"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Dokuz okuyanlar’

FATMA NUR ÖZDEMİR
29 Temmuz 2011, Cuma
Peygamber yıldızları sahabeler Kur’ân’a zamanlarını vermemişler, adeta kendilerini, hayatlarını vermişlerdir. Aynen onun gibi Bandırma/Edincik’te liseli kız talebeler de Kur’ân’a ve Kur’ân’ın asrımızdaki manevi bir tefsiri olan Risâle-i Nur’a kendilerini vermek için 1 Temmuz’da bir araya geldiler.
Ashab-ı Kehf’e “Yedi Uyuyanlar” dedikleri gibi, biz de kendimize “Dokuz Okuyanlar” dedik. Edincik bizim için “aylardan Risâle-i Nur” ve “günlerden Barla” sözleriyle anılır oldu. Burası insanlardan ve dünyanın cazibedar fitnelerinden uzak, bir dağın zirvesinde, yeşil ve mavi renklerin kaynaştığı bir yerdi. Yirmi gün boyunca saatlerce okuduk, yine okuduk. Liseli talebeler orada üç şeyi bir arada görüyorlardı; deniz, yeşillik ve Risâle-i Nur’un sayfaları...
İlk günlerin heyecanını sizlerle paylaşmak istiyorum. “Sözler”i okurken kardeşlerimizin şiir değil; ama şiire benzer sözleri yansıdı ajandamıza:
“Okunan sözler hakikattir sakın şaşma,
Sayfanı bitirmeden kalkma!
Uyku fikrine dalma, tembelliktir,
Kulak asma, eder elbet seni mağlûp.”
Günün sonunda hepimizin ağzından birer dörtlük dökülür olmuştu. Bir kardeşimizin sözü hepimizi şaşırtmıştı. 25 günlüğüne geldiğimiz programa şöyle bir nakaratla katılmıştı:
“Yemekleri kendimiz yaptığımız halde,
Elhamdülillah bitirdik Külliyat’ı, 20 günde”
Hepimiz susmuştuk bu söz karşısında…
“Kardeşim 25 günde bitirmeye geldiğimizi bilmiyor musun? Nereden çıktı bu 20 gün?”
“Biliyorum ama, birden çıktı ağzımdan!” deyiverdi.
“O zaman bu bizim duâmız olsun. İnşâallah bitiririz 20 günde” dedik ve tebessüm ettik.
Sözler’i bitirdikten sonra Barla Lâhikası’nda şairimsi havalardan çıkıp ağabeylerin hayatlarını merak eder olduk:
“Kim bu Bedrettin? Bana Bedrettin’i bulun!” diye merak ederken, “7 sayfa önce Refet Ağabey evlenmişti. Şimdi çocuğu olmuş!” diyerek hayretlerimizi gizleyemez olmuştuk.
“Hulusi Ağabey var, bir de Refet Ağabey var. Bunlar Üstadın gözbebekleri” diye kendimizce yorumlarken, “Sıddık Süleyman Ağabeye lâf atıyorlar” diye kızar olmuştuk.
Mesnevî-i Nuriye ağır bir kitap derken içerinden gelen kardeşimiz “Hayır o ağır bir kitap değil. Lem’alar çok daha ağır bir kitap. Bakın taşırken ellerim yoruluyor” diyerek önümüzden geçip gidiyordu.
Okumak bizim için hep yeni bir heyecan olmuştu:
“Bu akşam ne yapalım kardeşim biliyor musun?”
Farklı bir şey mi olacak diye heyecanla sorunun cevabını beklerken ağzımızdan şu sözler çıkar olmuştu:
“OKUYALIM!”
Günlük konuşmalarımızda en çok “okumak”, “okuyalım”, “Kaç sayfa okudun?”, “Nereye kadar okudun?”, “Ben şu kadar sayfa okudum” gibi cümleler yer etmişti. Merhum Zübeyir Ağabeyin dediği gibi “Dem ve damarlarımıza karışacak derecede okuma”yı gaye-i hayal edinmiştik.
Son dakika haberi diye heyecanla salona giren kardeşimiz, “Refet Ağabey ameliyat oldu”, “Bir tane daha oğlu var, adı Hüsnü” demesi üzerine kardeşlerimizden birisinin “Tühh ya, bütün heyecanı kaçtı. Sürpriz olacaktı” sözleri bizim hislerimize tercüman olmuştu.
O kadar çok kendimizi kaptırmışız ki, ilk günlerde küçücük böcek gördüğümüzde ablalarımıza haber verirken, sonraki günlerde “Aaa.. böcekmiş” deyip yan koltukta okumayı sürdürür olduk.
Validelerimiz bizi ararken hep aynı cevapları fısıldıyorduk telefonda.
1. gün:
Anne: “Ne yapıyorsunuz, kızım?”
Çocuk: “İyiyiz. Ne yapalım anneciğim okuyoruz!”
2. gün:
“Ne yapıyorsunuz, yavrucuğum?”
“Ne yapabiliriz ki, anneciğim, OKUYORUZ işte!”
3. gün:
“Ne yapıyorsunuz, canım?”
“Canım anneciğim, ben seni akşam arayacağım. Şimdi vaktim yok, okumam gereken yerler var” diyerek süren konuşmalarda artık annelerimiz farklı sorular sormaya başlamışlardı.
Anne: “Kızım, hangi kitaptasın? Hangi bölümleri bitirdin yavrucuğum? Bugün 200 sayfa okuyabildin mi?”
Onlar da bizim “okumalar”ımıza kaptırmıştı kendilerini. Bir kardeşimizin ilk gün yazdığı şöyle bir şiiri vardı:
“Sözler, seni okurken kapanır gözler,
Nefis daima küçük kitapları özler”
Acaba bu kardeşimiz programın sonunda hangi nakaratı söyleyecek diye bekledik. Bu kardeşimizin sonraki günlerde söylediği nakaratlar gerçekten çok güzel olmuştu.
“Emirdağ Lâhikasını okurken;
Emirdağ’ın eteğinde, halis bir talebe olsam.
Sözler olsam, dillerde mamo, mamo,
Programdan programa koşsam, dolaşsam.”
Bu NUR kardeşimiz en son olarak bize şu mısraları yazdı:
“Ehl-i uyku;
Bitiririz gündüzden iki yüzü.
Aksatılmaz asla uyku,
Göz kapaklarım indiyse artık aşağı,
Kaldırmaya uğraşma ehl-i uyku.
Ehl-i mesai;
Gecenin feyizli saatlerini kaçırmayız.
200 ne zaman biter, ancak öyle yatarız,
Börtü, böcek, uyku bizi mağlûp edemez.
Valiz odasına geçer, son haddine kadar dayanırız.”
1. Liseli Kızlar Külliyatı Bitirme Programı için anlatacak çok şeylerimiz var.
Ama…
Programın başından sonuna kadar bizimle yakından ilgilenen ve yardımlarını hiçbir zaman esirgemeyen Balıkesir/Bandırma cemaatindeki ağabey ve ablalara teşekkür ediyor, hepsinden “Allah razı olsun” diyoruz.
Gelecek 2. Liseli Kızlar Külliyat Bitirme Programında buluşmak üzere…
Okunma Sayısı: 959
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı