İkinci Reis İsmet Paşa’nın, özellikle M. Kemal’in ölümünden sonra en çok güvendiği iki adamı vardı: Nevzat Tandoğan ve Refik Saydam.
Ne garip bir tecelli ki, ikisi de 1940’lı yıllarda, 8 ile 9 Temmuz günlerinde, üstelik vazife başında ve hiç beklenmedik, hiç umulmadık bir şekilde ölüp gittiler.
Uzun süre Sağlık Bakanlığı da yapan Dr. Refik Saydam, Başbakanlık makamında iken, 8 Temmuz 1942’de geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu öldü.
17 sene Ankara’da valilik yapan Nevzat Tandoğan ise, 9 Temmuz 1946’da bunalıma girerek kendi silâhıyla intihar etti.
Şimdi, yaşadıkları dönemin ekâbirleri arasında yer alan bu iki şahsiyeti biraz daha yakından tanımaya çalışalım.
İsmet’in canını kurtardı
1881 doğumlu Refik Saydam, Askerî Tıbbîye'den yüzbaşı olarak mezun olduktan sonra, bir müddet yurt dışında vazife gördü. 1920'den sonra kurulan hükümetlerde çeşitli bakanlıklarda bulundu. Daha çok yakınlık duyduğu İsmet Paşa ile çalıştı.
M. Kemal'in ölümünden sonra yapılan ilk seçimlerde derhal kabine değişikliğine gidilerek, Dr. Refik Saydam Başbakanlık makamına getirildi. Bayar'la arası iyi olmayan İsmet Paşa, Saydam'ı tercih etti ve ölünceye kadar da onu bu görevde tuttu.
İkisi de Atatürkçü olan Bayar'la İsmet, ancak 75 gün birlikte çalışabildi. İlk fırsatta Bayar'ı devre dışı bırakan İsmet, 1944'te kendisini Cumhurbaşkanlığı makamına taşıyan Fevzi Paşa’yı emekliye sevk etmek sûretiyle diskalifiye etti.
Dr. Refik Saydam'ın en has, en gözde adam durumuna yükselmesi ise, M. Kemal'in ölümcül hastalığının anlaşılmasına dayanır. Saydam, doktor olduğu için, yakında öleceğini tahmin ettiği M. Kemal'e yakın durmak yerine "sıradaki adam" İsmet Paşa’ya yakın durmayı tercih etti. Hatta, Saydam'ın İsmet Paşa’yı büyük bir sûikastten kurtardığı dahi rivâyet edilir.
Kendini bile kurtaramadı
1894 doğumlu olan Nevzat Tandoğan, yılların Ankara Valisi ve Belediye Başkanı olarak 1940’lı yıllarda artık “İkinci Adam” konumundadır. İnsanların kılık-kıyafetine varıncaya kadar, hemen her şeye müdahale etmekle ünlüdür. İşte, çarpıcı bir örnek...
Tarih, 20 Eylül 1943. Sekiz yıldır Kastamonu'da sürgün bulunan Bediüzzaman Said Nursî, polis nezaretinde Çankırı yoluyla Ankara'ya getirtilir. Buradan alınarak Denizli Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilecek.
Vali Tandoğan, Üstad Bediüzzaman'ı cebren makamına getirtir. Gayesi, sarığını çıkarttırmak ve başına fötr şapkayı zorla geçirmek. Nitekim, bu maksatla fiilî teşebbüste de bulunur. Ancak, gayesinde muvaffak olamaz.
Şapkayı Vali Tandoğan'ın elinden alan Said Nursî, ona şöyle seslenir: "Bu sarık bu başla beraber çıkar. Ben sizin bin senelik ecdadınızı temsil ediyorum. Başından bulasın Nevzat!"
Aynı dönemde, komünist diktatör Tito liderliğindeki Yugoslavya'nın baskıcı yönetimi altına giren Bosnalı Müslümanlar için Türkiye’de 1945 senesinde bir yardım kampanyası açılır.
Ne var ki, bu yardımlar yerine bir türlü ulaştırılamaz. Dahası, yardım paralarının miktarı gibi âkıbeti de o gün bugündür bilinemiyor. Yardım paralarını toplayan bir doktor, Ankara'da muayenehanesi var; aynı zamanda Rus elçiliğinin de doktoru.
İşte bu tanınmış doktor, 6 Ekim 1945 günü akşamı, bir genç tarafından yedi kurşunla vurularak öldürülür.
Genç katilin, dönemin Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay olduğu, 1946 Temmuz’unda anlaşılır ve Bolu’da kurulan mahkeme kararıyla da kesinlik kazanır.
Aynı mahkeme, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın bu cinayeti kasten örtbas ettiğine ve suçu bir başkasının üzerine yıktığına da hükmeder.
Kendini Ankara’nın “ikinci adamı” konumunda gören Tandoğan, bu duruma kahırlanır ve bunalıma girerek intihar eder.
@salihoglulatif:
Yaklaşık 2 milyon civarında oy potansiyeline sahip olan mültecilerin TC vatandaşı olarak seçimlere iştirak etmesi halinde, birçok bölgede CHP, MHP ve HDP oylarını dengelemek, hatta geriletmek bile mümkün.