"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hicaz’ı koparan İngiliz siyaseti

M. Latif SALİHOĞLU
06 Haziran 2017, Salı
GÜNÜN TARİHİ: Haziran 1916

Bugünlerde başı terörle dertte olan İngiltere’nin, vaktiyle plânlı şekilde yapmış olduğu kışkırtmalar sonucu, 1916 yılı Haziran’ında Osmanlı'ya karşı Hicaz'da büyük bir ayaklanma hareketi zuhûr etti.

Yaklaşık ört yıl kadar süren Birinci Dünya Savaşının tam ortalarına gelinmişti ki, Osmanlı'nın aleyhine bölge genelinde yeni bir harekât başgösterdi.

Bu harekâtın adı, tarih kayıtlarına "Hicaz İsyanı" şeklinde geçti.

İsyanın başında Mekke Şerifi Hüseyin görünmekle birlikte, arka planda kışkırtıcılık görevi yapan ve Arapları iğfal eden, bölgedeki İngilizlerdi. Yani, hadise doğrudan “İngiliz Siyaseti” patentini taşıyordu.

* * *

Tâ 1517'den Dünya Savaşının başladığı 1914 yılına kadar da Osmanlı'dan kopmayan ve özerk statüde de olsa Hilâfete bağlı bulunan Hicaz (Arabistan), ne yazık ki İngilizlerin kışkırtması neticesinde, adım adım Osmanlı'dan önce soğudular, ardından, baş kaldırdılar ve ittifaka en çok ihtiyaç duyulduğu bir zamanda Hilâfet/Saltanat merkeziyle büsbütün ihtilâfa düştüler.

Bazı Arapların, küffara aldanarak bu hale düşmesinin şüphesiz bazı önemli sebepleri var. Bunların başında ise, Osmanlı Türklerinde baş gösteren dinde lâkaytlık ve örfen, ahlâken, hatta irfânen Avrupalılaşma hareketleriydi.

Gariptir ki, Avrupalıların başını çeken İngilterenin bölgedeki casusları da aynı yönde propagandalarda bulunarak Araplarla Türkleri birbirinden soğutmaya çalıştılar. Sonunda, maalesef muvaffak oldular.

Dünya Harbinin kızıştığı vetirede Osmanlı'dan ayrıldığını açığa vuran Mekke Şerifi Hüseyin, İngilizlerin askerî desteği ve büyük para yardımları sayesinde bölge üzerindeki hakimiyetini (krallığını) ilân etti.

Suudi Arabistan, yani Hicaz Bölgesi, o gün bugündür Türkiye'ye mesafeli olup ecnebi siyasetinin tesiri altında bulunuyor.

Ne var ki, mesele birden bire bu hale gelmedi. Hadiselerin, bir de gizliden yürütülen arkaplân boyutu var. Biraz da ona bakalım.

Vehhabilik ve İngiliz casusu

Büyük Britanya’nın (İngiltere) İslâm dünyasını çökertmeyi hedef alan politikaları, tâ 1700’lü yılların ilk çeyreğinde uygulamaya konuldu.

Sömürgeler Bakanlığı bünyesinde çalışan binlerce casus, çeşitli kılık ve kisveler altında Osmanlı coğrafyasının gözde şehirlerine, beldelerine vazifeli olarak gönderildi.

İşte, 1710’da en kritik, en hassas noktalara gönderilen o casuslardan biri de Mr. Hempher’dir.

Bu yaman casusun vazife sahası İstanbul, Kahire, Basra ve Hicaz Bölgesidir. (Bkz: Mr. Hempher’in Casusluk Faaliyetleri; Ferşat Yayınları)

* * *

Amirleri, Mr. Hempher’in genel strateji itibariyle iki ana noktaya odaklanmasını istemiş:

Bir: Sömürgeleştirilmiş yerleri elimizde tutmaya çalışmak;

İki: Geri kalan yerleri ele geçirmeye çalışmak.

Bu casus, ikinci kategorideki bölgelerde görevlendiriliyor. Bu da, Osmanlı Devletinin hakim olduğu topraklar demektir.

Casus, kendisine verilen görevleri bihakkın ifâ etmeye çalışıyor. Bu cümleden olarak, görev alanındaki bütün merkezlere uğruyor. Buralarda yıllarca araştırma yapıyor. Ara ara Londra’ya gidiyor. Gerekli raporları ve ilâveten verilen görevleri alıp tekrar vazifesinin başına dönüyor. 

* * *

Mr. Hempher, kısa zamanda bazı başarılar elde ediyor. Bununla hem kariyer yapmış oluyor, hem de yüksek makam ve ücretlerle taltif ediliyor... Bu arada, en büyük başarıyı Hicaz’da göstermiş oluyor.

Müslümanlığı kabul etmiş bir mühtedi kılığıyla, Selefilerin Vehhabilik damarını depreştirmeye muvaffak oluyor. Bu hareketin öncüsü olan Muhammed bin Abdülvahab’ı (1703-92) rahatlıkla kafa-kola alarak, artık her işini onunla birlikte yürütmeye çalışıyor.

Böylelikle, 1737’de ilk Vehhabilik hareketi patlak veriyor ve Osmanlı’ya karşı Hicaz bölgesinde boy göstermeye başlıyor.

İngiltere, Vehhabilik hareketini asırlarca desteklemeye devam etti. Bu desteğini, özellikle 1916-18 yıllarında zirve noktasına taşıyarak, koca Hicaz Bölgesini Osmanlı’dan bütünüyle koparmayı başardı.

Bediüzzaman Said Nursî’nin bu mesele hakkındaki şu değerlendirmesi son derece dikkat çekici: “Sâdattan olan Şerif-i Mekke, Ehl-i Sünnet ve Cemaatten iken, zaaf gösterip, İngiliz siyasetinin Haremeyn-i Şerifeyne müstebidâne girmesine meydan verdi. Nass-ı âyetle, küffârın girmesini kabul etmeyen Haremeyn-i Şerifeyni, İngiliz siyasetinin, Âlem-i İslâmı aldatacak bir sûrette, merkez-i siyâsiyesi hükmüne getirmesine yol verdi...” (Mektubat: 354)

Evet, Haziran 1916’da, Hicaz’ın elden gitmesinin, ayrıca böyle bir arkaplân senaryosu var.

***

@salihoglulatif:

Sömürgeci İngiliz Siyasetinin ana temâsı şu idi: Büyük Britanya'nın huzur ve selâmeti için, İslâm dünyasının huzursuz edilmesi lâzım.

Okunma Sayısı: 5709
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • özdemiroğlu

    6.6.2017 16:28:00

    Bu günlerde de Suriye ve Irak gibi İslam beldelerinde zulmün şahikası yaşanırken, Türkiye'de terör ve çeşitli melanetler ve türlü nifak perdelerinin arkasında, o dönemdeki ihanet ve mel'un başların torunları ve sistemi yürürlükte değil mi? C. Allah bu fesat şebekelerinden Alem-i İslam ve memleketimizi muhafaza eylesin ve tüm şerleri kendi başlarına musallat eylesin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı