Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Temmuz 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

300 çocuk, 600 kadın

“Bir Yahudi olarak Amerika’da rahatça oturuyorum” diye söze başlayan bir Yahudi yazıyor:

“İsrail, cezaevlerinde 9 bin Filistinliyi tutuyor (ve rutin olarak işkence yapıyor). Tutukluların çoğu bir suçla itham edilmemiş bile. Bunların arasında Shalit’ten yaşça çok küçük 300 çocuk da var. 600 kadar kadın bulunuyor. Kim daha çok adam tutuklamış (kaçırmış) ? Filistinliler şimdi bu tutukluların serbest bırakılmasını istiyor.” (Opendemocracy.net. Kanada merkezli bir düşünce kuruluşu. 4 temmuz 2006, Zaman 9 temmuz 2006’dan naklen)

“Bölgeyi defalarca ziyaret etmiş olan İsveçli belgesel filmci ve yazar Maj Wechselmann, Gazze’de şu andaki durumun iki hafta daha sürmesi halinde neler olacağını yazıyor:

“Yedek jeneratörleri çalıştıran benzin bitince, önce küvözlerdeki bebekler ölecekler, ardından da diyaliz makinasına bağımlı olan böbrek hastaları... İsrail, bölgeye ilaç sokulmasını da önlediği için kalp, astım ve akciğer hastaları da teker teker ölecekler. Kanalizasyon şebekesindeki pompalar da elektrik olmadığından dolayı çalışmadığından lağım suları, temiz su kaynaklarına karışacaktır ve en ölümcül bulaşıcı hastalıklar, başta kolera ve dizanteri olmak üzere, hızla yayılacaktır.” (Cumhuriyet, Gürhan Uçkan’ın yazısından naklen, 9 temmuz 2006)

Bir tiyatro eseri hatırlıyorum, Nazi kamplarında gaz odalarına sürülen Yahudileri anlatıyordu. Diyordu ki, kadın, çocuk, yaşlı genç insanlar gaz odalarına doldurulur sonra gaz verilir. Bir süre geçtikten sonra gaz odasının kapısı açıldığında cesetlerin bir piramit oluşturduğu görülür. En altta çocuklar vardır, sonra yaşlılar, sonra kadınlar sonra en güçlü kuvvetli erkekler...

İşte öyle bir Filistin manzarası... Bu defa katillerin adı Nazi değil, İsrail yönetimi... Şaron’dan cinayet ustalığını devralan Olmert katili...

Dünya İsrail’den korkuyor besbelli.

Bizim Başbakan ve Dışişleri Bakanı “Bu iş vahim, bu iş dehşet verici, burada aşırı güç kullanımı var” dediğinde, birbirimize “Bakalım ne olacak?” diye bakıyoruz. İsrail ve Yahudi lobisi AKP iktidarını nasıl terbiye edecek?

Muhalefetimizin ve mesela bir süre önce Knesset’te konuşma yapma bahtiyarlığına eren ve de “Hamas heyetini devlet değil, AKP çağırdı” diye buyuran sayın Cumhurbaşkanımızın henüz sesi çıkmadı.

Belki de, birilerimiz, “İşte şimdi bu iktidar yandı. Muhakkak Yahudi diasporasının kafası bu defa çok kızacak, birincide ‘devlet terörü’ deyip, sonra ziyaretlerle telafi etmeye çalıştılar, ama bu defa af zor. Yahudi lobisi cezalandıracak bu iktidarı” diye düşünüyor, ellerini bile ovuşturuyordur.

Avrupa’da bir tek İsveç hükümetinden ses çıktı. Onlar çünkü Filistin’de işlenen cinayetin mahiyetini anlayabiliyor. Çünkü İsrail’in ilk taarruzda vurup da Filistin’i karanlığa gömdüğü elektrik santralini İsveç yapmış. Onun için İsveçli yazar Wechselman, Filistin’de birkaç zaman içinde yaşanacak trajedinin farkında. Diğer Avrupa ülkeleri sessizliğe gömülmüş durumda. Bosna’yı hatırlayın, 250 bin Boşnağın Avrupa’nın gözleri önünde hunharca katledilişini ve Avrupa’nın seyirciliğini...

Kaç çocuk ve kadın varmış?

300 çocuk, 600 kadın...

9 bin tutuklu.

Suçlarını bilmiyen, işkence gören...

Ebu Gureyb ya da Guantanamo...

Irzına geçilmiş 15 yaşında bir kız çocuğu, tanıklık etmesinler diye kurşuna dizilen anne baba ve kardeşler...

Bu utancı kim paklar?

Bu utanç, öyle kıytırık yargılamalarla paklanır mı Bay Bush?

Yargı diye bir şeyin adı kaldı mi sizin memlekette? Guantanamo da yargı mı yargısız infaz mı? Ne dedi Amerikan Yüksek mahkemesi bu konuda? Orada bir insanlık suçu mu var dedi?

Pew Araştırması Türkiye’de Amerika’nın sevilmediğini gösteriyor.

Eurobarometre araştırması Türkiye’de AB üyeliğine yönelik desteğin 17 puan birden düşüp yüzde 43’lere indiğini gösteriyor.

Birilerimiz Türk toplumunda miliyetçilik ve dincilik gelişiyor kaygısına düşmüş bulunuyor.

Önce kendimizden kuşkulanmak, önce kendimizin bir yanlış yaptığımızı düşünmek, önce kendimizi suçlamak konusunda üstümüze yoktur ya...

Aşağılık duygusu birilerimizin damarlarına sindirilmiştir ya...

Nefret iyi bir şey değil, tamam.

Ama ya nefret etmediğinizde insanlığınızdan şüphe ettirecek hadiseler yaşanıyorsa...

Bosna’da bebeler, hamile anneler üzerinde atış talimi yaptıran, gençleri kurşuna dizdiren Miloseviç’ten nefret etmediğinizde hala insan olarak kalır mısınız?

300 çocuk, 600 kadın!!!

Amerikan askerleri Irak’lı kadınları Ebu Gureyb’e kaçırıyor diye haberler verildiğinde, eski Amerikan Büyükelçisi Edelman, hop oturup hop kalkmış, gazete bürolarına adeta baskın yapmıştı...

Kaç Ebu Gureyb çıktı, kaç tecavüz, kaç katliam...

Suçu bildirilmeden, cezaevlerinde sistematik işkence gören 9 bin Filistinli, işkencenin mahkeme kararıyla yasallaştırıldığı bir ülke...

Yıl 2006!

Çırpınıyor Filistinli...

“Siz orada olsaydınız ne yapardınız?”

Bu soru şak diye geliyor yüzünüze? Bu sorunun içinde “İsrail cezaevlerinde bulunan 300 çocuktan biri sizin çocuğunuz, 600 kadından biri sizin eşiniz, kızınız, kızkardeşiniz veya anneniz olsa, işkence gören 9 bin tutukludan biri sizin babanız, kardeşiniz, oğlunuz olsa....” gibi bir soru daha gizli...

Ne yapardınız?

Bereket ki İsrail’de bile insanlık damarı çürümemiş insanlar var, medya grupları var.

Bereket ki, dünyanın orasından burasından isyan sesleri yükseliyor.

Yoksa seslenmek vardı:

“İnsanlık sen var mısın, varsan sefaletinden haberdar mısın” diye...

ahmettasgetiren.com.tr, 10.7.2006

Ahmet TAŞGETİREN

11.07.2006


 

OYAK kapatılmalı

Osmanlı Devleti döneminde subayların kişisel ihtiyaçları için oluşturulan fondaki 50 bin altın Genelkurmay Başkanlığı’na devredilmiş. Osmanlı altınları daha sonra 1961 yılında kurulan OYAK’a aktarılmış.

Son yıllarda Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri haline gelen Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) birkaç yıldır üyelerinin yoğun eleştiri oklarına hedef oluyor. Astsubaylar sokaklara çıkarak OYAK aleyhine eylemler düzenlerken subaylar TBMM’ye OYAK aleyhine mektuplar yazdı. Eleştiriler karşısında sessiz kalmayan şirket, üyesi olan astsubay ve subaylara mahkeme koridorlarını arşınlatıyor. Kurum, en son bir kitap yazarak kendisini eleştiren emekli bir albay hakkında dava açtı. Hakkında dava açılan emekli İstihkam Albay Durmuş Türemen, geçtiğimiz aylarda “OYAK-Garnitürler ve Organize İşler” isimli bir kitap yazarak üyesi olduğu kurum hakkındaki düşüncelerini açıklamıştı. Bunun üzerine Türemen, 100 bin YTL’lik manevi tazminat davası ile karşı karşıya kaldı. Kurum, bununla da kalmayıp Türemen’in söz konusu kitabının toplatılmasını talep etti.

Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen dava halen devam ediyor. Türemen, davayı kaybederse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideceğini söylüyor. Hatta bununla kalmayıp OYAK’a 1.000 YTL karşı dava açmaya hazırlanan emekli Albay, kitabındaki bilgi ve argümanların fikir ve düşünce özgürlüğünün olduğu ülkelerde normal karşılandığı kanaatinde. Mahkemede yaptığı savunmaları da kitaplaştırmayı düşünen Türemen ile OYAK üzerine konuştuk.

Kitabınızda OYAK’ın ilk kuruluş felsefesinden uzaklaştığını öne sürüyorsunuz...

OYAK esasında subaylara ev yapmak için kurulmuştur. Bu esası TBMM’de yapılan görüşme tutanaklarından bulabilirsiniz. Ama kanun metnine geçirilmemiştir. Hedeften vazgeçip her türlü işe saldırılmış. Çünkü yeni iş yeni yönetim kurulu üyeliği demek. Üyelikler genellikle emekli generaller verilmiş.

Belki yeni alanlara yatırım düşünmüşlerdir

Salça fabrikasından çimento fabrikasına kadar her sektörü denediler. Ayakkabı sektörü dışında her yerdeler. Bakın OYAK Turizm kurulmuştur. Çok da zarar etti. Turizm şahsi hırs ve heves gerektiren bir iş. Bir başkasının parası ile yapılamaz. Çok özveri ister. Necati Bey’de güzel bir büro tuttular. Zarar ettiler.

Elinizde belgesi var mı?

İspatlayamam çünkü OYAK üç senede bir bilanço yapar. Ve kimseye göstermez.

Kitabın isminde neden ‘garnitür’ ve ‘organize işler’ ibarelerini kullandınız?

“Garnitürler” kelimesi OYAK Kanunu’nun görüşüldüğü TBMM tutanaklarında var. Bazı Komite üyeleri garnitür diye Jandarma Genel Komutanlığı mensuplarını dışlıyor.

Jandarma’ya garnitür mü diyorlar?

Evet. Jandarma Genel Komutanlığı 1960’lı yıllarda zayıf bir kuvvetti. Kanun Meclis’te görüşülürken komutanlar jandarmaya ‘garnitür kuvvet’ diye hitap ediyor. Bu aynen TBMM tutanaklarında geçiyor. Görüşmeler sırasında Milli Birlik Komitesi üyesi Mucip Ataklı, “Garnitür kabilinden kuvvetlerin temsil edilmesini istemiyorum.” diyor. OYAK’ın temsilciler kurulunda karacı, havacı, denizci olsun diyor; ama jandarmaya ‘garnitür kuvvet’ deyip almak istemiyorlar. Görüşmelerde ikide bir ‘işlerimizi organize edemeyiz’ deniyor. Meclis tutanaklarını araştırırken bir şeyi de fark ettim; OYAK, Osmanlı altınları ile kurulmuş.

Ama OYAK 1960’lı yıllarda kuruluyor...

Kurulurken, Osmanlı Devleti’nden 50 bin altın OYAK’a devredilmiş. Açın bakın OYAK Kanunu’nun görüşüldüğü Meclis tutanaklarına. Osmanlı Devleti’nde Milli Savunma Bakanlığı Zabitan Yardım Sandığı diye bir kurum var. Maddi sıkıntı çeken Osmanlı subaylarına bu sandıktan borç veriliyor.

Ne zaman kurulmuş bu?

Büyük bir ihtimalle II. Abdülhamid döneminde. İşte OYAK Kanunu Meclis’te görüşülürken, kanunun sözcülüğünü yapan Deniz Hakim Binbaşı Sait Acar, Milli Savunma Bakanlığı’nın bir Zabitan Borç Verme Sandığı olduğuna dikkat çekiyor. Ve bu sandıktaki 50 bin altının kuruma tahsis edildiğini söylüyor. Bu altınlar daha önce kimlerin hizmetindeydi acaba? 50 bin altının akıbetini hem MSB’ye hem de OYAK’a sordum. İkisinden de cevap alamadım.

OYAK hiç kurulmasa daha mı iyiydi? Diğer ülke ordularında da benzer kuruluşlar var.

Silahlı Kuvvetler mensuplarına ev verebilseydi veya savunma sanayiini destekleyebilseydi iyiydi. Dünyanın en kötü arabası olan Renault’yu alıp getirdiler. Rakip olmasın diye onu dayattılar. Ev vermenin dışında her türlü işe daldılar. Dünyada hiçbir kuruluşun kasasına durup dururken her ay 200 trilyon lira girmiyor. Böylesine garantisi olan bir kuruluşa dünyanın bütün bankaları yüzde 1 ile yirmi yıl vade ile dünyanın kredisini açar. OYAK, Türkiye’nin dış borçlanma sorununu çözecek kadar büyük itibar sahibiydi; ama yapamadılar.

Aynı zamanda OYAK üyesisiniz. Peki bir ev alamadınız mı?

OYAK’ın 1994’te Ayazağa’daki sitelerden bir konut alacaktık. Fiyatı artırdılar. Ben de fahiş bir artırım diye OYAK’a dava açtım. Kaybettim ancak evde kullanılan malzemeler kalitesiz olunca yine dava açtım ve kazandım. Tam 28 Şubat’ın en hızlı dönemleri idi. Ben OYAK’ın insan haklarına, evrensel hukuka aykırı bir kuruluş olduğuna inanıyorum. Bu nedenle de kurumun Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması gerektiğini söylüyorum. Bu davaları da onun için açtım. İkinci davayı kazandım; ama mahkeme OYAK’ın Anayasa’ya aykırılığını es geçti.

Oyakbank’ı nasıl buluyorsunuz?

Kârlı görüldüğü için üç dört bankayı sıkışık zamanda satın alıp Oyakbank’ı ortaya çıkardılar. ‘Oyakbank kâr ediyor.’ diyorlar. Tabii kâr eder. Askerlerin sigortasını buna bağlarsan, TSK’daki bütün araçların sigortasını OYAK Sigorta’ya yaptırırsan, bütün kışlalara Oyakbank bankamatikleri koyarsan rakipsiz ortamda fevkalade başarılı olursun. Ama yarın bir AB bankası ‘beni buraya sokmuyorlar haksız rekabet var’ derse ne olacak?

Erdemir Demir-Çelik iyi bir yatırım olmadı mı?

Erdemir sonunda OYAK’ın başına çok büyük bela olacaktır. Çünkü dünyada aylık 60 dolara demir-çelik sektöründe işçi çalıştıran bir Çin var. İşçinize 2,5 milyar lira ücret ödeyerek ürettiğiniz malı kimse almaz. Satıldı tamam, devletimiz kazandı. Zaten fiyat olarak Borsa değerinin üzerinde alınmıştır. Bir iki sene idare edilir. Gümrük duvarı ile korursanız kendini idare edebilir.

Zaman Turkuaz eki, 9.7.2006

Konuşan: Erkan Acar

11.07.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004