"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cuma namazını Paris’te kıldık

Mustafa Sait ÖNAL
12 Nisan 2017, Çarşamba
Paris’in üslubunu ve yorumunu yitirmemiş binalarının arasındaki taş yollardan uzun uzun yürüyüp Paris Büyük Camii’ne ulaşıyoruz. Günlerden Cuma. 1926’da yapılan bu camide cuma namazını kılıyoruz. Fransa’da inşa edilmiş ilk cami olma özelliğini taşıyor bu cami. Avrupa’nın en büyük camilerinden biri aynı zamanda.

Paris’in merkezine ulaşmak için RER D banliyö trenine bindiğimizde Paris’in ulaşım hatları hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Daha önce Fransa’dan gelen arkadaşlarımızdan Paris’in metro hatlarının ne kadar karışık olduğunu dinlemiştik. Tren hatlarını kullandıkça mahalli halkın dahi metrodaki haritaları kullandığını gördük. Trene binerken bir kaç soru sormak için Elis isimli Amerika taraflarından göç eden siyahî birisiyle tanıştık. Bize metro hatlarını anlattı hatta Kuzey Garı’na vardığımızda Paris’in en çok turist ağırlayan tarihî yapısı Beyaz Kilise’ye gidebilmemiz için yolu tarif etti.

Elis’e teşekkür edip ayrıldığımızda Kuzey Garı’ndan ayrılmıştık. Şimdi, Paris’in caddelerinde ilk kez bulunuyoruz. Farklı kültürler, farklı renkteki insanlar birbirine benzer mimariyle inşa edilen yapılar... Bütün hepsi bir şehirde birbirine entegre olmuş. Avrupa’nın şehirlerinde tarihî binaların bozulmayıp defalarca restore edilip kullanılması gene dikkatimizi çekiyor. Şehir tarihî dokusunu kaybetmemiş.

***

Türkçesiyle Beyaz Kilise olarak bilinen Sacré-Cœur Bazilikası’na yürüyerek ulaşabilmek için bir sürü merdiven çıkmamız gerekiyor. Sacré-Cœur konumu itibarıyla Paris’i oldukça yüksekten ve geniş bir açıyla görüyor. Sıfırın altında, her nefes alışımızda ağzımızdan buhar çıkmasıyla nefes nefese merdivenleri tırmanıyoruz. Soğukta tırmanmaya alışkın değiliz: Soğuk ciğerlerimizi kesiyor. 

Nihayet merdivenleri bitirdiğimizde Beyaz Kilise’yi tam karşımızda gördüğümüzde üşümüş olduğumuzu unutuyoruz. Bembeyaz yapısıyla önden gözüktüğü kadarıyla yanlardaki iki tane kubbesi arasında yüksekte ve büyükçe bulunan ana kubbesiyle bizi karşılıyor. Sacré-Cœur, Paris’in “Çamlıca Tepesi” gibi şehre hakim bir noktada bulunuyor.

İçeri girdiğimizde Kilise rahibinin kendi dillerinde bir şeyler anlatmasıyla devam eden bir ayinle karşılaşıyoruz. Bir kalabalık, rahibin bulunduğu platformun karşısındaki sıralarda oturarak rahibin anlattıklarını huşu içinde dinliyor. Bu sırada ziyaretçiler de kilisenin içerisini turluyor. 

Nihayet kiliseyi dolaştıktan sonra sıraya giren kilise cemaatine rahibin ekmek ve şarap ikram etmesini gördük. Ayin, Hz. İsa’nın [onların iddiasına göre] çarmıha gerilmeden önceki gece havarileriyle yediği “Son Akşam Yemeği’nin” anıldığı “Efkaristiya” olduğunu sonradan öğrendik. 

***

Kiliseden çıktığımızda barış aktivistleri kendilerince konser veriyordu. Tepenin havasını biraz daha soluyup Ressamlar Tepesi’ne doğru ilerlemeye başlıyoruz. Oradan da “sürrealizm benim” diyen Katalonya doğumlu Arap kökenli Salvador Dali’nin tablolarından fırlamış heykelleri görmek üzere yola koyulacağız. Arnavut kaldırımlı taş sokaklardan, pejmürde görünümlü dükkânların arasından geçip Ressamlar Tepesi’ne vardığımızda meydanda sayıları 10 ila 20 arasında olan müşterilerinin portrelerini özenle çizen ressamlarla karşılaştık. Paris’in canlı san’atına burada da şahit oluyoruz.

Yola devam ederken Dalí’nin tablolarından fırlayan eserlerin bulunduğu Espace Dalí adlı müzeye hemen ulaştık. Dalí’nin kurmalı saatleri jelibonumsu bir kıvamda bir masanın kenarından neredeyse ikiye kıvrılmış bir şekilde çizdiği, zamanın göreceliliğini vurgulamaya çalıştığı saatleri fazlaca görüyoruz. Ve daha nice sürrealist dışavurumlar...

Müzede gerçek dışı ifadeleri gördükten sonra biraz daha aşağıda dünyanın her dilinde “Seni Seviyorum” yazan duvarına ilerledik. Paris’e daha çok, uzak doğudan gelen turistler de bu duvarda kendi dillerinde yazanı bulup hemen yanında fotoğraf çekiyorlar. Biz de bu süre ara verirken turistleri seyredip termoslarımıza hazırladığımız memleket kokulu tarhanalarımızı yudumluyoruz. Paris’in soğuğunda içtiğimiz her yudum çorba boğazımıza sıcak bir tat bırakarak geçiyor. 

***

Başka bir günkü gezimizde durağımız eskiden kilise olan, ancak Fransız devrimi sonrasında Fransız entelektüellerinin gömüldüğü anıt mezar haline gelen Pantheon oldu. Dışarıdan Roma yapılarına benzeyen Pantheon’un içi tıpkı boş bir kilise gibi. Pantheon’un altındaki mahzenlerde ise dünyaca tanınmış Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Victor Hugo, Émile Zola, Marie Curie ve Alexandre Dumas gibi dönemin değerli isimleri yatıyor.

Paris’in üslûbunu ve yorumunu yitirmemiş binalarının arasındaki taş yollardan uzun uzun yürüyüp Paris Büyük Camii’ne ulaşıyoruz. Günlerden Cuma. 

I. Dünya Savaşı’nda Almanlar’a karşı savaşan Müslümanların anısına 1926’da Fransız hükümeti tarafından hizmete sokulan camide Cuma namazını kılıyoruz. Fransa’da inşa edilmiş ilk cami olma özelliğini taşıyor bu cami. Avrupa’nın en büyük camilerinden biri aynı zamanda. Merkezdeki “Büyük” Cami. Karmaşık iç planıyla, avlu ve bahçesiyle birlikte Paris’te buluşan bir çok milletten Müslümanı içine alıyor.

Büyük Cami’nin tam karşısındaki Paris Doğa Tarihi Müzesi’ne de uğruyoruz gelmişken. Büyüklü küçüklü bir çok hayvan maketini, böcekleri, bitkileri, yaprakları ve meyveleri bütün türleriyle seyrediyoruz. Onları minicik öğrencilerine anlatan öğretmenler görüyoruz. Küçük çocuklarını gezdiren annelerle karşılaşıyoruz. 

***

Paris’te henüz bulunduğumuz bir kaç günde gezdiğimiz yerler artıyor, ancak gezilecek yerler hiç eksilmiyor. Sokaklarda attığımız her adım tarihi dokuya bizi biraz daha yaklaştırıyor. Şehrin, kendisine yabancılaşan hayatını gün geçtikçe daha iyi tanımaya başlıyoruz. Zira Paris, bir çok milletten gelen insanlar tarafından sarılmış. Bilhassa Afrika gibi Fransızca’nın konuşulduğu, Fransız Sömürge İmparatorluğu tarafından sömürülmüş ülkelerden gelenler, kalabalığın çoğunluğunu oluşturuyor. 

Fransız özelliklerini yitirmeyenlerin hayatını sürdürdüğü Paris’e yakın banliyö şehirler de var: Senlis. Paris’in kuzeyindeki yapısının bozulmadığı insanlarının kültürlerine sahip çıktığı Senlis’e Paris’e geldiğimiz ilk günde gitmiştik. Geldiğimiz ilk günden son güne, Paris’te bulunan değerli dostlarımız Kuşe ailesi müthiş misafirperverliği ile bizi ağırladı.

Henüz Paris’in havasına yeni alışırken bulunduğumuz yerin yakınlarındaki Senlis taraflarında bulunan Şanti Şatosu’na yola çıktık. Krem Şanti’nin ana vatanı, Şanti. Şanti’de bulunan Şanti Şatosu. Arabanın kapısının buzlanmaktan zor açıldığı soğukta Paris’in geniş düzlüklerini aşarak Şanti’ye vardık. Fransa’ya gelip gördüğümüz tarihî yapılardan ilki olan çevresi sularla kaplı Şanti Şatosu’nu gördüğümüzde bir an kendimizi orta çağ Avrupa’sında buluveriyoruz. Ancak şatonun çevresindeki gölün komple buz tuttuğu soğuk, rüzgârıyla bizi şimdiki zamana hızlıca döndürüveriyor. Yürüyoruz. Keşfediyoruz.

Senlis’e yol alırken banliyöler arasındaki dar yollardan geçiyoruz. Yollarda halkın eskiden çamaşır yıkamak için kullandığı hayrat olarak yapılan umumî çamaşır havuzlarını görüyoruz. Çevresinde ağaçların olduğu sadece gidiş-dönüş şeritlerinin olduğu tabiat ile iç içe yollardan geçerek Senlis’e varıyoruz. Senlis’e vardığımızda ilk olarak Senlis Katedrali’ni görüyoruz. Yüksek yapısıyla ve karmaşık hatlarıyla şehrin içinde kendisini zaten hemen belli ediyor. Katedralin içine girdiğimizde dindar insanların duâ edişini ve bebek arabasıyla getirdiği çocuğunu kilisenin içinde eğiten bir aile görüyoruz. Hz. İsa’nın doğumunun gösterildiği maketlerin önünde henüz algısı yeni gelişen çocuğa hikâye anlatır gibi o zamanı anlattığına şahit oluyoruz.

Tarihî dokusuna sahip çıkan Senlis’teki evlerin her birisi 2-3 katlı. Dar sokaklardaki evlerin altında bulunan butik dükkânlar orta çağı konu alan romanlarda anlatılan çarşılar gibi. Ancak sokaklardaki arabalar capcanlı, 21. yüzyılın en yenilerinden. Dertleri yokmuşçasına güler yüzlü davranan insanları da yanımızdan geçerken bizlere selâm veriyor.

***

Henüz Paris’in en ünlüleri Eyfel Kulesi ve Louvre Müzesi’ni görmeye fırsat bulamadık. Günü Şanzelize Caddesi’ni gezip Eyfel Kulesi’ne giderek değerlendirmeyi düşünüyoruz. Louvre tarafından yola başlayıp Paris’in meşhur dönme dolabının bulunduğu Concorde Meydanı’nı geçip Şanzelize caddesine giriş yaptık. Ortasında 10 şeritli bir yol ve bir o kadar da kenarlarında yürüyüş yolu bulunan cadde peş peşe bulunan mağazalarıyla alış veriş tutkunlarının ve turistlerin vazgeçilmezi. Girişlerinde çantaların kontrol edildiği bütün mağazalardaki güvenlik görevlilerileri iri yapılı ve siyahî vatandaşlar olarak dikkat çekiyor. Mağazalardaki bütün çalışanların saygılı ve güzel yüzlü olmasıyla birlikte her defasında “Bonjour!” yağmuruna tutuluyoruz. Fransızlar selâmlaşma ifadesi olan “Bonjour” kelimesini çok kullanıyor. Öyle ki her defasında bir şeyden müthiş memnun olmuşçasına abartarak “Bonjour!” diyorlar. Nihayet caddenin sonuna varıp Charles De Gaulle Meydanı’ndaki Zafer Takı’na vardığımızda, Şanzelize Caddesi bir uçtan diğer uca bitmiş oluyor. 

Akşam olurken nihayet Eyfel Kulesi’ne yönümüzü çeviriyoruz. Şanzelize Caddesi üzerinde bulunan Ladurée’den bir Fransız klâsiği olan makaronlarımızı alıyoruz. Ladurée öyle işlek ki makaron almak için girdiğimiz sırada 10 kadar çalışan var. Hatta çalışanlardan bir tanesi de Türkçe hizmet veriyor. Paris’te karşılaşmayı umduğumuzdan daha fazla Türk turistle karşılaşıyoruz. Nihayet Eyfel’e yaklaşırken akşam daha fazla çökmüş oluyor. Sisli havada Eyfel’in ucu ancak zar zor gözükürken görkemli demir yığınını uzaktan seyrediyoruz. Eyfel’e havanın açık olduğu başka bir zamanda çıkacağız.

Okunma Sayısı: 2871
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı