"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cunta, hem orduyu, hem hükûmeti lağvetti

M. Latif SALİHOĞLU
27 Mayıs 2015, Çarşamba
Aslında, başarıya ulaşmış bir askerî isyandır, 27 Mayıs Darbesi.

Çünkü “ordunun başı” durumundaki Genelkurmay Başkanını dahi dinlemeyen, emrine karşı gelen, hatta onu da devirip türlü işkencelere maruz kılan son derece vahşiyâne bir hareketin adıdır, bu darbe.

Aynı zamanda, sonraki darbelerin ve darbe teşebbüslerinin de anası, yahut kuluçkası mahiyetini kazanmıştır. Dolayısıyla, bu kanlı darbenin günahları, cinayetleri saymakla bitecek gibi değil.

Bu kısacık girizgâhtan sonra, şimdi bu insanlık dışı hadisenin gelişme seyrine şöyle bir nazar gezdirmeye çalışalım.

Başkomutana alçakça muamele

Evet, Demokrat Parti iktidarına son vererek Başbakan ve bakanları katleden 27 Mayıs (1960) darbecilerinin işlemiş olduğu cinayetler hakikaten saymakla bitecek gibi değil. Bu âsi cânilerin günah ve cinayet listesi öylesine kabarıktır ki, üzerinde ciltler dolusu kitap yazılsa, yine de az gelir. Burada, sadece birkaç misalini zikredelim.

Darbe yapıldığı esnada, Genelkurmay Başkanlığı makamında bulunan kişi Rüştü Erdelhun Paşaydı. İstiklâl Harbi kahramanlarından olan Erdelhun Paşa, 23 Ağustos 1958'den beri bu makamda bulunuyordu.

1894 Edirne doğumluydu ve yirmi yaşından, yani 1914'ten beri ordunun içinde çeşitli kademelerde başarılı hizmetlerde bulunmuş şerefli bir subaydı.

Ordunun başında bulunduğu 1958'den beri bünyede yaşanan bir rahatsızlığın, bir hazımsızlığın farkındaydı. Ancak, ordunun siyasete ve ideolojik cereyanlara kapılmasını doğru bulmuyor ve bu düşüncesini hemen her fırsatta seslendiriyordu.

Başkomutanın darbeye taraf olmadığını anlayan alt kademelerdeki cuntacılar, gizli bir faaliyet yürüttüler ve 27 Mayıs gecesi Korgeneral Cemal Madanoğlu liderliğinde her yönüyle insanlık dışı bir darbe gerçekleştirdiler. (Erzurum'daki 3. Ordu Komutanı Ragıp Gümüşpala'nın Madanoğlu'na itirazı üzerine, darbeciler telâşlandılar ve İzmir'de emeklilik hayatını yaşayan eski Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Cemal Gürsel'i gece yarısı apar–topar alıp Ankara'ya getirerek cuntanın başına monte ettiler.)

* * *

Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes'i deviren ve Genelkurmay Başkanını hapsettiren bu cuntacılar, ileriki günlerde daha alt kademeye de indiler ve binlerce subay (Eminsular) ile siyasetçinin hayatını azaba çevirdiler.

Zaman içinde zıtlaşmaya giden birbiriyle de geçinemez hale gelen darbe cuntası, ilk fırsatta "Türkçü sağ" kanadı tasfiye (14'ler harekâtı) etti; dahası, orduda muvazzaf subayların yarıdan fazlasını bir gecede ihraç ederek, tarihte emsâlsiz bir zulümkârlığı irtikâp etti.

Darbecilerin işlemiş olduğu zulüm ve haksızlığın ardı arkası kesilmedi. Yüzlerce DP'li siyasetçi ile birlikte Genelkurmay Başkanı Erdelhun Paşa ve onun gibi düşünen birçok şerefli subay (meselâ, Kore gazisi Tahsin Yazıcı Paşa) da Yassıada'da yargılandı ve muhtelif cezalara çarptırıldı.

Darbeciler tarafından Erdelhun Paşanın yerine getirilen Org. Gümüşpala, bir müddet Genelkurmay Başkanlığı yaptıktan sonra diskalifiye edildi ve ordu ile ilişiği kesildi.

İdamlardan sonra siyasete atılan Ragıp Gümüşpala, DP'nin yerine kurulan Adalet Partisinin ilk genel başkanlığı görevine seçildi.

Namık Gedik unutulmasın

Darbeciler, gaddar ve zalim olduğu gibi, aynı zamanda yalancı ve sahtekâr kimselerdir. Bu iddiayı ispat için, yüzlerce örnek sıralamak mümkün. Ama, şimdilik burada bir kanlı darbenin yıl dönümü münasebetiyle yaşanmış olan çok acı ve fakat yüzde yüz çarpıtılmış bulunan bir hadisenin gerçek yüzünü sizlere göstermek istiyoruz.

Gaddar 27 Mayıs Darbecileri, Demokratları silâh zoruyla devirdikten sonra, bu camiayı toptan cezalandırma yoluna gittiler.

Demokrat Partinin Genel Başkanı da dahil olmak üzere, bu partinin bütün yönetim kadrosunu, hükûmet üyelerini, milletvekillerini, partinin hemen bütün il ve ilçe yöneticilerini çok vahşiyane ve zalimane bir muamele ile tutuklayan darbeciler, bu binlerce mâsuma daha mahkemeden önce hakaretli işkencelerde bulundular. İşte, o hakaretli işkencelere mâruz kalanlardan biri de İçişleri Bakanı Namık Gedik'tir. 

Üstad Bediüzzaman'ın tâbiriyle "İslâmiyete ciddî taraftar" olan Namık Gedik (Emirdağ Lâhikası, s. 449), 27 Mayıs günü darbeci subaylar tarafından evinden apar topar alınarak Ankara'daki Harp Okuluna götürüldü.

Burada, tekmelemeler ve tükürüklü hakaretlerle genişçe bir odaya hapsedildi. Aynı odada Savunma Bakanı Ethem Menderes ile İskenderun DP İlçe Başkanı Edip Yangın'ın yanı sıra, daha başka DP'li maznunlar da vardı.

İşte, o odada olup bitenlerin birinci derecedeki şahidi olan Edip Yangın, bu konuda bizim de şahidimiz ve haber kaynağımızdır.

Mağdur DP'lilerden olan Edip Yangın, uzun yıllar Arsuz Beldesine bağlı Madenli Köyünde muhtarlık da yaptı.

Hatay'daki kadim okuyucularımız ve temsilci arkadaşlarımızın vasıtasıyla, birkaç sene evvel irtibat kurduğumuz Edip Bey, orada şahit olduğu hadise hakkında bize şunları anlattı:

"Darbe sonrasında tutuklanıp Harp Okulu binasına götürülenlerin arasında ben de vardım. Subaylar, herbir bahane ile bize hakaret ediyor, tekme tokat girişiyorlardı. Bizi iyice hırpaladıktan sonra bir odaya attılar. Orada gördüğüm hemen herkes aynı durumdaydı. Fakat, en çok ezâ–cefâ görenlerin başında İçişleri Bakanı Namık Gedik geliyordu. Görevli, ya da nöbetçi olsun olmasın, bütün subaylar ona ağır hakaret ve işkencelerde bulunuyordu. ...Bir kısmı anlatılamaz cinsten olan bu işkenceler o derece arttı ve ağırlaştı ki, Namık Bey buna daha fazla dayanamayarak baygınlık geçirdi.

"İşkenceciler, onun ölüme doğru gittiğine kanaat getirdiler. Bu sebeple, aralarında fısıldaşarak, bir plan yaptılar. Gecenin geç saatlerinde (23.00 suları; çoğu kimse uykuya dalmıştı) izbandut gibi iki subay geldi. Yerde baygın yatan Namık Gedik'i karga tulumba kaldırdılar ve salonun yüksek penceresinden aşağıya attılar. (Meğerse, resmî bir tutanakla bu cinayete intihar süsü vermişler. Böylelikle, hukuk yolunu kapatıp kendilerini de kurtarmışlar.)

"Ben, o anda kendimi tutamayıp 'Allah belânızı versin!' diye bağırmışım. O subaylar üstüme doğru geldiler ve postallarla bana giriştiler. Dişlerimin çoğu kırıldı; ağzım burnum kan–revân içinde kaldı.

"O günlerin korku ve dehşet dolu atmosferi içinde, Gedik'in ailesi dahil, hadisenin gerçek yüzünü kimse bilemedi, soruşturup öğrenemedi."

Okunma Sayısı: 2494
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bilal

    27.5.2015 13:51:49

    Aziz ve pek kıymetli Latif abimiz,bu yazılarınızı ve ispatlı belgelerinizi kitaplaştırınız.yakın tarihi bilemiyoruz, bilemeyincede Üstad'ımızın siyasi ölçülerini tam idrak edemiyor önümüzü göremiyoruz.böylelikle siyasal islam yüz buluyor.

  • Hüseyin İLHAN

    27.5.2015 08:02:40

    DARBECİLER en aşağılık mahluklardır.DARBECİLERE destek olanlarda onların suç ortaklarıdır.Mağdurlara bu insanlıktan nasipsizlerin sözleri ile iftirada bulunanlarda CEHENNEM YOLCULUĞUNDA olup uyanamayan,dalalette olan ahmaklardır.

  • Bilal Bozkurt

    27.5.2015 01:58:38

    binler Nefrin ve nefretler darbelere ve zihniyetine...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı