"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslâmiyet, tevhid-i hakikî dinidir

Risale-i Nur'dan
18 Kasım 2018, Pazar
İslâmiyet, tevhid-i hakikî dinidir ki vasıtaları, esbabları ıskat ediyor, enaniyeti kırıyor, ubudiyet-i halise tesis ediyor.

(Dünden devam)

Hakikî Hıristiyanlık değil, belki şimdiki Hıristiyan dininin esasıyla İslâmiyetin esası mühim bir noktadan ayrıldığından, sâbık farklar gibi çok cihetlerle ayrı ayrı gidiyorlar. O mühim nokta şudur:

İslâmiyet, tevhid-i hakikî dinidir ki vasıtaları, esbabları ıskat ediyor, enaniyeti kırıyor, ubudiyet-i halise tesis ediyor. 

Nefsin rububiyetinden tut, tâ her nevi rububiyet-i bâtılayı kat’ ediyor, reddediyor. Bu sır içindir ki havastan bir büyük insan, tam dindar olsa enaniyeti terk etmeye mecbur olur. Enaniyeti terk etmeyen, salâbet-i diniyeyi ve kısmen de dinini terk eder.

Şimdiki Hıristiyanlık dini ise “velediyet akidesi”ni kabul ettiği için vesait ve esbaba tesir-i hakikî verir. Din namına enaniyeti kırmaz, belki “Hazret-i İsa Aleyhisselâmın bir mukaddes vekili” diye o enaniyete bir kudsiyet verir. Onun için, dünyaca en büyük makam işgal eden Hıristiyan havasları, tam dindar olabilirler. Hatta Amerika’nın esbak Reis-i Cumhuru Wilson ve İngilizin esbak Reis-i Vükelâsı Lloyd George gibi çoklar var ki mutaassıp birer papaz hükmünde dindar oldular. Müslümanlarda ise öyle makamlara girenler, nadiren tam dindar ve salâbetli kalırlar. Çünkü gururu ve enaniyeti bırakamıyorlar. Takva-i hakikî ise gurur ve enaniyetle içtima edemiyor.

Evet, nasıl ki Hıristiyan havassının taassubu, Müslüman havaslarının adem-i salâbeti mühim bir farkı gösteriyor; öyle de Hıristiyandan çıkan feylesoflar dinlerine karşı lâkayt veya muarız vaziyeti alması ve İslâmdan çıkan hükemaların kısm-ı a’zamı hikmetlerini esâsât-ı İslâmiyeye bina etmesi, yine mühim bir farkı gösteriyor.

Hem ekseriyetle zindanlara ve musîbetlere düşen âmî Hıristiyanlar, dinden medet beklemiyorlar. Eskiden çoğu dinsiz oluyordular. Hatta Fransa’nın İhtilâl-i Kebîrini çıkaran ve “serseri dinsiz” tabir edilen, tarihçe meşhur inkılâpçılar, o musîbetzede avam kısmıdır. İslâmiyette ise ekseriyet-i mutlaka ile hapse ve musîbete düşenler, dinden medet beklerler ve dindar oluyorlar. İşte bu hal dahi mühim bir farkı gösteriyor.

Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, s. 514

Lûgatçe:

adem-i salâbet: Dinin emirlerini yerine getirme ve korumanın olmayışı.

avam: Halkın alt tabakası.

ekseriyet-i mutlaka: Büyük çoğunluk; salt çoğunluk.

enaniyet: Benlik; kendini beğenme, kibir, gurur.

esbab: Sebepler.

esbak: Daha önce geçmiş olan, eski.

havas: Üst tabaka, seçkinler, okumuşlar, bilginler sınıfı.

hükema: Âlimler, bilginler.

ıskat etme: Düşürme, hükümsüz kılma.

kat’ etmek: Kesmek.

reis-i vükelâ: Bakanlar reisi, başbakan.

rububiyet-i bâtıla: Bâtıl rablık, asılsız olan sahiplik ve terbiye edicilik.

sâbık: Önceki.

salâbet-i diniye: Dini koruma ve yaşama hususunda cesaret, ciddiyet ve sağlamlık gibi niteliklere sahip olma.

tevhid-i hakikî: Allah’ın varlığına, birliğine delillerle ulaşarak kazanılan sarsılmaz hakiki iman.

ubudiyet-i halise: Halis, samimî kulluk.

velediyet akidesi: Hıristiyanlıkta, Hz. İsa’nın (as) -hâşâ- “Allah’ın oğlu” olduğu şeklindeki bâtıl inanç.

Okunma Sayısı: 2257
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı