"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Modern olmak veya Batılı olmak

M. Said ZEKİ
19 Kasım 2018, Pazartesi
Senegal’li bir zenci teknisyen, memleketinin Batılılaşması konusunda ne düşündüğünü soran bir gazeteciye şu cevabı veriyor: “Senegal’in modern bir ülke olmasını isterim elbet, ama Batılı değil.”

Peki ya biz modern bir ülke mi olmak istiyoruz yoksa Batılı mı? Yoksa…

Muasır (çağdaş) medeniyetler seviyesini yakalamak, Tanzimat’tan beri bu milletin bir ideali, bir ‘kızılelma’sıydı. Bu azim ve gayretle yapılan çalışmalardan tam istenilen elde edilemedi, çağdaşlaşmak Batı taklitçiliğine evrildi. Oysa inanç ve örfünü muhafaza ederek terakki edebilirdik. Aydınlar bu konuda Japonları örnek gösterir. 

O günleri Attila İlhan şöyle tasvir ediyor:

“Her şey, ama her şey Doğu’da kötü, Batı’da iyi! Onlar nasıl yapıyorsa biz de öyle yapmalıyız ki, adam olalım! Oysa elin Japon’u çıkmış, hiçbir şeyini değiştirmeden, sadece ekonomik ve teknolojik gelişme sürecini kendi yapısına adapte ederek Batı düzeyini yakalamış, dibini kurcalayan yok!

‘HANGİ BATI?’

Biz ha babam Batı müziği dinliyor, çeviri roman okuyor, Batılı gibi giyiniyor, bir türlü Batılı olamıyoruz. Adamlar Japon gibi yazıyor, Japon gibi yaşıyor, Japon gibi ölüyorlar, ama Batıyı geçiyorlar. Japon’un yaptığını biz yapamamışız, bizim yaptığımızı Afrika’daki eski Fransız ve İngiliz sömürgeler yapmışlar, ama onlar da ‘Batılı’ olamamış!”

Çünkü Senegal’li teknisyenin dediği gibi modern olmak ayrı, Batılı olmak ayrı şey. Çağı yakalama ideali maalesef Doğu’ya, inanca, İslâma savaş açmaya, küfretmeye dönüşmüş: “Lisede Sophokles okuduk, klâsik Türk Sanat Musıkîsine sövmeyi, Divan şiirini hor görmeyi, buna karşılık devletin yayınladığı kötü çevrilmiş Batı klâsiklerine körü körüne hayranlık göstermeyi öğrendik. Sanki Sinan Leonardo’dan önemsiz, Mevlânâ Dante’den küçüktü, Itrî ise Bach’ın eline su dökemezdi. Aslında kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk, ulusal bileşim arama yerine hazır bileşimleri aktarmak hastalığımız tepmişti …”

“Oysa bir kere yaptığımız Batılılaşmak değildi, ikincisi Batı bizim sandığımız gibi değildi, üçüncüsü Batı’nın ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi.” (Attila İlhan, Hangi Batı)

‘ÇAĞA AYAK UYDURMAK’

‘Çağa ayak uydurmak’ gibi masum bir kılıfa sarılıp millete dayatıldı bütün bunlar. Oysa çağımız yüksek idealler, insan hakları, inanç hürriyeti, adalet düşüncelerinin yanı sıra bayağılık, zulüm ve çirkinliğe de revaç veriyordu.

“Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine, başkaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı.” (Mina Urgan, Bir Dinazorun Anıları)

Batı bu gün kendini sorgulayıp, kendisiyle hesaplaşıyor. Said Nursî, eserlerinde Avrupa’yı ve Batı Medeniyetini ikiye ayırmıştı. “İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları [insanlığın sosyal hayatına faydalı san’atları] ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünûnları [fenleri] takip eden Birinci Avrupa”; “felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle [materyalist felsefenin karanlığıyla], medeniyetin seyyiâtını [kötülüklerini] mehâsin [iyilikler] zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş İkinci Avrupa”ya savaş açıyor. Bir anlamda kadim iyi ile kötünün savaşı. Bu konuda daha çok okumaya, çok düşünmeye ve çok çalışmaya ihtiyacımız var. Şimdilik iki kitaba atıf yapalım.

‘DOĞU VE BATI ARASINDA İSLÂM’

‘Doğu ve Batı Arasında İslâm’ Bosna-Hersek devletinin ilk cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç’in kaleme aldığı kitaplardan biridir. Bilge Kral kitapta İslâm, Materyalizm ve Hıristiyanlığı felsefî olarak karşılaştırmasını yapıyor. Çok ufuk açıcı bir kitap. Avrupa Birliği üyeliğinin tekrar gündeme geldiği bu günlerde; kıymetli yazarımız Şükrü Bulut’un “Hangi Avrupa” kitabını okumak da meseleye daha derinden bir yaklaşımı netice verebilir.

‘HANGİ AVRUPA?’

Eser, özellikle 18. yüzyıldan başlayarak günümüze değin insanlığın genelini sosyal anlamda etkileyecek gelişmelere farklı ve orijinal bir zaviyeden baktırıyor. Bunu yaparken de, medeniyetler anlamında Batı-Doğu ikilemi arasında kalmış insanlığa, “medeniyetler savaşını” körükler bir üslûp değil, insanlığın ortak mahsûlü olan Doğu-Batı medeniyetlerini “insaniyet ve İslâmiyet” potasından harmanlayan bir yaklaşım sunan Risale-i Nur’u referans alıyor.

‘Risale-i Nur, ne Şarkın ilimlerinden, ne de Garbın fenlerinden alınmamıştır’  hususunu inşallah başka yazıda inceleyelim.

Okunma Sayısı: 3432
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı