"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ertuğrul, kuruluş, fetret, hâkimiyet, çöküş...

M. Latif SALİHOĞLU
27 Ocak 2017, Cuma
GÜNÜN TARİHİ 27 Ocak 1299

Yaygın olan kanaat ve kabule göre, 624 yıl ömür süren Osmanlı Devleti, 27 Ocak 1299'da Söğüt'te kuruldu.

İkinci derecedeki görüş, Yenişehir ve ardından Koyunhisar'ın fethinden sonra, bu devlet 1301-1302 senesinde Yalova'da kurulduğu şeklindedir.

Bunların dışında, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu daha evvel ve daha sonraki tarihlere dayandıranlar da var.

Netice itibariyle, bu cihangir devlet, Ertuğrul Beyin oğlu Osman Gazi tarafından kurulmuş olup, başlangıç olarak 1299 senesinin esas alınmasında bir sakınca yoktur.

* * *

Lem’âlar isimli eserin 18. Kısmında, Osmanlı Devleti’nin İslâmiyet nâmına kurmuş olduğu hâkimiyet devresinin yaklaşık 500 sene olduğu ifade ediliyor. Kuruluşundan tâ Yıldırım Bayezid zamanındaki Ankara Faciası sonrasına kadar olan süre “Bir nevi fetret devresi” şeklinde yorumlanıyor.

Hâkimiyetten kasıt, Anadolu Birliğinin kurulması, parça-bölük durumdaki Beyliklerin Osmanlı’ya dahil olması, bilhassa müjdelenmiş olan İstanbul Fethine giden yolun açılarak tarihin akışını değiştirecek bir kuvvet, kudret ve şevketin vücuda getirilmesidir.

Bu iki yönlü girizgâhtan sonra, Osmanlı’nın kuruluş, istiklâl ve izmihlâl sürecine kısaca bir nazar gezdirelim.

Söğüt'te yeşeren çınar

1200'lü yılların ilk çeyreğinde Orta Asya'dan Anadolu'ya hicret eden Kayı boyuna mensup bir aşiret, kısa aralıklı duraklamalardan sonra, Anadolu'nun Batısında yer alan Söğüt mıntıkasına gelip yerleşti. Ertuğrul Beyin idaresinde Söğüt'ü kışlak, Domaniç taraflarını ise yaylak olarak kullanan aşiret, Anadolu Selçuklu Sultanlığı’na bağlı bir Uç Beyliği konumunda idi.

1250'li yıllardan itibaren Moğollar'ın tahakkümü altına giren Selçuklu ise, giderek zayıflamaya yüz tuttu. Öyle ki, 1281'de Ertuğrul Beyin vefatı esnasında, Selçuklu Saltanatı’nın varlığıyla yokluğu arasında pek bir fark kalmamıştı. 

Moğollar (İlhanlı), atadıkları valiler marifetiyle Anadolu'yu yönettikleri gibi, iki başlı hale (Kayseri, Konya) getirdikleri Selçuklu tahtına kimin geleceğini de yine kendileri tayin etmekteydiler. Bu durumda, Osmanlı Beyliği’nin istiklâliyetini ilân etmesinin önünde ciddî bir mani kalmamış oluyordu.

* * *

Babası Ertuğrul Beyin vefatından sonra aşiretin başına geçen Osman Gazi, tasarladığı büyük idealler istikametinde hızlı ve azimli adımlar attı.

Bizans tekfurlarıyla yaptığı mücadelelerin hemen tamamında muzafferiyetler kazandı. Söğüt ile Domaniç arasındaki bölgeyi aldıktan, bilhassa İnegöl ve çevresini fethettikten sonra (1298), bağımsızlığını ilân etme kararına vardı. Bu karar, nihayet 27 Ocak 1299'da açıklandı. Böylelikle, Osman Gazi liderliğinde 600 küsûr sene ömür sürecek olan Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye kurulmuş oldu.

* * *

Marmara Bölgesinde büyük fütûhat yapan ve ömrünün sonuna kadar zaferden zafere koşan Osman Gazi, 1326'da yaşlanmış ve artık ölüm döşeğine uzanmaya mecbur kalmıştı. Lâkin, o vaziyette bile Bursa'nın fethini düşünüyordu. Oğlu Orhan Gaziyi yanına çağırdı ve ona birkaç maddelik Baba Nasihatinde bulunduktan sonra, ayrıca şunu vasiyet etti: "Oğul Orhan! Bursa'yı aç, gülzâr eyle..."

Vasiyet aynen gerçekleşti... O sene içinde, harikulâde bir kuşatma ve dahiyane bir harp planıyla Bursa'yı fethedip gülzâr eyleyen Orhan Gazi, burayı Devlet-i Osmaniye'nin merkezi haline getirdi. Devlet adına ilk para da burada basılmış oldu.

* * *

Bursa'nın fethinden sonra, İstanbul'a yüklenmek yerine Rumeli'ye açılmayı ve böylelikle Bizansı ablukaya almak isteyen Osmanlı, bu maksada matuf önemli adımlar attı. Öncelikle, Marmara'nın güneyindeki coğrafyada yerleşik durumdaki beyliklerle haricî düşmana karşı ittifak kurdu.

Hemen ardından, Gelibolu üzerinden Rumeli'ye geçildi. Zamanla, Doğudan İstanbul Boğazı’na kadar gelip dayanan Osmanlı akınları, bir yandan da Rumeli'nin içlerine doğru hızlı bir fütûhat hareketine girişti.

Avrupa'ya karşı kazanılan zaferler silsilesinden sonra, fetih sırası artık İstanbul'a (Bizans) gelmişti. Bunu da, çağ kapayıp yeni bir çağ açan Fatih Sultan Mehmed yapacaktı. (1453)

Fatih'in torunu Sultan Selim ise, Şark coğrafyasında fütuhat yapacak ve kısa zaman içinde İslâm Birliği dâvâsını tatbik sahasına koyacaktı.

Osmanlı Devleti, Kànunî Sultan Süleyman zamanında hemen her yönüyle zirveye çıktı. Rakip tanımayan bir devlet oldu. Lâkin zirve, bir bakıma dönüş demekti. Bu gerçeğe binaen, Osmanlı Devleti de 1570'lerden itibaren zirvede tutunmaya çalıştı. Ancak, Viyana Bozgunu ve hemen ardından imzalanan Karlofça Antlaşması'ndan (1699) sonra, devlet adım adım küçülmeye ve gerilemeye yüz tuttu.

Ondan sonra da, kısmî başarılarla birlikte büyük felâketler birbiri ardına sökün edip geldi. Ancak, bütün bu felâketlere rağmen, Osmanlı'yı haricî düşmanlar değil, dahilî fitneler ve ihanetler yıktı. 1807’de başlayan kanlı Yeniçeri Hadiseleri, 1939 Nizip Bozgunu, kanlı 1876 Darbesi, 1909 31 Mart ve Hareket Ordusu Darbesi, vesaire...

* * *

Saltanatın yerini Cumhuriyetin alması, 600 yıllık Osmanlı Hanedanı’na mensup bütün fertlerin nankörce ve dahi acımasızca hudut harici edilmesini gerektirmezdi.

Hele, Hilâfet müessesesinin lağvedilmesi, dahilde ve hariçte beslenen derin ve şiddetli husûmetin sadece Osmanlı ile sınırlı olmadığının da açık bir göstergesi olsa gerektir.

Okunma Sayısı: 3852
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı