Ehl-i imanın bu zamanda nasıl bir hakikate muhtaç olduğunun izâhını “Ahirzamanın Bediüzzamanı”ndan dinleyelim. Şöyle diyor:
Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikate muhtaçtırlar ki, kâinatta hiçbir şeye âlet ve tâbi ve basamak olamaz;
Ve, hiçbir garaz ve maksat onu kirletemez;
Ve, hiçbir şüphe ve felsefe onu mağlup edemez bir tarzda iman hakikatlerini ders versin.
(Tâ ki) Umum ehl-i imânın bin seneden beri teraküm etmiş dalâletlerin hücûmuna karşı imanları muhafaza edilsin.
Emirdağ Lâhikası, Sayfa 66
Tarihçe-i Hayat, Sayfa 423
* * *
Bu zamanda tahkiki iman hizmetinde bulunan Kur’ân şâkirdlerinin arasını açan, onları ihtilâfa düşürürek bünyelerini zaafa uğratan sebep ve unsurların başında şunlar geliyor:
Siyaset, ticaret, milliyet, mülkiyet, servet, şöhret, gıybet, korku, tama’, şahsiyet, enaniyet, hissiyat, vesâire...
Oysa, bunların tamamı birer dünya umuru-metaı olup fenâya, zevâle mahkûmdur.
Madem öyle, o halde kudsî imân hizmetinde bulunanlar, bu fâni umurları neden umursayıp ihtilâfa düşsünler? Aralarına neden nifak, şikak, iftirak girsin?
Hakikaten değer mi?
Değmez elbette.
Ama, imtihan dünyası işte...
Herkes, durumuna ve derecesine göre bir imtihana tâbidir.
Herkesin zorlandığı bir zaafı vardır ve bilhassa o zaafıyla bağlantılı olan meselelerde imtihan olunuyor.
Bu sebeple, kişi iradesini kullanmalı ve kemâl-i şuurla hareket etmeli.
Tâ ki, geçici, fâni ve hakikat noktasında değersiz olan dünya işleri, dünyanın maddî meseleleri onu kıskaca almasın, cendereye sokmasın.
Aksi halde, söz konusu tehlikeler herkesin önüne çıkacağı kuvvetle muhtemeldir.
Bazan hiç farkında olmadan da mezkûr tehlikeler gelip bizi içine alabiliyor.
Dolayısıyla, hiç kimse kendini garantide görmemeli.
* * *
Ehl-i iman arasındaki ihtilâfı bilerek körükleyenler bedbaht olur. Buna bilmeyerek âlet olanlar şefkat tokadına müstahak olur.
Sultan Selim hassasiyetiyle meseleye bakanlar ise, inşaallah bahtiyarlar zümresine dahil olur; ki, demiş:
Milletimde ihtilâf û tefrika endîşesi,
Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni
İttihâdken savlet-i a’dâyı def’e çâremiz,
İttihâd etmezse millet dağ-dâr eyler beni
***
RUZNÂME
Kâzım Karabekir Paşa ve cephe arkadaşları
Karabekir’in başarısı komitacıları telâşlandırdı
Şark Cephesi Kahramanı Kâzım Karabekir öncülüğündeki Ankara Hükümeti ile Ermenistan'daki Taşnak Hükümeti arasında 3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması imzalandı.
Bu antlaşmayla birlikte, İstiklâl Harbinin Doğu Cephesinde savaş bitti, sulh ve sükûn devresi başladı.
Ankara Hükümeti adına yapılan bu "ilk antlaşma", aynı zamanda hem askerî, hem de diplomasi yönünden kazanılmış olan "ilk zafer" hüviyetini taşır.
Karabekir ve diğerleri
Gümrü Antlaşmasıyla birlikte, Ankara hükümetinin başlatmış olduğu İstiklâl Mücadelesi harikulâde bir dinamizm kazandı.
Zira, henüz çok yeni olan bu hükümetin, böylesi bir başarıya imza atacağını Türkiye ve dünya kamuoyu pek ihtimal vermiyordu.
Fakat, takdir ve hayranlık hissi uyandıran bu hareketin başında, Karabekir Paşa gibi işin ehli olan bir kumandan bulunuyordu. Bu büyük muzafferiyette onun ve silâh arkadaşlarının sarsılmaz inancı ve dirayeti vardı.
Ama, ne yazık ki, bu ilk zaferin muzaffer kumandanı olan Karabekir Paşa, ileriki yıllarda bir avuç yerli sahte kahraman tarafından harcandığı için, yeni nesiller tarafından yeterince tanınamaz bir hale getirilecek.
Onun, aslında Garp Cephesi Komutanı yapılması gerekiyordu. Zira, Şark Cephesini üstün bir başarıyla halletmiş ve Ankara'ya dönmüştü.
Büyük bir tecrübe ve birikim sahibi olmuştu. O büyük tecrübeden istifade edilmesi için, şimdi sıra Yunan istilâsının yaşandığı Garp Cephesine gelmişti. Karabekir Paşa, cidden bu iş için biçilmiş kaftan gibiydi.
Ama hayır; onu pek âşina olduğu askerlik mesleğinde istihdam etmek ve dolayısıyla Batı Cephesine göndermek yerine, ne yazık ki Meclis'te yetkisiz şekilde oturan bir mebus yapıldı.
Bir süre sonra ise, önce üniforması çıkartıldı, askerlikle irtibatı kesildi. İş göremez, politika yapamaz bir sivil kimliğe döndürüldü.
Nitekim, 1925'ten sonra başına henüz geçmiş bulunduğu siyasî parti de kapatıldı. 1926'da ise, hiçbir ilgisi olmadığı halde, ismi mürettep İzmir Sûikastına karıştırıldı. Mahkemeye verildi, az kalsın idam ediliyordu.
***
@salihoflulatif 'ten: Mü’minler arasında dahilî ittifaka çalışanlar bahtiyar olur. İhtilâfı
körükleyenler bedbaht; buna âlet olanlar ise tokada müstahak olur.