Hazreti Üstad’ın gördüğü rüya (rüya mı yoksa manevî âlemde bir görüşme mi?) çok manidardır. Meseleyi etraflıca anlatabilmek için uzun ve güzel bir yazı olmuş. Fakat ben olsam (lâtife olarak diyorum) Yunus Emre’nin Mevlânâ Celâleddin-i Rumî Hazretleri’nin Mesnevî’sini okuduktan sonra (Güzel, fakat çok uzun olmuş ben olsaydım “Ete kemiğe büründüm / Yunus diye göründüm” der geçerdim.) İfadesini hatırladım. Onlar tasavvuf erbabı oldukları için değerlendirmeleri daha çok Vahdet-i Vücut üzerine olacaktır. Bizim değerlendirmemiz ise Risale-i Nur’a göredir. Ahmet Feyzi Kul dahil çeşitli ağabeylerden duyduğumuza ve yaptığımız araştırmalara göre Hazreti Üstadımız Seyyidlerdendir yani Hz. İmam-ı Ali (ra) neslindendir. Onun içindir ki Risale-i Nur dairesinde Âli Beyt muhabbeti esastır. Hazret-i Ali ise İsm-i Âzamdan bahsederken şöyle der: “Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulûm-ü esrar-ı mühimme bize meşhut derecesinde inkişaf etmiş.“ Evet o zat böyle bir iddiada bulunuyorsa onun neslinden olan Bediüzzaman Said Nursî de Şekerci Hanı’nda ‘her suale cevap verilir’ levhasını asabilir ve asmıştır. Daha söylenecek çok söz var. Ben kısaca bu kadar yazdım gerisini Mehmet Çetin’in güzel kalemine bırakıyorum.