Bu yüce kelime, İslâm’ın sağlam temelidir. Evet iman ve itikadımız; ezelî misakımızdır. “Elestü bezmi” veya “Kalu Bela” diye tabir edilen ezelî sözleşmemize dayanan ant ve yeminimizdir.
Hani, Allah ruhları yarattığı zaman, onlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuştu. Onlar da “Evet, Rabbimizsin.” diye cevap vermiştilerdi. İşte o hâdise ve olaydan sonra, yemin etmiştik.
İşte iman; bu mukaddes ferman ve buyruk olan şehadet kelime ve cümlesiyle yazılmış ve ifade edilmiştir. Âb-ı hayat suyu olan İslâmiyet ise, bu şehadet cümlesinin pınarından kaynamaktadır.
Evet, insan; ebede namzet kılınmıştır. Bu mübarek kelime; insanın kalp denilen gayb âlemlerine açık penceresinde kurulmuş bulunan Rabbanî lâtifenin bağıtır.
Evet, bu Şehadet Kelimesi -insanın içindeki, iyiyi kötüden ayırabilen manevi his olan- vicdanın; açık ve güzel konuşanıdır. Evet bu Şehadet Kelimesi; Allah’ı ilân eder.
Evet, bu Şehadet Kelimesi; imanı beliğ, noksansız ve güzel bir şekilde, belâgatli konuşarak tebliğ eden bir buyruktur.
***
Bu Şehadet Kelimesi’nde; “Lâ ilahe illallah.” / “Allah’tan başka İlâh diye bir şey yoktur.” ve “Muhammeden Resûlullah.” / “Hz. Muhammed Allah’ın Elçisi’dir.” diye iki kelâm / iki söz vardır. Üstelik bu sözler, birbirini doğrular mahiyettedir.
Evet, ulûhiyet; Allah’ın hakimiyeti ile kâinattaki her şeyi kendisine ibadet ve itaat ettirme özelliğidir. “Ateş varsa dumanı da vardır” denmesi gibi.
Hz. Muhammed ise, Yüce Allah’ın varlığına; zatı ve lisanıyla bürhan-ı innîdir. / Eserden müessire tesir eden ve etkileyene, neticelerden sebeplere yapılan geçiştir. Dumanın ateşe delil olması gibi.
Kâinatta görülen eserlerden; eser sahibinin varlığına geçişi gösteren delilleri düşün.