ABD’nin “Suriye’den çekilmesi”nin tam bir oyalama olduğu ortaya çıkarken, Trump’un Fırat’ın doğusundaki ABD’nin en yakın işbirlikçisi PYD/YPG’yi kastederek -önceki gün gece yarısı- attığı “Suriye’de Kürtler’e vurursa - saldırırlarsa Türkiye’yi ekonomik olarak yıkıma uğratırız” tweeti “çekilme” taktiğinin arkasındaki stratejiyi deşifre ediyor.
Bu emrivaki, öncelikle “hemen çekiliyoruz” diyen, ardından “90-100 günlük süreç”ten bahseden Trump’un “çekilme” çıkışında Pentagon’un ve Amerikan ulusal devletinin çizgisine getirildiğini ortaya koyuyor.
Keza iktidar cephesince, “iktidara iliştirilmiş medya” yorumcularınca haftalardır propaganda edilen “Cumhurbaşkanı’nın telefonda Trump’u çekilmeye ikna ettiği” asparagasını bir defa daha ifşa ediyor. Baştan beri Şam yönetimini dışlayan Ankara’nın yanlış parametreler üzerine inadına sürdürdüğü akıbetsiz “Suriye politikası”nın mesnetsizliğini ve iç yüzünü yeniden okutturuyor.
GÖRÜNÜRDE “ÇEKİLİYOR” AMA…
Gerçek şu ki “çekiliyoruz” lâfının üzerinden bir ay geçmeden “dönüş” yapan Trump’un son tweeti, ABD’nin ve küresel işgal ve savaş ortaklarıyla ileri sürdüğü “Türkiye’nin YPG’yi koruması, IŞİD’le mücadeleyi havale ve İran’ın bölgeden çekilmesi” dayatmasından vazgeçmiş değil.
Zira Trump’un tweetine Ankara’dan “Teröristler sizin müttefikiniz olamaz, Suriyeli Kürtleri PKK ile bir tutmak ölümcül bir hatadır”, “Kimseden icâzet almayız” diye sert tepki gösteriliyor; lâkin Washington’un dinlediği yok.
Amerikalıların, Ankara’da “Suriye’den çekilme”yi Türkiye’nin “Kürtleri temsil ettiği”ni ileri sürdükleri “PYD/YPG’nin korunmasına ilişkin anlaşmayı kabul etmesi” ve “bu anlaşma çerçevesinde tam koordinasyon sağlanmadan çekilmenin olmayacağı” ön şartını koşmaları bunun izhârı.
Bundandır ki, Fırat’ın doğusundan çekilen conileri hacimlerini daha da arttırdığı Irak’taki üslere yerleştiriyor. Binlerce ton ağır silâhları, teçhizatı, zırhlıları, roketleri, füzeleri ve on beş milyar yatırım yaptığı üsleri başta PYD/YPG olmak üzere bölgedeki işbirlikçi örgütlere bırakıyor.
Bu arada bölge tam bir kargaşa içinde. Sahadaki birçok örgüt hâlâ cirit atıyor. “Münbiç mutâbakatı”na göre üzerinden yedi ay geçmesine rağmen YPG militanları şehirden çıkarılmış değil.
Yine ABD ve emperyal güçlerce Musul ve Kerkük petrollerinin Irak ve Ürdün üzerinden İsrail’e akıtılması projesine hız verilirken, İsrail rahat durmuyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, Suriye’ye Şam yönetiminin hâkim olduğu bölgedeki önemli merkezlere hava operasyonları yaptıklarını yüksünmeden açıklıyor.
ABD, STRATEJİSİNİ ADIM ADIM UYGULUYOR
Ve bu kargaşada, sözkonusu Trump’un tweet tehdidinin, öncekiler gibi ağır ekonomik krizi daha da ağırlaştıracağı dolar ve dövizi tetikleyeceği tartışılırken, Dışişleri Bakanı’nın, “Bir tarafta ekonomik zorluklar, bir tarafta terör tehdidi. Bu millete sorsalar, karşı karşıya kaldığı tehdidi yok etmek için ne gerekiyorsa onu yaparız” sözleri bu endişelere kuvvet veriyor.
Hatta daha birkaç gün önce Trump’un Ulusal Güvenlik Danışmanı, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye’de bir dizi görüşmeler yapmasının ardından Trump’un çıkışının mahalle seçimler sath-i mâilinde “beka meselesi” olarak lanse edilip “ekonomik krize karşı oy devşirmesi”nde istimal edileceği tesbitleri yapılıyor.
Hülâsa, ABD, Suriye’yi bölüp parçalama ve ülkenin kuzeyinde bölgedeki işbirlikçilerinin başında gelen PYD/YPG’ye “kalkan” olmaya devam ediyor; örgüte Türkiye sınırında “koridor devlet” kurdurma stratejisini adım adım uyguluyor. Bu uğurda “NATO müttefiki” ve “stratejik ortak” olarak olarak Türkiye’yi açıkça tehdit ediyor.
Trump’un “20 millik ‘güvenli bölge’ kuracağız” cümlesi bunun ifâdesi…