Cumhurbaşkanı’nın, “kapitalist”, “ırkçı” ve “İslâmofobik” Trump’ı son zamanlarda savunup, Amerikan halkının Trump aleyhtarı gösterilerini “hazımsızlık” olarak nitelemesi, dahası Trump’ın İslâm ve Müslümanlarla ilgili hakaretâmiz çıkışlarını konjonktürel bulması üzerinde pek durulmadı. (Hürriyet, Vahap Munyar, 13.11.16)

Irak ve Suriye konusunda benzer düşündüklerini belirtip, “Telefonda en kısa sürede görüşmekten memnuniyetimizi ifade ettik. Türkiye’nin yurtdışına yapacağı ilk seyahatlerden biri olmasından memnuniyet duyacağımızı belirttim. Kendileri de olumlu bir yaklaşım sergilediler” diye konuşmasının arka plânı analiz edilmedi.

Halbuki Trump aynı Trump; ve “İslâm – Müslüman karşıtı politikaları”ndan caymış değil. Nitekim, Trump’un Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na getireceği emekli general Mike Flynn, Kürdistan Tv’ye Trump’ın bölge politikalarını, “yeni bir Ortadoğu şekillenecek, Irak ile Suriye bütünlüğünü koruyamayıp dağılacak ve bağımsız Kürdistan devleti kurulacak” demeciyle özetliyor. Açıkça ve peşinen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gereği Ortadoğu’daki ülkelerin, Irak ve Suriye’nin bölünüp parçalanacağını, “devletçikler”e ufaltılacağını itiraf ediyor. (Gazeteler, 24.11.16)

Bir garabet de, daha Haziran ayında Trump’ın Müslümanlar aleyhindeki karalamalarına karşı, Türkiye’de inşasına izin verdiği “Trump Towers” ismine tepki gösterip, “Bir de gelmiş, burada bir marka koymuşlar onun adına. O markayı binasına koyanlar onu sür’atle kaldırması lâzım. Ben de bir yanlış yaptım, oranın açılışını yaptım” diye hayıflanıp “Amerika’da bir aday, Müslümanlara vuruyor, vuruşturuyor. Müslümanların Amerika’da olmasına adamın tahammülü yok” eleştirilerinin tamamen zıddına, şimdi “iktidara ilişik medya”da “Türkiye’de yatırım yaptığı” propagandasıyla Trump’ı paklayıp parlatan medhiyelerin dizilmesinde.

Bu da günübirlik politikaya göre rüzgârgülü gibi yön değiştiren fırdöndülük garabetini deşifre ediyor.

IŞİD’e ısrarla “DAEŞ - DAİŞ” denilmesi

Bilindiği gibi “Irak-Şam İslâm Devleti”nin kısaltılmışı olan IŞİD’in “İslâm’ kelimesiyle ‘terörü yan yana getirdiği” gerekçesiyle Cumhurbaşkanı’nın isteği üzerine iktidar cânibinde ısrarla IŞİD’e “DAİŞ” ya da “DAEŞ” deniliyor.

Ne var ki, DAEŞ de, DAİŞ de IŞİD’le aynı “anlama” geliyor. Buradaki çarpıklığa dikkat çeken yazar Mehmet Tezkan, DAEŞ’in “Dawlat al-İslamiyah f’al-Iraq wa belaad al-Sham” açılımının IŞİD’le aynı “Irak ve Şam İslâm Devleti” olduğunu yazıyor. (Milliyet, 21.11.16)

Kısacası, yanlış algılar değişmedikçe, IŞİD’e DAEŞ ya da DAİŞ demekle bir şey değişmiyor…

Sözün özü

“Eğer farz-ı muhal olarak, müfsidlerin, muhbirlerin ihbar ettikleri gibi, Risale-i Nur, hükûmetin birtakım siyasetiyle ve bazı kanunlarıyla tevfìk edilmiyor, muâraza ediyor; belki başka siyasî kanaatlerdir ve ayrı ayrı fikirlerdir ve umum risaleler, îmandan değil, belki siyasetten bahseder diye, gayet zahir bir iftira farz ve kabul edilse, cevaben derim:

“Madem hürriyetin en geniş şekli cumhuriyettir ve madem hükûmet ise cumhuriyetin en serbest sûretini kabul etmiştir; elbette hakîki ve katî ve reddedilmez kanaat-i ilmiyeyi ve efkâr-ı sâibeyi (maksada uygun doğru fikirleri), asayişe dokunmamak şartıyla, Cumhuriyetin hürriyeti, o hürriyet-i ilmiyeyi istibdat altına alamaz ve onu bir suç tanımaz. Evet, dünyada hiçbir hükûmet var mıdır ki, bütün bir tek kanaat-i siyasiyede bulunsun. Haydi-farz-ı muhal olarak-ben, perde altında kendi kendime kanaat-i siyasiyemi yazmışım ve bir kısım has dostlarıma göstermişim; bunda suç var diyen kanunları işitmemişim. Halbuki, Risale-i Nur, iman nurundan bahseder, siyaset zulmetine sukùt etmemiş ve tenezzül etmez.”

(Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat, 204)