"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dahilde silâhlı mukabele

M. Latif SALİHOĞLU
19 Ocak 2016, Salı
Dünyanın gidişatını okuyabilen, hele Türkiye’deki Süfyanî Deccaliyetin mahiyetini bilen kimse, dahilî mücadelede kanlı-silâhlı bir boğuşmanın içine girmez.

Girdiği takdirde, gerçek niyeti, hedefi, gayesi ne olursa olsun, asıl hizmet ettiği şey, işte o Deccaliyetin tâ kendisidir.

Zira, o Süfyanî Deccaliyetin temel gıdası dahilî nifaktır, çatışmadır, boğuşmadır, kanlı fitnedir.

Bu sahada, dünyada üstüne yoktur. Kimse onunla yarışarak galip gelemez. 

Dolayısyla, mâsumları vuran, onların canına malına zarar veren her hareket, o fitnekâr cereyanın nâm-ı hesabına geçer.

* * *

Bu nifak ve şikak karakterli cereyanın, ayrıca çok değişik renk ve şekilde türlü türlü maskeleri var.

Yüzüne o maskeleri geçirerek, çok rahat şekilde Türklerle Kürtleri, Alevilerle Sünnileri, halk ile devleti karşı karşıya getirtip çarpıştırabiliyor. Aralarında derin husûmetlere yol açacak fitne kazanlarını kaynatabiliyor.

Meselenin bu cihetini bilmeyenler, gafilce avlanıyor. Dehşetli bir fitnenin tuzağına düşüyor. Çırpınıp sendelendikçe de, hem kendine, hem çevreye olmadık zararlar veriyor.

Zarar ziyana sebebiyet verenler ise, bazen dindar, bazen halkçı ve bazen ırkçı/miliyetçi de olabiliyor. 

Süfyan, en büyük hilekâr ve aldatıcı olduğu için, merhametsiz ve muhakemesiz davranan herkesi bir şekilde tuzağına düşürüp tepe tepe kullanabiliyor.

* * *

Süfyanî Deccal, fitne-fesat tohumunu ortaya attıktan sonra kendini çekip gizliyor. 

Gözünü kan bürümüş kimseler ise, onu görmüyor, göremiyor bile. Bu sebeple, vargücüyle karşısında gördüğü dindaşına, vatandaşına saldırıyor. 

Haliyle, yanlış hedefe vuruyor. Körlemesine vurduğu ise, bazen kendi yakını ve bazen de kendi geleceğidir.

Dolayısıyla, aslında kişi baltayı dizine vurmuş oluyor. Zira, vurduğu kimse, hem günahsız, hem de kendinden olan kimseler. İster asker, ister polis, ister sivil vatandaş olsun. 

Hiç fark etmez. Hepsi de sensin, yahut senin insanlarındır. 

Üstelik, sadece karşında gördüğün insanı vurmuş olmuyorsun; aynı zamanda nice mâsum kişi dul ve yetim bırakarak, sayısız insanın geleceğini de karartmış oluyorsun.

O halde, evvela vurmaktan, kırp dökmekten vazgeçmeli. Silâha sarılmanın, mâsum kanı dökmenin hiçbir mazereti yoktur ve olamaz. Bu vahşetin savunulacak hiçbir tarafı yoktur ve olamaz.

Silâh, güç, kuvvet harice karşı, dıştan gelen saldırılara karşı kullanılabilir ancak.

* * *

Süfyanî Deccaliyetin bir başka mahareti de, yüzde yüz kat’iyyetinde sahte, çakma ve yalancı “Müslüman Türk” olduğu halde, kendini essahmış gibi göstermesidir.

Kendini son derece bir ustalıkla kamufle edebildiği içindir ki, kimi Müslüman Türk’ü herkese saldırtıyor ve herkesi de ona düşman bir hale getirebiliyor.

Aslında, iki taraf da fenâ halde yanılıyor, aldanıyor.

Çünkü, hakiki Türkler ırkçılık ve başkasına kasdî düşmanlık yapmaz; aynı şekilde, hakiki bir Müslüman da Kur’ân’a bin yıl hizmet etmiş olan Türk milletinin evlâtlarına hasmane bir tavırla saldırmaz.

O halde, Türkler ile sair Müslüman unsurları karşı karşıya getirten ve onları birbirine kırdırtmaya çalışan sinsî, menhus bir başka cereyan var demektir.

İşte, bunu bildiğimiz ve tanıdığımız içindir ki, nifak ve şikak perdesi altına gizlenerek icrâ-i faaliyette olan bu Süfyanî cereyanın mahiyetini nazara vererek, dindaşlarımıza ve vatandaşlarımıza hemen her vesileyle “Aman dikkat!” diyoruz.

* * *

Bu mühim bahsi, siyasî ve içtimaî prensipler manzumesi olarak da gördüğümüz Risâle-i Nur’dan yapacağımız can alıcı bir iktibasla noktalayalım.

Şuâlar’daki bir mektupta, kin ve intikam duygusuyla, yahut rövanşist (mukabele-i bilmisil) bir anlayışla hareket etmenin bir “kaide-i zâlimâne” olduğunu dile getiren Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lahikası’nda bir mektupta ise, bu hakikati teyiden şu ifadeleri kullanıyor: 

“Siyaset-i hazırada particilik taraftarlığı ile bir câninin yüzünden mâsumların zararına rıza gösteriliyor. Bir caninin cinayeti yüzünden taraftarları veyahut akrabaları dahi şeni’ gıybetler ve tezyifler edilip bir tek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup kin ve garaza ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor. Bu ise, hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zir û zeber eden bir zehirdir. Ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır. 

“Bu tehlikeye karşı çâre-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp, mâsumları himâye için, cânilerin cinâyetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır.” (Age, s. 393)

@salihoglulatif: Toplumda ma’kes bulan, ilgi uyandıran bir konuyu, bir bildiriyi haberleştirmek, o bildinin kabul veya tasdik edildiği mânâsını taşımaz.

* * *

Asayişi bozmayan fikir ve ifade hürriyetine sonuna kadar EVET! Ama, herhangi bir terör örgütüne moral desteği mahiyetini taşıyan her türlü bildiriye HAYIR!

* * *

Dine muarız Kemalizm ile silâhlı mücadele tarzı dün ne kadar yanlış idi ise, bugün Kemalizmin dindar versiyonu ile silâhlı mücadele de aynı derecede yanlış.

Okunma Sayısı: 2389
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • demokrat

    19.1.2016 21:01:31

    yazının başındaki resmi çok anlamlı bulmadım.esbab-ı mucibesi ne idü acep?

  • Garib Doğu

    19.1.2016 09:11:05

    Aydınlatan,uyaran,bilinmeyene bir çok gerçekleri nazara veren mükemmel bir yazı.Bilhassa Üstadın,masumlara zarar gelmemesi için dahilde silah kullanılmaması gerektiğini Kur'ana dayanarak ifade etmesi hakikatı fevkâlade mühim.Ülke içinde bulunan bütün akımların bu dustura riayet etmesi gerekiyor.Milletin ve ülkenin selameti için bu asla vazgeçilmez bir hakikat,bir emniyet ve asayiş prensibidir.Masumların emniyet supabıdır.Bugüne kadar silahlı mücadele ülkeye,millete,maddi ve manevi ne kadar zarar verdiği,gerilettiği,herkesin malumudur.Artık çıkmaz sokak olan bu tarzın terk edilmesi,hiçbir akımın buna tevessül etmemesi,akıl,fikir ve ilimle meseleleri çözme cihetine gitmesi lazım ve elzemdir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı