"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sevr’in rövanşı...

M. Latif SALİHOĞLU
10 Ağustos 2018, Cuma
GÜNÜN TARİHİ: 10 Ağustos 1920

Bugün, Osmanlı hükümeti ile başıbozuk II. Avrupa temsilcileri arasında 10 Ağustos 1920’de imzalanan meşhûr “Sevr Antlaşması”nın 98’inci yıldönümü. Bu vesileyle, konuya değişik açılardan bakmaya çalışalım.

Bir çok meselede olduğu gibi, bilhassa yakın tarihteki bazı hadiselere de toptancı bir nazarla bakanlar var. Yani, “Ya hep, ya hiç” metodunu kullanarak tarihî vak’alar hakkında yorum ve değerlendirme yapanlar var.

İlmî nazar ve objektif bakış açısı, yaşanan gelişmeleri toptancı yaklaşım tarzı ile değerlendirmeyi kabul etmez.

İşte, size Sevr Anlaşması ile bağlantılı zincirleme gelişmelerden bazı misâller.

Bizdeki “ideolojik resmî tarih”in bakış açısına göre, “Sevr Antlaşması kötülerin kötüsü, Lozan Antlaşması iyilerin iyisi.” 

Bununla bağlantılı olarak, Lozan’ın devamı mahiyetinde yapılan ve çoğu kanlı katliâmlara sebebiyet veren inkılâplar ise, “mükemmelin de mükemmeli” şeklinde lanse edildi, yer yer hâlâ aynı minval üzere lanse edilmeye çalışılıyor.

Oysa, Lozan Ant- laşması, hakikatten Sevr’in devamı ve hatta rövanşı olup, söz konusu kanlı inkılâplar da aynı zincirin iç politikasındaki halkalarından ibarettir.

Meselâ, Sevr’de, Türkiye haritasının özellikle Anadolu kısmı paramparça ediliyor ve bu milletin âdeta “idam fermanı” hükmünü taşıyor.

Esasen, Sultan Vahdeddin’in de imzalamadığı o antlaşmanın bu millet tarafından kabul edilmesi söz konusu bile olamazdı.

Yani, Sevr, bir “açık yara” gibiydi. Düşman da, “harbî düşman” vaziyetindeydi. Böyle bir düşmana, birlik halinde karşı koymak kaçınılmazdı. Dolayısıyla, o antlaşmanın realize edilmesi mümkün görünmüyordu.

Gizli yara Lozan ise, toprak kaybından çok, manevî kaybımızı hedef tahtasına koymuştu. Bizi birbirimize düşürmeyi ve daha çok mânen öldürmeyi hedeflemiş ve gaye edinmişti.

Nitekim, aynısını yaptılar veya yaptırdılar. Lozan Antlaşması’nın, sırasıyla konferansa katılan diplomat delegeler, taraf ülkelerin parlamentoları ve nihayet devlet başkanlarının imzalamasından sonra, sadece Türkiye tarafında kanlı inkılâplar sürecine geçildi. 1924’ten 1940’lara gelindiğinde yaklaşık yüz bin insanımız vuruldu, sürüldü, asıldı, yahut ağır cezalar ve hatta katliâmlar sonucu öldürülerek bertaraf edildi.

Demek ki, Sevr’in çok çok kötü olması, Lozan’ın ve devamındaki kanlı icraatlerin çok çok iyi olduğu anlamına gelmez. Biri daha çok madden, diğeri ise daha çok mânen öldürmeyi gaye-i maksat edinmiş tarihî vak’alar, yahut plânlamalardır.

* * *

Son olarak, Sevr Antlaşması’nın yıl dönümü olması hasebiyle, söz konusu hâdisenin gelişme seyrine de kısaca bakalım.

Paris yakınlarındaki Sevr (Sèvres) Banliyösü’nde imzalanan bu antlaşma toplantısına, işgal altındaki Osmanlı hükûmeti delegasyonu ile işgalci (İngiltere, Fransa, İtalya) devletlerin temsilcileri katıldı.

Osmanlı heyetinin başında, "Damat"lıktan başka Osmanlılıkla, hatta İslâmlıkla ciddî bir alâkası bulunmayan, üstelik hem kukla, hem de Frenkmeşrep bir siyasetçi olan Sadrâzam Damat Ferit Paşa vardı.

O tarihte fizikî ve hukukî olarak da yürürlüğe konulamayan Sevr Antlaşması’na göre, bugünkü Türkiye toprakları ecnebilerin isteği doğrultusunda bölünerek paramparça ediliyordu. Müslüman Türklere sadece Orta Anadolu'da az bir toprak veriliyor, geri kalan kısımlar işgal güçleri arasında parsellenerek ecnebilere taksim ediliyordu. Bu arada, Ermenilere Doğu Anadolu Bölgesi peşkeş edilirken, Kürt nüfusu ise kàle alınmıyordu.

İşte, bu mahiyetteki Sevr plânı, yaklaşık üç sene sonra Lozan'da tatbik sahasına konulmaya ve bu yeni plana göre, Türkiye maddeten değil; lâkin, mânen paramparça edilmeye çalışıldı ki, bu yönü itibariyle hâlâ kendimize gelip toparlanabilmiş değiliz.

***

@salihoglulatif:

Bu vatan ve milleti hedef alan herbir saldırı, bilinsin-bilinmesin; aynı zamanda İslâma ve Müslümanlara yönelik bir saldırı, bir sûikast hükmüne geçer.

Okunma Sayısı: 2980
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı