Tarihçe-i Hayat - page 111

hendeselerine zarar vermez. Kezalik; münevverü’l-efkâr
ve fenn-i harbe aflina, mektepli, hamiyetli, mü’min zabit-
lerinizin bir cüz’î nameflru hareketi için itaatinize halel
vermekle Osmanl›lara, ‹slâmlara zulmetmeyiniz! Zira,
itaatsizlik yaln›z bir zulüm de¤il, milyonlarca nüfusun
hakk›na bir nevi tecavüz demektir. Bilirsiniz ki, bu za-
manda bayrak-› tevhid-i ‹lâhî sizin yed-i flecaatinizdedir.
O yed’in kuvveti de itaat ve intizamd›r. Zira bin munta-
zam ve mutî asker, yüz bin bafl›bozu¤a mukabildir. Ne
hacet, yüz sene zarf›nda otuz milyon nüfusun vücuda ge-
tirmedi¤i böyle pek çok kan döktüren ink›lâplar› siz ita-
atinizle kan dökmeden yapt›n›z.
Bunu da söylüyorum ki, hamiyetli ve münevverü’l-fikir
bir zabiti zayi etmek, manevî kuvvetinizi zayi etmektir.
Zira,
flimdi hükümferma, flecaat-i imaniye ve akliye ve
fenniyedir.
Bazen bir münevverü’l-fikir, yüze mukabildir.
Ecnebiler size bu flecaatle galebeye çal›fl›yorlar. Yaln›z fle-
caat-i f›triye kâfi de¤il.
Elhas›l:
Fahr-i Âlemin ferman›n› size tebli¤ ediyorum
ki, itaat farzd›r. Zabitinize isyan etmeyiniz. Yaflas›n as-
kerler!.. Yaflas›n meflruta-i meflrua!..
Demek ki ben, bu kadar âlim varken, böyle mühim va-
zifeleri deruhte etti¤imden cinayet ettim.
O
N
B
‹R‹NC‹
C
‹NAYET
:
Ben Vilâyat-› fiarkiyede afliretlerin
hâl-i periflaniyetini görüyordum. Anlad›m ki,
dünyevî bir
saadetimiz, bir cihetle fünun-i cedide-i medeniye ile ola-
cak. O fünunun da gayr-i müteaffin bir mecras› ulema
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 111
‹
LK
H
AYATI
yan.
hacet,:
ihtiyaç.
halel:
bozukluk, eksiklik, baflkas›
taraf›ndan verilen zarar.
hâl-i periflaniyet:
periflan, da¤›-
n›k hâl.
hamiyet:
îman ve ‹slâm› savun-
ma gayreti.
hendese:
çizgi, sat›h ve hacim
olarak bu üç fleklin husûsiyetleri-
ni ve ölçülerini inceleyen mate-
matik kolu, flekil bilgisi; geometri.
hükümferma:
hüküm süren,
hükmünü geçiren.
ink›lâp:
bir halden di¤er bir hâle
geçme; de¤iflme, köklü de¤iflim.
intizam:
tertib, düzen, nizam
üzere olmak.
isyan:
bafl kald›rma, söz dinleme-
me, ayaklanma.
itaat:
söz dinleme.
kâfi:
yeterli.
manevî:
mânâya âit, maddî ol-
mayan.
mecra:
suyun akt›¤› yol, kanal.
mektep:
okul; yaz› yazacak yer.
meflruta-i meflrua:
fleriata uygun
hareket eden meclis.
mukabil:
karfl›, karfl›l›k olarak,
bedel.
muntazam:
düzene girmifl, inti-
zaml›.
mutî:
söz dinleyen, itaat eden.
mühim:
önemli.
mü’min:
Allah’a ve emirlerine,
kànunlar›na îman eden, inanan.
münevverü’l-efkâr:
ayd›nl›k fi-
kirli.
münevverü’l-fikir:
ayd›n fikirli.
nameflru:
dînen uygun ve helâl
olmayan.
nev:
çeflit, s›n›f, cins, tür.
nüfus:
nefisler, canlar, flah›slar.
saadet:
mutluluk.
flecaat:
hak ve hakîkat› cesâret
arslan kesilme, cesâret, öfke duy-
gusunun orta derecesi.
flecaat-i f›triye:
do¤ufltan verilen
cesâret, yi¤itlik.
flecaat-i imaniye:
imandan gelen
cesâret, kahramanl›k.
tebli¤:
ulaflt›rmak, bildirmek.
tecavüz:
haddini aflma; söz veya
hareketle ileri gitme, sald›rma.
vilâyât-› flarkiye:
flark, do¤u vilâ-
yetleri.
yed-i flecaat:
flecaat, yi¤itlik eli.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker, kuvvetli, ya-
vuz; zabteden.
zayi:
elden ç›kan, kaybolan, za-
rar, ziyan, kay›p.
zulmet:
karanl›k.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet.
akliye:
ak›lc›l›k; ak›l ile anlafl›-
lan ve bulunan; ak›l hastal›k-
lar›.
âlim:
ilim ile u¤raflan; çok bil-
gili; bilgin.
aflina:
yabanc› olmayan, tan›-
d›k.
afliret:
kabîle, oymak, göçebe
hâlinde yaflayan ço¤unlukla
bir soydan gelen insanlar.
bayrak-› tevhid-i ‹lâhî:
‹lâhî
tevhid bayra¤›.
cihet:
yön, taraf; vesile, se-
bep, bahâne.
cinayet:
birisini öldürmek,
katl.
cüz’î:
azdan olan, parçaya âit
olan; pek az; k›ymetsiz.
deruhte:
yapma, yerine getir-
me, üzerine alma.
dünyevî:
dünyaya âit, dünya
ile ilgili.
ecnebi:
yabanc›; garip, al›fl›l-
mam›fl; baflka milletten olan.
elhas›l:
k›sacas›, netice ola-
rak, özetle.
Fahr-i Âlem:
âlemin kendi-
siyle övündü¤ü Peygamberi-
miz (a.s.m.).
farz:
saymak, öyle kabul et-
mek.
fenn-i harp:
harb fenni.
fenni:
fenle ilgili ve fene âit;
müsbet ilme dayanan.
ferman:
emir, buyruk, tebli¤.
fünun:
fenler.
fünun-i cedide-i medeniye:
medeniyetin yeni fenleri,
ilimleri.
galebe:
üstün gelmek, yen-
mek, bozmak, çokluk.
gayr-i müteaffin:
bozulma-
1...,101,102,103,104,105,106,107,108,109,110 112,113,114,115,116,117,118,119,120,121,...1390
Powered by FlippingBook