"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bu kadar çelişki cehl ile olmaz

M. Latif SALİHOĞLU
24 Şubat 2015, Salı
Süleyman Şah Operasyonuna herkes kendi penceresinden bakıyor.

İktidar cenahında yer alanlar, “Bu, kesinlikle doğru bir harekettir; zaruret hasıl olmuş ve tam isabet kaydedilmiştir” diyor. Muhalefet cephesinde yer alanlar ise “Yapılan şey, yanlıştan da öte komikliktir; kendi kendine tiyatro oynamak, hatta harakiri yapmaktır. Utanç verici bir durum söz konusudur, vesâire” diyor.

Biz, bu iki ana bloktan birine dahil olmak durumunda değiliz.

Zira, meselenin partileri, iktidarları, hatta devletleri aşan boyutları var.

Keza, tek başına tarih, siyaset ve diplomatlık da bu çetrefilli meselenin izahına kâfi gelmiyor.

Velhasıl, biz bu meseleye bilinen klasik bakış tarzlarından ziyade, kendi zâviyemizden bakmak ve yine kendi bakış açımıza göre gelişmeleri değerlendirmek istiyoruz.

Hangi Süleyman Şâh?

Türbenin kitabesinde 1178-1227 yılları arasında yaşadığı ifade edilen Süleyman Şah’ın tam olarak kim olduğu bilinemiyor. 

Bu noktada birbiriyle ihtilâflı durumdaki tarihçilerin bir kısmı, bunun Selçukîlerden “Kutalmışoğlu Süleyman Şâh” olduğu tezini savunurken, diğer bir kısım tarihçiler ise bu zâtın Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazinin dedesi olduğu tezini ileri sürüyor.

Yani, üzerinde bugünlerde kıyametler kopardığımız, neredeyse savaş sebebi saydığımız Süleyman Şah’ın daha kim olduğunu bile net bir şekil bilmiyor, bilemiyoruz. Bilinen bir şey varsa, o da bu zâta ait olduğu kabul edilen türbe yerinin üçüncü kezdir değişiyor olmasıdır.

Birinci ve ikinci kez baraj gölü sebebiyle, üçüncü ve son kez ise güvenlik gerekçesiyle yeri değiştirilmiş oldu. Gariptir, Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak, mezar yerinin 4. kez değişmesi bile ihtimal dahilinde.

Torun Vahdeddin Şam’da

Bu arada, Süleyman Şâh’ın Osmanlı’dan ziyade Selçukilerden olması ihtimali daha kuvvetli.

Bir sebebi şudur: Osmanlılar, aşiretin ileri gelenleri için daha çok “Bey, Gazi, Hünkâr...” ünvanını kullanırken, İran coğrafyasında uzun yıllar hüküm süren Selçuklularda ise, hem resmî dil Farsça’dır, hem de büyükler için çokça “Key ve Şâh” gibi ünvanlar kullanmışlardır.

Esasen, bu nokta çok da önemli değil. Asıl mühim olan şudur: TC sınırları dışında kalan Türk büyükleri arasında niçin bir tek Süleyman Şah için farklı muamele söz konusu? Meselâ, resmî görüşe göre Osmanlıların dedesi olarak kabul edilen Süleyman Şah’ın torunu son padişah Sultan Vahdeddin’in mezarı da Suriye’nin başkenti Şam’da bulunuyor. 

1926’da San Remo’da (İtalya) vefat eden sürgündeki son padişah Sultan Vahdeddin’in cenazesi hacizli idi. Bakkal-market borcu yüzünden naaşı haczedilmiş ve bir türlü kaldırılamıyordu.

Bu fecâat karşısında kılını bile kıpırdatmayan zamanın TC hükümeti, meğerse bu tarihten sadece beş sene önce (1921) Suriye ile Süleyman Şah Türbesi için bir antlaşma imzalayıp sahip çıkmış.

20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşmasının 9. Maddesinde şu yer alan ifadeler şöyle: “Osmanlı sülâlesinin kurucusu Sultan Osman'ın dedesi Süleyman Şahın Caber Kalesinde bulunan ve ‘Türk Mezarı’ ismiyle bilinen türbesi, müştemilâtıyla birlikte Türkiye'nin malı olacak. Türkiye, oraya muhafızlar koyacak ve Türk bayrağı çekecektir.”

Size göre de ortada garip bir durum yok mu? Yani, yedi-sekiz asır önceki dedeye sahip çıkan ve 95 yıl müddetle sınır ötesine muhafız birliği göndererek Türbesini koruyan TC hükümetleri, o dedenin torununa ise aynı hassasiyeti göstermiyor. Bırakın Sultan Vahdeddin’in Şam’daki Türbesine sahip çıkma hassasiyeti, gurbet elde borç ve sefâlet içinde vefat eden o sultanın cenazesine bile sahip çıkılmamış.

İşte, bu müthiş tenakuzu çıkıp bugün kimin yüzüne vurmalı; doğrusu bu nokta da biz de mütehayyir durumdayız.

* * *

Halen mezarı farklı ülkede bulunan meşhûr daha başka zâtları da hatırlamakta fayda var. Meselâ, Kahire’de son Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Arabistan’da Şeyh Şâmil, Ürdün’de Millî Mücadele kahramanlarından Çerkes Ethem ve 1924’te sınır dışı edilen Osmanlı Hanedanına mensup onlarca şehzâde ile hanım sultan gibi...

Fransa’nın niyeti, hesabı...

İngiliz ve Fransız işgalcileri Birinci Dünya Harbinde Osmanlı’dan kopardıkları Suriye, Irak, Arabistan ve diğer Ortadoğu ülkelerinin sınır haritasını bir bakıma cetvelle çizdiler.

Bununla da yetinmeyip, ayrıca aralarında ihtilâflı bölgeleri, noktaları adeta birer nifak tohumu gibi serpiştirip bıraktılar. Meselâ, İran-Irak arasındaki Şattülarab Deltası, Irak-Kuveyt arasındaki petrol yataklarının bulunduğu ihtilaflı bölge, Türkiye-Suriye arasındaki Ceber Kalesindeki Türbe mıntıkası gibi...

Bu ve benzeri mahiyetteki nizâlı-ihtilâflı bölgeler, gerçekte fitneye sebep olacak birer “tuzak”tan ibarettir. Ecnebiler, bilerek ve farkında olarak bu tuzakları kurmuşlar.

Kanaatimize göre, 1921’teki Ankara hükümeti de bilerek ya da bilmeyerek bu tuzağa düştü. Çünkü, o tarihte Osmanlı’ya sahip çıkmak bir yana, tersine hükümette ve tam bir “Osmanlı düşmanlığı” hakimdi.

Nitekim, aradan daha bir sene bile geçmeden, yeni doğmuş bebekler dahil Osmanlı’nın bütün fertleri per-perişan bir vaziyette sınır dışı edildiler.

Böylesi bir zihniyetin Osman Gazinin dedesi Süleyman Şaha sahip çıkmasını hiçbir şekilde iyi niyetli bir davranış biçimi olarak göremediğimiz gibi, bunu rasyonel bir politika olarak da değerlendiremiyoruz.

Meselenin evveliyatı ve arka plânı hiç düşünülmeden şimdilerde alabildiğine abartılması cihetine gidilmesi, bizi bütün bu noktaları düşünmeye sevk etti.

* * * 

@salihoglulatif: Kim ne derse desin, Meclis’te kavga-gürültü ile çıkartılan “İç Güvenlik Paketi”, totaliter heveslerin yanı sıra yakında açıklanması öngörülen “Çözüm Paketi” ile doğrudan bağlantılıdır. Çözüm Paketi açıklandığında, bundan memnun olmayan, hatta şiddetle rahatsızlık duyan kitleler, ortaya isyan derecesinde bir tepki koyabilir. İşte, ihtimal dairesinde görülen böylesi isyanları bastırmak için, bir askerî müdahaleye da mahal bırakmadan gerginliğin polis marifetiyle halledilmesi cihetine gidilmesi tasarlanıyor.

Okunma Sayısı: 2925
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ali vefalı

    24.2.2015 18:06:50

    Sayın üstadım, sözün kısası ve özeti şudur. Rahmetli Özalın zamanında akıl almaz oyunlarla Kuzey Irakta Kuzey Kürdistan kuruldu. Bu günkü yönetimin zamanındada bilerek, isteyerek Kuzey Suriyede PKK devleti kuruldu. Suriye olayları başladığında, Kuzey Suriye ye PKK nın yerleşeceğini, köy kahvesindekiler bile biliyordu. Binlerce danışman, yandaş yazar, entel akil adamlar, sözüm ona büyük büyük devlet adamları, ladesin, beştaşın, ana diz kapağının, önemli günah olduğunu bile bilebilen büyük ama Risalei Nurdan habersiz azim ulemalar hiçmi Başbakana, Cumhurbaşkanına, Genelkurmay başkanına yol göstermediler?Dünyalık, makam peşindemiydiler? Hepsi Allah indinde büyük derecede mesuldürler. Allah daha gelmesi muhtemel musibetlerden masumları korusun.

  • kamil dağıstanlı

    24.2.2015 17:49:06

    Şevket Paksoy'un yorumlarında tarihî gerçekler dile getirilmiş. Türbe olayı, böylece tarihimizin bizce, çocuklarımız ve torunlarımızca bilinmesi ortamını hazırlamıştır. Bunları merak eden bir nesil bırakamazsak vebalini de pahalı öderiz. Oğuzhan'ın yorumu da dikkate değer bence. Türbeyi taşımakla siyasî kaygılarınızı garanti altına alırsınız ama, Türk Dünyasında da sıtkı sıyrılan bir devlet görüntüsü verirsiniz. Tabii umrunuzda ise..

  • Şevket PAKSOY

    24.2.2015 15:15:11

    Latif Ağabey, Bu günki gazetede yazdığınız yazınıza yazdığım eleştiride sizin iddea ettiğiniz gibi hükümete yeterince yüklenmediğinizden dem vurulmuyor. Bazı ilmi tesbitlerle, yazınızda nefs-ül emre uymayan bazı noktalar gösteriliyor. Latif Ağabey, Eleştirimin sadece son paragrafına yorum yapıp diğer bölümlerini görmezden gelmişsiniz.. Ben size dostane, kardeşane bazı noktaları hatırlattım. Bunları görmezden gelme yolunu tercih etmek istiyorsanız sizin bileceğiniz iş.... Ama bunun manevi mesuliyeti yakanızı bırakmayacak. Zira olaya güya farklı bir pencereden bakayım derken makamları karıştırıp(farklı makamlarda söylenen şeyleri olmaması gereken şeylere tatbik edip) bir çok hakikati tağyir etmektesiniz.... Yazıyı bir bütün olarak mail adresinize gönderdim. Lütfen dikkatle tekrar okuyunuz. Bana hak vereceğinize inanıyorum.. Selam ve dua ile....

  • ali yeşilkaya

    24.2.2015 14:14:01

    hadiseyi en net ve yalın haliyle gazetemizin bugünkü manşeti dile getiriyor:'SURİYE POLİTİKASINDA İFLASIN TESCİLİ' nokta

  • ali yeşilkaya

    24.2.2015 13:56:51

    bu hadise tamamen bir sonuçtur.oradaki askerlerin de rehin alınacağı görülmüş ve bunun önüne geçilmiştir.yani şu an itibariyle hükümetin yapabileceği başka birşey yoktur.rüzgarda savrulan bir yaprak olmaya devam ediyorlar. fakat asıl konu buraya nasıl gelindi?suriye ve dış politikada tayyip efendinin gittiği yolun doğru olmadığının bir ispatı ve kendileri tarafından bir ikrarıdır.şamda namaz kılacağız diyenleri alkışlayanlardan da bir muhasebe beklemek safdillik olur.içeride de aynı mecburiyete düşen hükümet doğu ve güneydoğudan da çekiliyor.oraları teröristlere teslim ediyor.bunun neticesinin oy kaybı olacağını bildiğinden de güvenlik paketiyle canhıraş bir şekilde uğraşıyor.belki bu paket sayesinde doğuda pkk ya karşı,batıda da hükümet karşıtı gösterilere karşı elini güçlendirmeye çalışıyor.bence pencerelerden seyredelim,içine fazlaca dalmayalım bu konuların.zira 31 mart misali kimseye sözün tesir edemeyeceği bir durumdayız.

  • çavdari

    24.2.2015 11:07:52

    Suriye'deki tek toprağımız lafı bile sakat bir laf. Bir ülkenin başka bir ülkede toprağı mı olması gerekir ki bu çok mühim bir şeymiş gibi yansıtılıyor. Orası hala anlaşmayla Türkiye'ye ait deniliyor. Hükümet vazgeçse toprak sattı diyecekler (diyorlar zaten), vazgeçmese asker koysa askere bir şey olunca askeri kırdırdı diyecekler. Sizin o iki yorumcunuz aksine ben hakkaniyete uygun yazmanızı isterim. Mesele sizin ne kadar hakkaniyetli olduğunuzu düşündüğünüz değil nefsül emirde yazdığınızın hakkaniyetli olup olmadığıdır. Bugün siyasal islamcu dediğiniz cenah da, kominist de Kemalist de kendilerini en haklı kimseler olarak görüyorlar. Velhasılı kelam, bu operasyon kanaatimce çok yerindedir ve akıllıcadır, olası bir saldırıdan ve hakaretten askerimizi kurtarmıştır.

  • çavdari

    24.2.2015 11:02:42

    Ben ise aklı selimden yanayım. Yani, yapılan harekat çok yerinde bir harekat olmuştur. Konsolosluğa benzer veya daha feci bir durumla karşılaşmadan veya DAEŞ'le bir çatışma haline girilmeden oradaki askerimiz çekilmiş, ve türbeyi DAEŞ havaya uçurup da manevi olarak bir yaralanma hem de itibarımızı zedelemeden çekilmesi yerinde olmuştur. Hangi Şah olduğu ne kadar önemli bilemiyorum, onu tarihçiler söylesin. Muhalefet kadar akla düşman olan, tutarsız, tüm gayesini AKP'yi bertaraf etmeye hasretmiş olan bir güruhun muhalefeti ise önemli değil. Başka yerde dediğim gibi Özgecan cinayetini hükümete bağlayan bir ana muhalefet varsa, akıl orada pılını pırtısını toplayıp gitmiş demektir. "Bu ve benzeri mahiyetteki nizâlı-ihtilâflı bölgeler, gerçekte fitneye sebep olacak birer “tuzak”tan ibarettir. Ecnebiler, bilerek ve farkında olarak bu tuzakları kurmuşlar" Bu ise doğru bir tespit. Zaman zaman kaşınacak yaralar.

  • oğuzhan gözüpek

    24.2.2015 11:00:45

    Düştüğün yerden bir avuç toprakla kalkmak'' marifete tabidir.Söyledikleriniz doğrudur.Ama bizim açımızdan bakıldığında Sınırımızdan 100 km derinlikte ufak ta olsa bir mezar,karakol ,bayrak bir NÖBETÇİ gibidir.Halep,Musul,Süleymaniye TÜRKMENLERİ nin yanıbaşlarında olduğumuzu gösteren Alamet.Bu idrak edilemediğinden dir ki yok baraj yok duvar bahaneleri ile TÜRBEYİ taşımışız da taşımışız.Aslında Misakı Milli ile çizilen sınırın SERHAT BEKÇİLERİ idi onlar.Manevi Travmasını Gelecek Nesillere nasıl anlatacağız onu düşünelim de Ortada bu hissiyata malik bir NESİL KALIRSA.

  • Hasan KOÇ

    24.2.2015 10:31:13

    Elbette güvenliği sağlamaktan devletin asayiş kurumları sorumludur. Ancak polisi de sınırsız yetkilerle donatırsanız, askeri müdahaleden farkı kalmaz. Bu güvenlik paketinde fikir hürriyetleri kısıtlayan şeyler varsa buna itiraz doğrudur. Güvenlik güçlerine bütün sınırsız yetkilendermeleri çözüm sürecine bağlar sadece ülkenin bir kesiminde çıkabilecek olayları ele alarak kanun yapılırsa, hiç bu olayla alakası olmayarak eylem, yürüş, gösteri yapanlarının hürriyetlerini bu kanuna dayanarak engelleye bilirsiniz. Mesela aşağıda ki maddeyi dikkatli okuyalım, daha yazılı emir gelmeden sözlü emirle polis bizim arabamızı, evimizi arayabilecek.Madde 1 – “Ancak, el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hallerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir.

  • Latif Salihoğlu

    24.2.2015 09:49:54

    İlk iki okuyucumuzdan gelen yorumların birincisinde "Hükûmete yeterince yüklenmediğimiz" ifade edilirken, ikinci yorumda ise tam tersine "Hükûmete fazlaca yüklendiğimiz", hatta düşman olduğumuz bile ifade ediliyor... Ya biz anlatamadık konuyu, ya da okuyucularımız yazılanları anlamadı... Anlaşılıyor ki, ayrıca "Tapınak gibi 'görkemli' türbeler" hakkında, işin sebepler ve kaderî hikmet cihetini de yazmaya ihtiyaç var.

  • Yavuz

    24.2.2015 08:56:33

    Sultan Vahdettine sahip çıkılmadı deniyor.Abi 90 yıldır adamın ne hainliği kaldı ne kızıllığı..Önce siz şu hain diyenlere anlat , hain olmadığını..Mesele abartıldı deniyor. oysaki oraya asker yeni gitmiyor ve ordaki askeri de korumak gerekmez mi? abd ve ab bir fırsat bulsakta Türkiyeyi Işıd ile savaştırsak peşinde siz hala anlamadınız mı.Hükümete bu kadar da düşman olunmaz.Kaybedersiniz.

  • Şevket PAKSOY

    24.2.2015 01:33:14

    Latif Ağabey, taş yerinde ağırdır. Siz Osmanlı Devleti'nin kurucusunun dedesinin kabrini öyle eften püften sebeplerle keyfinize göre yer değiştiremezsiniz. Yazınızın sonunda " ....şimdilerde alabildiğine abartılması cihetine gidilmesi,..." diyorsunuz. Evet abartacağız. Az bile söylüyoruz. Türk'ün ve Türkiye Devleti'nin heybetine yakışmayan,münafıkane AKP hükümetinin icraatı olan bu hadiseyi birilerinin de örtbas etmesine müsaade etmemeliyiz. İnşaallah etmeyeceğiz... Latif Ağabey siz nerede duruyorsunuz?

  • Şevket PAKSOY

    24.2.2015 01:20:56

    Tüm bunlardan sonra diyorum ki evet olayı sizin tabirinizle "abartıyoruz". Örtbas edilmesine izin vermemeliyiz. Zira bu Türkiye Devletinin heybet ve şevketine yakışmayan icraatın müsebbibi münafıkane AKP siyasi hareketidir...

  • Şevket PAKSOY

    24.2.2015 00:54:02

    Bu türbeye sahip çıkış bu güne kadar komşularla yürütülen doğru diplomatik ilişkilerle gayet güzel yürütülmüştür. Yürütülmeye de devam edecektir. Doğal sebeplerle bir yer değiştirme makul karşılanabilir ama bu sefer ki yer değiştirme kanaatimce Türkiye Devleti’nin heybetine yakışmamıştır. Ve müsebbibi de münafıkane AKP siyasi hareketidir. Saygılarımla…

  • Şevket PAKSOY

    24.2.2015 00:53:52

    Ayrıca üzerinde ufak tefek tartışmalar olması bu Türbeyi Süleyman Şah Türbesi olmaktan çıkartamaz. Zira millet madem ki o kudsiyeti ona atfetmiştir öyle kabul edilir. Hani Üstad’ın bir çok sakal-ı şerif var deniliyor doğrumudur sualine verdiği cevaptaki gibi. Sizin de bazılarının maksatlı olarak çıkarttığı bu tartışmaları kaleme almanızı anlayabilmiş değilim.

  • Şevket PAKSOY

    24.2.2015 00:53:43

    Ayrıca Osmanlı’nın ve T.C. nin bu türbeye sahip çıkışının arkasında başka sırlar da var. Mesela: M.Kemal’in annesi, babası, dedesi, dedesinin babası vs. hakkında bilgi almak isteseniz çok zor ulaşırsınız. Ama Peygamberin İstanbul’un fethi ile ilgili hadisine mazhar olan Türkler ve kurdukları Osmanlı Devleti’nin kurucuları taa dedelerine kadar bellidir mesajı verilmektedir bu sahip çıkış ile..

  • Şevket PAKSOY

    24.2.2015 00:53:33

    Süleyman Şah türbesi ile ilgili imar ve koruma faaliyetleri ilk deva bu meclis tarafından yapılmamış daha önce de padişahlar tarafından yaptırılmıştı. !. TBMM’de bu faaliyetlerin devamı olarak oradaki türbeye sahip çıkmış Türkiye devleti de devam sürecinde bu koruma faaliyetini devam ettirmiştir.Bu Fransız vs. devletlerin nifak çıkartmak için yaptırdıkları diğer faaliyetler ile karıştırılmamalıdır.

  • Şevket PAKSOY

    24.2.2015 00:53:18

    Latif Ağabey, 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması 1. TBMM tarafından yapılmıştır ve 1. TBMM, 11 Ağustos 1923'e kadar görev yapmıştır. 1. TBMM'nin em temel özelliklerinden biri Osmanlı terbiyesi görmüş, gerçekten milli duygulara sahip millet vekillerinin ağırlıklarının olması ve M.Kemal'in henüz ağırlığının oluşmamış olması. Üstad hazretleri de bu 1. TBMM’de 10 maddelik beyanname okumuştu.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı