR

Gerçek şu ki, Davutoğlu “tampon bölge”den ayırsa da “güvenli bölge” de “askerî anlam” taşıyor. Zira Türkiye’nin Amerika ve İngiltere gibi bazı ülkelerle birlikte “uçuşa yasak güvenli bölge” olarak belirlediği alanı yine askerî güçle koruması için askeri gücün Suriye topraklarına girip konuşlanması gerekiyor. Her iki halde de Suriye topraklarının ihlâliyle işgali anlamına geliyor.
Bu açıdan “tampon böge” ya da “güvenli bölge”, Suriye topraklarına müdahale ve işgal anlamına gelir ki, evvelâ BM Güvenlik Konseyi kararını gerektirir. Aksi halde ABD’nin Afganistan’a, Irak’a müdahalesi gibi Türkiye’yi “işgal ve müdahale koalisyonu”yla işgalci durumuna düşürür. 
Daha da vahimi, Türkiye’yi Müslüman komşusuna karşı doğrudan “cephe ülkesi” yapar, aktif çatışmaların ortasına atar; çoğu ecnebi destekli yüzlerce silâhlı örgütün çatıştığı iç savaş felâket bataklığına sürükler. 200 bin sivilin katledildiği vahşet ve katliâmlara yeni vahşet ve katliâmlar katar. Türkiye’yi daha da vahim mezhebî ve etnik şiddet ve terör döngüsüne duçar eder. İktidar sözcülerinin çokça sözünü ettiği “Türkiye’nin ulusal güvenliği”ni ve “çıkarları”nı daha tehlikeye sokar.
Peki, Ankara, neden fitne ateşinin içine atılmakta hahişkâr? 

Okunma Sayısı: 2498
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı