İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin mesaisine terettüp eden hasenatı intaç eden semeratı bir şahsa isnad ve ona mal ederler. Bu zulümde bir şirk-i hafî vardır.
Çünkü bir cemaatin cüz-ü ihtiyârîsiyle kesb ettikleri mahsulâtı bir şahsa atfetmek, o şahsın, icad derecesinde harikulâde bir kudrete mâlik olduğuna delâlet eder. Hattâ eski Yunanîlerin ve Vesenîlerin ilâheleri, böyle zâlimâne tasavvurat-ı şeytaniyenin mahsulüdür.” ( Mesnevi Nuriye) Hakikatinde ifade edilen şahısçılığın ortaya çıkardığı şirk-i hafi tehlikesine dikkat çekmek ve bu tehlikeyi tanıyarak böyle bir vaziyetten korunmak istiyoruz. Bir topluluğun veya bir milletin yaptığı iyilikleri bütünüyle bir şahsa atfetmek, zihninde o şahsı kusursuz tasavvur etmek, bütün güzellikleri onun istidadındandır diye bilmek şirk-i hafiye giden yolu açıyor. Şahıslara harikulâde bir kudret vermek gibi neticeler ortaya çıkartan ve zâlimâne tasavvurat-ı şeytaniye hükmüne geçen bu düşüncelerden kurtulmak gerektiği Risale-i Nurda ders veriliyor.
Yine Münazaratta ifade edilen; “Ağaları ve büyükleri, omuzlarına biner, ta yalnız görünsün, onların etlerinden yer, ta büyüsün. O milletin gonca-misâl istidâdâtı üzerine o reis perde olup ziyayı göstermiyor. Belki, yalnız o neşvünemâ bulur, inkişaf eder, açılır.” Hakikatinde, omuzlara binen, yalnız kendisinin görünmesini isteyen, tek başına büyümek arzusunda olan, milletin istidatlarına perde olup milletten yansıyan o ziyayı kapatarak, kendi nakıs ziyasını onun yerine ikame etmeye çalışan şahısçılık tehlikesine karşı bir uyanış ve sakındırmada bulunuluyor. Risale-i Nur her türlü şirkten sakındırdığı gibi daha tehlikeli olan şirk-i hafiye sebep olabilecek şahısçılıktan da sakındırıyor.