"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Her ihtimale karşı vurdim oni

Mehmed KILIFOĞLU
07 Ekim 2015, Çarşamba
Gün olmuyor ki, siyasî iktidar sabah inkâr ettiğini akşam, akşam inkâr ettiğini sabah kabul etmesin.

AKP seçim beyannamesi, yer yer günah çıkarma, ironi, komedi ve muhalefet vaatlerini taklitle dolu. Komedili yeri; Davutoğlu’nun durup durup, CHP ile koalisyon kuramama sebebinin dört ay sonra dün aklına gelmiş olmasıydı. Neymiş “CHP’liler eğitim ve dış politika başta olmak üzere onarım hükümetinden bahsetmişler, 13 yıllık AKP iktidarları herhangi bir yıkım bırakmamışlar ki, onarım hükümeti olsun”muş. Ağırlarına gitmiş, “çok gücümüze gitti” deyip koalisyon masasından kalkmışlar. Biz de daha derin mevzular var sanmıştık. Şayet, Davutoğlu’nun kalbi bu kadar hassas ise; AKP değil kırk beş günde, kırk beş yılda dahi bir koalisyon kuramaz. “Bana onarım hükümeti dedi, benim de çok gücüme gitti bu nedenle hükümeti kurmadım.” Gerçekten bu işler bu kadar basit mi? 

Konuyla örtüşen bir fıkra anlatalım.

Temel bir adam vurur mahkemeye düşer; hâkim sorar, “Söyle bakalım oğlum niye vurdun bu adamı?” Temel cevap verir: “Bu herif bana sempatik” dedi. Hâkim tekrar sorar: “Sen sempatik ne demek biliyor musun?” Temel cevap verir: “Bilmeyrum, ama ben yine de her ihtimale karşı vurdim oni.”

Yahu sayın Davutoğlu, sayın Kılıçdaroğlu “onarım hükümeti” dedi diye bir koalisyon kurulmaz mı? Davutoğlu cevap veriyor; “olsun ben her ihtimale karşı vurdim oni.”

AKP’nin seçim beyannamesini okuyanlar, AKP’nin 13 yıldır iktidar değil de sanki 40 yıldır muhalefette olduğunu sanır. Beyanname maddelerinin çoğu için de şu soru sorulabilir? “Kardeşim 13 yıldır iktidardasınız, elinizi tutan mı vardı da bunları şimdiye kadar yapmadınız? Bu vaat ettiklerinizi bugüne kadar yapamadıysanız zaten bu durum bile, bir onarıma ihtiyaç olduğunun sizin tarafınızdan da kabul ve ikrarı demek değil midir?”  

Eski ekonomi bakanı Nihat Zeybekci, geçen günlerde, dolardaki artış dolayısıyla MHP’nin ve Bahçeli’nin mazotu 1.50’den 1.80’e çıkarma söylemini samimiyetsizlik olarak nitelemişti. Zeybekci, Davutoğlu’nun 7 Haziran’da asgarî ücret için herhangi bir söz vermeyip, 1 Kasım’da asgarî ücreti 949 TL’den 1300 TL’ye çıkarma sözüne ne diyecek acaba? 7 Haziran öncesinde asgarî ücrette artış yapma yönünde söz verdiklerinde muhalefet partilerini saçma vaatlerde bulunmakla itham edip, iş adamlarına “bunların asgarî ücreti arttırması gelirlerinizi azaltır, sizi batırır” diye şikâyet eden Zeybekci, şimdi Davutoğlu’na, “Sayın Başbakanım Davutoğlu, senin 1300 TL asgarî ücretini ben şimdi iş adamlarına nasıl izah edeceğim? Sizin bu yaptığınız da bir samimiyetsizlik” diyebilecek mi? Davutoğlu’nun 1300 TL asgarî ücret vaadinin aslında Zeybekci’yi de utandırmış olması gerekir.

Yenikapı ve Strazburg mitinglerinde işlenen ana tema, tek ezan, tek bayrak, tek devlet ve Kurtuluş Savaşı. Yahu ne olmuş bunlara, ezan okunmasını engelleyen birileri mi var? Minarelere musallat olan kim? Milletin Kurtuluş Savaşı artık Sakarya’da, İnönü, Çanakkale cephelerinde olmuyor, “mutfak” diye yeni bir cephe kuruldu, uzun zamandır orada cereyan ediyor. Kurtuluş Savaşını mutfakta kazanmak lâzım. Ayrıca, bu kavramlarla ilgili milletin bir sorunu mu var da sürekli bu konular işlenmektedir. Şayet bugün bu konular gündeme yeniden geliyorsa, bunun sebebi çözüm sürecinde oluşan zaafiyettir. Yani ben onların yerinde olsam bu konuyu hiç açmaz, bir başkasına da açtırmamaya çalışırdım. Şayet HDP % 10’u geçemeyip, AKP 400 milletvekili alsaydı, yine tek ezan, tek bayrak, tek devlet mi konuşulacaktı yoksa, 30 yılı aşkın süredir devam eden terörü ve akan kanı durdurduk denilip, başkanlık sistemi Doğu ve Güneydoğu ile trampa mı edilecekti? Dolmabahçe Mutabakatı neden hâlâ bir sır? Bu mânâda HDP’nin barajı geçip, Başkanlık sistemini imkânsız kılması mı Dolmabahçe mutabakatını bozmuştur? HDP’nin barajı geçmesi, “öküz öldü ortaklık bozuldu” nev’inden, ülkeyi bir bölünmeden mi kurtarmıştır? Kaderin hikmetine akıl sır ermez; bazen şer gözükür, hayır olur. 

Aslında PKK’nın Türkiye’ye başkanlık sisteminin gelip gelmemesiyle ilgilendiğini hiç düşünmüyorum. PKK, 30 küsûr yıldır Kürt nüfusunun yoğunluklu olduğu yerleri ayırıp, nihayetinde bir Kürt Devleti kurmak istiyor. Bunun hangi sistemle geleceğinin onlar için bir önemi yok. HDP ise; “Seni başkan yaptırmayacağız” söylemiyle Başkanlık sistemine açıktan karşı, parlamenter sistemin devamından yana... Parlamenter sistemle de Doğu ve Güneydoğu Kürt bölgelerinin siyasî yolla Türkiye’den ayrılması, gelecek on yılda herhangi bir partinin % 50’yi geçen bir oyla iktidara gelip ülkede tek başına söz sahibi olamayacağı realitesinden hareketle imkânsız. % 50 de yetmez, başına da her sözü bir emir telâkkisiyle tak-şak edilip tam sadâkat edilecek bir lider de lâzım. Erdoğan, bu tip liderlerin sonuncusu ve kendi siyasî gücü, itibarı ve kariyeri de artık inişte. Erdoğan’dan sonra, liderden çok güçlü kadroların milletten revaç göreceği bir siyasî yörüngeye gireceğiz. Yani kim iyi takım kurarsa, o iktidara daha yakın olacak. En son örneği Babacan. AKP içinde Gül’cü olarak bilinmesine ve zaman zaman Erdoğan’a kafa tutmasına rağmen; iyi oyuncu olduğu için kendine takım içinde yer bulmuştur. İşte CHP’de Muharrem İnce ve Deniz Baykal. Parti içi muhalefet olmalarına rağmen, yine takımda tutulmuşlardır. Bunun tek istisnası Akşener, Türkeş ve MHP olmuştur. Akşener güçlü bir isim olmasına rağmen, tasfiye edilmiştir. İçlerindeki bir Tuğrul Türkeş’i idare edememişlerdir. Bu durum bile neden MHP’nin on yıllardır % 13-14’lere demir attığının bir göstergesidir. Akşener’in boşta kalması ise; merkez sağ ve demokrat misyon için bir fırsat olabilir. Demokrat misyon da, uzun zamandır demokrat kadroları bir araya getirebilecek, yani takım kurabilecek bir lider eksikliği mevcut. Demokrat geçmişi de olan, merkez sağın siyasetten çekilmesiyle MHP saflarına kayan Akşener’in, siyasî geçmişi ve tecrübesiyle merkez sağdaki boşluğu doldurabileceği şeklinde bir beklenti de yavaş yavaş oluşuyor.  

Doğu ve Güneydoğunun siyasi yolla ayrılma yörüngesine girmesi, Dolmabahçe görüşmelerinin de ispatladığı gibi, ancak Başkanlık Sisteminde bir Başkanın, yani tek adamın yönettiği bir Türkiye’de kişisel bir inisiyatifiyle mümkün. Her zaman yazdım, Kürt halkı kahir ekseriyetle, silah ve kanla bir şeyler elde etmeyi uman PKK’ya hiçbir zaman istediği desteği, ne fikren, ne kalben, ne de bedenen vermemiştir ve vermeyecektir. Kürtlerin HDP’ye verdiği destek ise, bir ayrılma isteği değil, Türkiye’ye daha fazla entegre olma ve “bizi de yönetime katın” isteğidir. Erdoğan’ın HDP’yi PKK ile eş tutma çabasını, Kürt vatandaşlarımız kendilerine bir hakaret olarak görmüş ve AKP’ye olan desteğini geri çekerek bu partinin aynı zamanda bir Kürt partisi olma vasfını yok etmiştir. AKP’de artık Kürtleri tekrar kazanamayacağının farkına varmış, kaybettiği desteği, Tuğrul Türkeş’i transfer ederek ve Türkçü söylemlere ağırlık vererek, İç Anadolu gibi milliyetçi değerlerin önde olduğu yerlerden telafi etmeye çalışmaktadır. Bu atraksiyonların milliyetçi oyları ne kadar AKP’ye taşıyacağı şüphelidir, ama Kürt desteğini de giderek sıfırladığı çok açıktır. 

Bir parantez de HDP’ye açmak gerekir ki; HDP de kendilerine verilen bu desteğin ya farkında değil, ya da bu desteğin altında korkuyla ezilmektedir. Bugün HDP’yi de kendilerini PKK’nın siyasî kolu olarak görenler ve PKK’dan kopup, Kürt hassasiyetli Türkiye partisi olmak isteyenler olarak ikiye ayırmak gerekmektedir. Yani HDP’nin de bugün için homojen yapıda bir parti olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. HDP, ülkeye tam entegre olmak isteyen Kürt halkının oldukça gerisindedir.

Son sözümüz de gençlere. Ey bu ülkenin genç insanı. Hayat, sana verilen iki paket makarna, 1 ton kömürden ibaret değildir. Tamam verirlerse makarnanı al, pişir afiyetle de ye. Ama sen makarnaya talip olma, makarna fabrikası kurmaya talip ol, olmadı makarna fabrikasında çalışmaya talip ol. Üretime katıl. Yani daha iyiyi iste, daha iyi için mücadele et. Emaneti daha iyi yapacak olana ver. Diyorsun ki adamlar dindar. Yahu nereden biliyorsun, elinde dindarlıklarını ölçecek bir dindarmetren mi var? İçler dışa, dışlar içe çevrilse kimbilir neler gözükecek? Dindar adam, yalan söylemez, yolsuzlukta gözü olmaz, milletin ve devletin malından ve işinden komisyon almaz, rızkına haram katmaz. Üstad Bediüzzaman’ın deyimiyle, günümüzde siyasetçi ekserce tam müttaki hakikî dindar olamaz, tam ve hakikî dindar olanlar, siyasetçi olmazlar. Sen dindar olabilirsin, ama siyasî bir partinin dindarı olmaz, kendini onlarla özdeşleştirme. Dindar görünümlü olanların siyasî yenilgisi, senin dininin, yani Müslümanlığın ve Müslümanların bir yenilgisi olmayacak. Seni tutsak eden bu kalıbını yık.

İşte yukarıda 13 yıllık AKP iktidarından sonra Zeybekci’nin Ekonomi Bakanı iken asgarî ücretle ilgili sarfettiği sözleri. Sana reva görülen bu. 315 dolar olan asgarî ücretin artarsa işverenin geliri düşermiş. 

Şimdi Mevlânâ’yı dinleyelim. Aslında kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Şaşılacak olan odur ki, bu kuzu kurda gönül bağlamış, âşık olmuştur… 

Okunma Sayısı: 3043
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • KörfezNurMektebi

    10.10.2015 10:39:53

    "Dinde Hassas Muhakeme-i Akliyede Noksan" Olmama Adına Dinde Hassas Olunması Gerektiği Gibi Akli Muhakemede Yapmak Da Gerekli... Aksi Halde Deccal Ve Süfyan'ın Tuzaklarına Düşmek İhtimali Çok Yüksek...

  • KörfezNurMektebi

    10.10.2015 10:35:54

    Mehmed Bey Güzel Bir Tahlil...Halis Bey'e Katılıyorum Ahirzaman Müceddidinin Koymuş Olduğu Mizan Terazisini Kullanmayanlar Veya Rotası Belli Olmayanlar... Sanki Doğru Rotada Gidiyormuş Gibi Ahkam Kesmesi de Sanki "Süfyanın Münafıkane İş Görmesi" Tuzağına Düşmüşler de... Doğru Rotanın Bu Yol Olduğunu mu Savunmaya Çalışıyorlar Acaba Diyorum Kendimce... Çalışmalarınızda Başarılar Dilerim Selam Ve Dua İle

  • Nuri

    7.10.2015 11:32:45

    Siyasi görüş bildirmekle, siyasi konularda yazmakla, siyasetçi olmak arasında fark var. Siyasetçi, yaptıkları ve yapmadıklarıyla milletin hayatı üzerinde etkili. Parayı yönetme,Güç, yetki siyasetçinin elinde. Gazetecinin elinde bir güç yok. Siyasi konularda yazı yazmakla ve yorum yapmakla, siyasetçi olmayı bir tutuyorsanız bu kadarına da pes demek lazım.

  • Halis

    7.10.2015 09:45:34

    Her paragrafı ciddi tespitler içeren önemli bir yazı.

  • Abdurrahman KOÇAK

    7.10.2015 08:57:50

    Tebrikler Sayın Kılıfoğlu...

  • Lut Kapısı

    7.10.2015 04:17:17

    "Bediüzzaman’ın deyimiyle, günümüzde siyasetçi ekserce tam müttaki hakikî dindar olamaz, tam ve hakikî dindar olanlar, siyasetçi olmazlar. " Peki kardesim acaba siyasetci gibi siyaset yapan gazetecitam müttaki hakikî dindar olabilir mi, tam ve hakikî dindar olanlar, siyasetçi gazeteci olabilir mi ?" Ama ben siyaset yapmiyorum semsiyesine bakalim kac gazeteci siginir?1970-1980 li senelerde Türkiye'de 7-70 arasi herkes siyasetciydi ne oldu? En büyük musibetler o zamanlarda geldi!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı