Üstad Bediüzzaman, 1923-50 tarihleri arasındaki ceberrut ruhlu tek parti iktidarı döneminde bile “müsbet hareket” çizgisinden hiç inhiraf etmemiş ve asayişin bozulmasına asla taraftar olmamış.
Dahası, yüz elimiz, yüz kuvvetimiz de olsa, yine asayişin muhafazasına sarf etmeli diye, talebelerine musırrâne tavsiyelerde bulunmuş.
Cebr-i keyfî küfrî icraatlar yapan hükûmetler döneminde bile bu tavsiyeye uyulmuş ise, bugün başka türlü hareket etmenin cevazı olmaz, olamaz.
* * *
Son günlerde bu konuya niçin çok tahşidat yaptığımızı tahmin ediyorsunuzdur.
Fakat, tahminlerin de ötesinde, tatbik safhasına konulmak istenen vahim durum şudur: Türkiye, hem içerden, hem de sınırlardan sıkıştırılıp zorlayarak Mısır, Suriye, Irak’ın âkibetinden beter bir vaziyete sokulmak isteniyor.
Ne yazık ki, bu kaotik ortamda kullanılacak maşalar ve piyonlar da değişik mahfillerde eğitilerek hazırda bekletiliyor.
Zaman zaman sizlerin de müşahade ettiği gibi, türlü bahanelerle bu işin provası yapılıyor.
Böyle bir durumda, siyasî iktidarda kimin bulunduğuna, ülkeyi yönetenlerin nasıl bir siyasî mantaliteye sahip olduğuna bakılmaksızın, bozguncuların, ihanet şebekelerinin karşısında ve asayişin lehinde tavır alınır. Aklın, vicdanın, hamiyetin, milletperverliğin yolu budur.
Aynı günde iki mühim ölüm
Doğan Güreş ile Hüseyin Üzmez’in ölümü aynı günde (dün: 14 Ekim 2014) vuku buldu.
Biri eski Genelkurmay Başkanı (1990-94) ve siyasetçi, diğeri ise eski tetikçi (1952) ve hukukçu-yazar idi.
Meşhûr olmuş bu iki şahıs hakkında sanırım çok şey yazılıp söylenecek.
Biz de onlarla ilgili birer hatıramızı naklederek yorum ve değerlendirmeyi size bırakalım.
Hüseyin Üzmez
Malatya Hadisesi olarak da tarihe geçen 1952’deki “Yalman Sûikastı”nın tetikçisi Hüseyin Üzmez’le, bundan yaklaşık on sene kadar evvel İstanbul Atikali’de bir dostun işyerinde karşılaştık.
Hoşbeşten sonra şunları anlatmaya başladı:
1) Geçmiş hayatımda vermiş olduğum en çetin mücadelelerden biri, MHP’nin başına Necmettin Erbakan’ı getirme teşebbüsüdür. Ama, bunda bir türlü muvaffak olamadım.
2) Aczmendî Müslim, 1996’da Fadime ile birlikte Kadıköy’de baskına uğramış olduğu ev bana ait. Kimse çıkıp da bunun hesabını bana soramaz. Ev benim değil mi, arkadaş? İstediğime kiraya veririm. O kadar.
3) Bir tarikatın manevî büyüğü olan ...Hocaefendi demiş ki: “Televizyon kanallarına, tartışma programlarına bundan böyle Emine (Şenlikoğlu) Hanım çıkmasın, Hüseyin Üzmez çıksın. Hüseyin muarızların hakkından geliyor, ağızlarının payını veriyor.”
Bakın, o Hocaefendi boş adam değil.
Doğan Güreş
1996’da Nurs Köyüne yaptığımız seyahat esnasında duyup öğrendim.
Nurslu bir gençle sohbet ediyorduk. Doğan Güreş, 1990’lı yılların ilk yarısında Genelkurmay Başkanı iken, o da Genelkurmay Başkanlığı merkez binasında askerliğini yapmış.
Bize anlattığına göre, bir ara Kürt kökenli askerler ile Türk kökenli askerler arasında şiddetli bir gerginlik hali yaşanır.
Bundan bir şekilde haberdar olan Doğan Güreş Paşa, büyükçe bir salonda askerleri bir araya getirerek onlara şu hitapta bulunur:
Çocuklar! Hepiniz insansınız ve kardeşsiniz. Sevdikleriniz de ortak. Meselâ Mevlâna... Meselâ Said Nursî... Bu zâtları sevmiyor musunuz? Onları beğenmiyor musunuz?
“Mevlânâ Türkçe yazmamış. Said Nursî Türkçe yazmış, ama Türk değildir. Şu var ki, ikisi de bu vatana hizmet etmiş. Türk-Kürt ayrımı yapmaksızın, bu ülkenin insanlarını kaynaştırmış, onları kardeş gibi yapmış.
O halde size ne oluyor? Siz niçin birbirinize yabanî duruyor, yabanî bakıyorsunuz. Ayıptır. Yakışmıyor size. Aramızda ayrılık-gayrılık yok.
Size tavsiyem, o büyük zatları dinleyin, onların güzel fikirlerinden kendinize iyi dersler çıkarın.x
SÖZ OLA
Dinamik bir zihin dünyası için...
Demokratik rejimlerde ve hür ortamlarda, senin medenî cesaretle söyleyebileceğin bir fikrin, bir görüşün, hatta bir siyasî parti tercihin olmalı, olabilmeli.
Bundan çok daha önemli olanı ise, her fikirden ve her siyasî görüşten insana da söyleyecek bir sözün olmalı, olabilmeli.
Aksi halde, gitgide zihnin kararır, ufkun daralır ve bir müddet sonra sadece sloganik sesler çıkaran bir figürana dönersin.
***
salihoglulatif’ten: Suâl: Allah bizi ne kadar sever?
Cevap: O'nun sevdiğini sevdiğimiz kadar; O'nun sevgili kulu Habibullah’ı (asm) sevdiğimiz ve ona ittiba ettiğimiz kadar sever.