Bugün 12 Mart Muhtırasının yıl dönümü. 1971’in 12 Mart’ında, bir askerî cunta tarafından, seçimle işbaşına gelmiş olan Adalet Partisi’ne karşı muhtıra verilerek hükümetten çekilmesi istendi. Aksi halde, kanlı bir darbe ile devrilecekleri tehdidinde bulunuldu.
Gerçekte, yakın tarihimizin en büyük siyasî mağdurları Hürriyetçi (Ahrar) Demokratlardır.
31 Mart Vak’asına (1909) kadar iki defa hükümet kuran Ahrâr-ı Osmaniye Fırkası, bozuk İttihatçılar tarafından ve fakat Hareket Ordusu marifetiyle iktidardan devrildi. Yönetim kadrosunun çoğu asıldı, geri kalanlar da Sinop Hapishanesi’nde adeta ölüme terk edilerek bitirildi... Meşrûtiyet idaresi, böylelikle yerini bir “şiddetli istibdat”a bırakmış oldu.
1946’dan sonra yeniden dirilen Hürriyetçi Demokrat misyon, on yıllık iktidarının ardından, bu kez hem sivil, hem de ordu içindeki halkçı-ırkçı ittifakı ile devrilerek, tek başına iktidar olmalarının önüne geçilmeye çalışıldı.
Ne var ki, kanlı 27 Mayıs Darbesi dahi, 12 Eylül Darbesi kadar dehşetli bir siyasî tahribat ve parçalanmışlık haline yol açamadı.
Şimdi, muhtıranın da dahil olduğu bu iki darbe arasındaki 20 yıllık siyasî süreci bir de bu zâviyeden okuyup değerlendirmeye çalışalım.
* * *
Demokratlara karşı yapılan ve bu partinin tabana oturmuş, millete mal olmuş potansiyelini de bölüp parçalamayı hedef alan 1960 darbesinin siyasî etkileri 1965'e kadar kısmen de olsa devam etti.
1965'te yapılan genel seçimlerde ise, Demokratlar yeniden toparlandı, güçbirliği yaptı ve DP'nin yerine kurulan AP'yi tek başına iktidara getirdi.
Seçimlere altı parti katılmasına ve özellikle MP, YTP ile CKMP'nin Demokrat oyları bölme yönündeki canhıraş çabalarına rağmen, oyların yüzde 52.8'ini alan Adalet Partisi, Meclis'teki 450 sandalyeden 240'ını kazanarak tek başına iktidara geldi. Rakip parti CHP % 28'le 134 sandalyede kaldı.
Bu tablo, dört yıl sonra (1969) yapılan genel seçimlerde de pek değişmedi. Tablonun değişmemesi ve Demokratların iktidarda kalmaya devam etmesi, iç ve dış ifsat komitelerini yeniden rahatsız edip harekete geçirdi.
1971'in 9 Mart'ında ordu içinde darbe hazırlığı yapan bir cuntanın varlığı ortaya çıktı. Emir–komuta zinciri dışında gelişen "9 Mart Cuntası"nın deşifre edilmesi, ne yazık ki, tehlikenin bertaraf edilmesine yetmedi.
12 Mart'ta ise, bu kez emir-komuta hiyerarşisine uydurulmuş bir cunta hareketi ortaya çıktı ve bu cunta, milletin hür iradesiyle iktidara gelmiş olan Adalet Partisi hükümetini hedef alan çok sert bir muhtıra verdi.
Kuvvet komutanlarının imzasını taşıyan bu tehdit yüklü muhtıranın sonunda, hükümet açık bir şekilde istifaya dâvet edildi ve şayet hükümet istifa edip gitmezse, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin darbe yaparak yönetime el koyacağı gayet açık bir dille ifade edildi.
O tarihte Başbakan olan Süleyman Demirel, "Parlamentonun açık tutulmasının daha doğru olacağı" inancıyla hareket etti ve Cumhurbaşlanlığı makamına hükümetin istifasını sundu.
Böylelikle, Türkiye yeni bir siyasî buhranın, yeni bir hükümet krizinin içine sokulmuş oldu. Ardından sıkıyönetim ilân edildi. Ara rejimin kol gezdiği Türkiye'de, bu tarihten sonra anormal gelişmeler birbirini takip etmeye başladı.
Aynı hengâmede mahkemece kapatılan Millî Nizam Partisi’nin lideri Erbakan yurt dışına (İsviçre’ye) kaçtı. 1973 seçimlerine kadar yurt dışında kalan Erbakan, bu tarihte yapılan genel seçimlerde daha etkili bir rol üstlenmek üzere yeniden Türkiye'ye geldi.
Hatta, bu dâvetin arka planında AP'ye gidecek oyların bölünmesini isteyen CHP lideri İsmet Paşa’nın bulunduğu ve aracı olarak da iki generalin (Turgut Sunalp ve Muhsin Batur) görevlendirildiği hususu defalarca yazılıp ifade edildiği halde, bunların hiçbiri tekzip edilmedi.
Evet, ne yazık ki, Necmettin Erbakan'ın aktif ve etkin bir şekilde siyasete girdiği bu tarih, Demokratlar açısından âdeta bir milat oldu.
Zira, Erbakan Hareketi’nden önce yapılan bütün hür seçimleri kazanan ve tek başına iktidara gelen Demokratlar, 1973'ten sonra yapılan seçimlerden hiçbirini aynı ölçekte kazanamadı ve bir daha tek başına iktidar şansına sahip olamadı. Hatta, 2002’den sonra marjinal konuma düştüler.
Gelecek yazı: 1973 seçimleri ve sonrası
@salihoglulatif: Bir İbret Tablosu: Eski Erdoğan ve RP'li eski arkadaşları, bir yönüyle 28 Şubat Süreci’nin SEBEBİ sayılır iken, yeni Erdoğan'ın yeni siyasî oluşumu AKP ise, aynı 28 Şubat Süreci’nin bir NETİCESİ halini aldı.