"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çözüm sürecinin çöküşü

Mehmed KILIFOĞLU
29 Temmuz 2015, Çarşamba
Birkaç ay evvelki yazılarımızdan birinde çözüm sürecinin bittiğini, geriye sadece bu bitişin ilân edilmesinin kaldığını yazmıştık.

Aslında süreç hiçbir aşamada çözüm aşamasına yaklaşmamıştı. Bu sürece uzun süreli bir ateşkes dönemi demenin daha doğru olacağını da bildirmiştik. Son PKK saldırıları ve Türk Silâhlı Kuvvetlerimizce yapılan operasyonlar da bu ateşkesi fiilen bitirmiştir.

Aslında Türkiye’nin ortaya sürdüğü şartlar, PKK açısından kabullenilmesi zor şartlar değildi. “Silâhı bırak, kendini lağvet, çıkarılacak genel bir afla gel hiçbir şey olmamış gibi yeni bir hayata başla.” Gerek siyasî, gerek askerî ülkenin hiçbir yöneticisinin 40 yıldır terörle savaşarak vermediği bir cm toprağı, masa başında verecek hali zaten yoktu. 

PKK süreci, baştan beri ateşkes olarak değerlendirip, Doğu ve Güneydoğu’da alan hakimiyeti, şehir ve kırsal güçlerini tahkim gibi, hiç de barışa hizmet etmeyen faaliyetleriyle sürdürdü. Hele Doğu ve Güneydoğu vilayetlerindeki kimlik kontrolleri, mahkeme kurulması, vergi toplanması gibi faaliyetler, sürecin hiç de çözüm amaçlı yürümediğini göstermişti.

Ülke kamuoyu da süreci olması gerektiği perspektifte değerlendirip yeterli desteği veremedi. PKK ile aynı pazarlık masasına oturulması bile eleştiri konusu yapıldı. PKK’nın Kürt tarafını temsil etmediğinden, olayın çok daha geniş çaplı ele alınması gerektiğinden dem vurulup olay, farklı farklı mecralara çekildi ve sulandırıldı. Uzmanlık gerektiren böyle ciddî bir konuda bile deyim yerindeyse ağzı olan konuştu. Kaçırılan şey şuydu. Barış dediğiniz şey, zaten size silâh tutana karşı yapılır. Size 40 yıldır silâh çekenler, bazı şartlar sağlanırsa size silâh çekmekten vazgeçebileceğini bildiriyorlarsa, ortak bir barış zemini bulabilmek için bu adamlarla aynı masaya oturmak, hatta pazarlık yapmak yanlış bir şey değildi. Fakat görüşmeleri yürüten her iki tarafın, hatta kamuoyunun toplam akıl ve kültürü, olayları doğru süzebilecek, doğru mecrada yürütebilmekten oldukça uzaktı. 

Ne var ki çözüm süreci denen periyot, Türkiye’nin sürekli aleyhine PKK’nın ise lehine işledi. PKK şanslı bir döneme girmişti. IŞİD tehdidinin baş gösterdiği bu dönemde, çözüm süreci, yani ateşkes imdada yetişmeseydi, belki bugün PKK’nın askerî varlığı olmayacaktı. Çözüm süreci olmasaydı, PKK’nın bir yandan IŞİD yayılmacılığının, bir yandan TSK operasyonlarının arasında yaşaması imkânsızdı. Bugün için de durum çok farklı değildir. Yine 12 Kasım 2014 tarihli yazımızda, çözüm sürecinin sona ermesi durumunda, terörle mücadelenin bir seviye üstte daha da sertleşerek kaldığı yerden devam edeceğini bildirmiştim. Bugün devlet politikası bunun ilk işaretlerini vermiştir. Bugün, Irak ve Suriye’de, onlarca silâhlı grubun taht oyunlarının içinde olduğu bir konjonktürde, TSK’nın operasyonlarında, Irak artık ABD toprağı muamelesi görmeyecektir. Sınırların ortadan kalktığı günümüz Ortadoğu’sunda, bundan böyle terörle mücadelenin 36°-42° Kuzey paralelleri ile 26°-45° Doğu meridyenleri arasında yapılmayacağı da açıktır. Bu minvalde, PKK çözüm sürecini imha ederek, şansını fazla zorlamıştır. Masa başında çözümlenmeyen süreç, PKK’nın sonunu getirebilir. 

PKK terörünün 40 yıllık geçmişini incelediğimizde Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımız, hiçbir zaman PKK’ya güçlü bir destek vermemiştir. PKK’ya olan gerçek desteğin % 1 bile olduğu kanaatinde değilim. Öyle olsaydı, PKK dağa zorla çocuk yaştakileri kaçırmak zorunda kalmazdı. Bir sorun varsa ki eğer, Güneydoğu’da yaşayanlar, hatta ülkenin biraz da Batısı, bu sorunun siyasetle çözülmesi gerektiği mesajını genel seçimlerde HDP’ye % 13 oy vererek bildirmişlerdir. 

Barış sürecinin sona ermesi, HDP’yi yine % 6-7’lere itebilir. HDP bir barış projesi sunarak % 13 oy almıştır. HDP=PKK demek elbette ki yanlıştır. Bu şekilde düşünülürse HDP’nin aldığı % 13 oyu da PKK’nın hanesine yazmak gerekir, bu da büyük bir haksızlık olur, doğru da değildir. Fakat HDP’nin içinde bir grup milletvekili, “PKK ile hiçbir organik bağımız yok” derken, başka bir grup milletvekili ise PKK ağzı ile konuşmaktadır. HDP’nin ilk önce ne olduğunun kararını vermesi gereklidir. Barışçıl ve siyasî yollarla Kürt halkının temsilciliği iddiasındalar mıdır yoksa; kulakları her an PKK’dan gelen sözlere endeksli, politikalarını onların söyleyeceklerine göre şekillendirilen bir misyona mı sahiptirler?

Okunma Sayısı: 1380
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı