Toprak mahiyeti itibariyle kesiftir yani yaratılış itibarıyla kendinden bir şeyi yoktur. Ne ekersen onun mahsulünü alırsın.
İnsanda aynı bu şekilde kesif yani acz ve fakrından başka bir şeyi yoktur.
İnsana hayır tohumları ekersen daha dünyadayken Tuba-i Cennet ya da şer tohumları ekersen zakkum-u Cehennem fıtratlı insanları mahsul verir. Verimli bir toprak isterseniz pek çok işlem ve muamelâttan geçirmeniz gerekir. Yoksa ekmediğiniz hatta çıkmasını istemediğiniz ayrık otları çıkabilir. İnsan da muamelâttan geçmezse “Kâinat boşluk kaldırmıyor” kaidesince şer meyilleri baskın gelir. Oysa gelişim bir muamele ister bu terakkinin en faydalı ve faziletlisi de ilim ile olanıdır. İlmi sadece bilmekten kastetmiyoruz, o ilimle amel edebilmek. Ne demiş atalarımız yanmayan yakamaz. Sen bulunduğun yerde çiçek açmazsan nasıl baharı isteyebilirsin?
Evet, mahiyeti kesif olan topraktan çıkan güzellikler de dolayısıyla onun mehasini değildir. Yani toprağın haddi değildir ki vesile olduğu ağaç ve çiçeklere temellük etsin. İşte insandaki güzel hasletler de onun değildir. Amellerine temellük edip kendine güvenme gibi bir lüksü de yoktur. Ancak o güzellikler ona verildiği için ona düşen şükürdür.
Topraktan gelen insan yine toprağa gidecek o bizi çağırmadan toprak gibi tevazu ve mahviyetle mahiyetimize, acz, fakr, şefkat ve tefekkür yolu ile özümüze ve İslam fıtratı üzere İlahi rıza yolunda azim, gayret ve niyetiyle çalışmalıyız.