Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Erken çocukluk eğitimi

Zorunlu eğitim yaşı 5'e indirilecek

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), gelecek yıl 15 ilde başlatacağı pilot uygulama ile seçilen illerde eğitim yaşını 5'e çekecek ve okul öncesi eğitimi zorunlu kılacak. MEB, 2013 yılına kadar uygulamayı Türkiye çapına yayacak. MEB Okul Öncesi Eğitim Genel Müdürlüğü, hazırladığı yasa taslağı neticesinde okul öncesi eğitim zorunlu hale getirilecek. Ocak ayı başında onaylanması beklenen tasarı sonrasında, pilot olarak seçilen 15 ilde zorunlu eğitim yaşı 5'e çekilecek. Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürü Remzi İnanlı, 5 yıllık kalkınma planı çerçevesinde MEB'in 5 yaşındaki çocukların tamamının okul öncesi eğitime başlamasını hedeflediğini ve bu bağlamda bu tasarının hazırlandığını açıklarken, "Zoru başardık ve okul öncesi eğitimin konuşulmadığı zamanlardan bu zamana geldik" dedi.

Gelişmiş ülkelerde çocuk 3 - 4 yaşında

eğitimle tanışıyor

Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın, gelecek yıl 15 ilde başlatacağı pilot uygulama ile eğitim yaşını 5'e çekerek okul öncesi eğitimi zorunlu hale getiren kararını olumlu bulduklarını ve bu uygulamaya tam destek verdiklerini belirtti. Okul öncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınmasıyla ilgili yapılan yasa tasarısı çalışmalarının bir an önce yasalaşması gerektiğini söyleyen Gürkan Avcı, okul öncesi eğitimin öneminin her geçen gün daha iyi anlaşıldığını söyleyerek, "Okul öncesi eğitimde Türkiye, en iyi örneklerden birisi olan Hollanda modelini örnek almalıdır. Hollanda'da ana sınıflarında ve şehir okullarında uygulamalı tarım dersinde, çocuklar ana sınıflarında çiçek yetiştiriyor, uygulama bahçelerinde çiçek, sebze, meyve yetiştiriyor; hayvan besliyor. Bu eğitimin sonunda Hollanda bütün dünyaya çiçek, yağ ve peynir satıyor. Bu sebeple, Talim Terbiye Kurulu köy okulları programına Tarım Ünitelerini koyması gerekir" şeklinde konuştu. Avcı, "5 - 6 yaş dönemi eğitim için kesinlikle değerlendirilmesi gereken 'Altın Çağ'dır. Çocuk hayatı boyunca öğreneceklerinin yüzde 35'ini bu dönemde öğrenir. Birçok gelişmiş ülkede çocuk 3 - 4 yaşında eğitimle tanışıyor. Sosyal, duygusal gelişimini daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde tamamladığı gibi akademik gelişiminin temeli de bu süreçte atılmaya başlanıyor" dedi.

Çocukta zekâ gelişimi 7 yaşına

kadar tamamlanıyor

Eğitim-Sen'in "Türkiye'de Okul Öncesi Eğitim" raporuna göre ülke genelinde 119 bin okul öncesi derslik ve öğretmen açığı bulunuyor. Raporda, okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi isteniyor ve çocukta zekâ gelişiminin 7 yaşına kadar tamamlandığına, öğrenme becerisinin bu yaşta geliştiğine dikkat çekiliyor. Türkiye'deki 4-6 yaş grubu çocukların çoğunluğunun okul öncesi eğitimden yararlanamadığı belirtilirken, okul öncesinde okullaşma oranının yüzde 13 olduğu belirtiliyor. Okul öncesi okullaşma oranının İspanya'da yüzde 62, Yunanistan'da yüzde 64, Fransa'da yüzde 83, Almanya'da yüzde 89'a ulaştığı vurgulanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1. Bölge olarak kabul edilen İstanbul'da 4-6 yaş arası gruba dahil 406 bin çocuk bulunmasına karşın, okul öncesi eğitim imkânına kavuşmuş çocuk sayısının 54 binde kaldığı ifade ediliyor.

01.01.2008


Öğretmenler arasında iletişim önemsenmeli

Eğitimcilerin okul yönetimi, zümre öğretmenleri ve farklı branşlardaki meslektaşlarıyla sürekli iletişim halinde olması çok önemlidir. Çünkü okul sadece sınıf ve öğrencilerden ibaret değildir. Dış etkenler, diğer öğretmenler, diğer sınıflardaki öğrenciler ve okul yönetimi ortaya çıkan sorunların çözülmesinde doğrudan ya da dolaylı olarak katkı sağlayabilmektedir. İletişim genel olarak insanlar arasındaki düşünce ve duygu alış verişi olarak ele alınmaktadır (Cüceloğlu, 1993). İletişimin amacı, alan ve veren arasında bilgi, düşünce ve tutum ortaklığı oluşturmaktır. (Açıkgöz K, 1994). İletişimin, kişi içi iletişim, kişilerarası iletişim, örgütiçi iletişim, kitlelerarası iletişim gibi farklı türleri vardır.

Öğretmenler arasındaki iletişimin karşılıklı anlayış ile geliştirilebileceğini unutmamalıyız. Prof. Dr. Albert Mahrebian ve Ferris (1967) tarafından yapılan bir araştırmaya göre; sözel iletişimde % 7, ses tonu ve niteliğin %38, duygusal yüz ifadelerinin ise % 55 oranında karşıya ulaşma paylarının olduğu görülmüştür. Aynı iletiyi farklı anlamlara gelecek şekilde karşı tarafa aktarabiliriz. O halde öncelikle karşımızdakiyle nasıl iletişim kurmamız gerektiğini öngörmeli ve en uygun iletişim kanalını seçmeliyiz. Eğitimci bütün sorunları tek başına çözmeye ya da kararlar almaya çalıştığında; ya alınan kararlar uygulansa bile sonuç vermeyecek ya da sorunlar dış kaynaklı olduğu için önüne geçilemeyecektir. Öğretmenlerle ve yönetimle iletişim kurarken, ''Sen'' dilini kullanmamaya dikkat etmeliyiz. Yargılamak, eleştirmek, suçlamak da konuşmanın daha başlamadan bitmesine sebep olabilir.

''Her birimiz tek bir kanadı olan melekleriz ve bizler ancak birbirimizi kucaklayarak uçabiliriz" der L. Buscaglia. Öğrencilere hitap biçimimiz ile eğitimcilerle konuşmamız arasında fark olmalıdır. Eğitimci, belirli bir kültür ve bilgi birikimine kavuşmuş, doğruyu yanlışı ayırt edebilecek ve kişilik yapısı oturmuş bir bireydir. Çocukla iletişim kurarken, ona herşeyi öğretmeyi, doğru kuralları benimsetmeyi amaçlamaktayız. Ama eğitimciyle iletişimde bir yetişkinle konuştuğumuzu ya da bilgi alış verişinde bulunduğumuzu unutmamalıyız. Konuşma sırasında duyguların dile getirilmesi, anlatılmak istenilenin daha kolay anlaşılmasını sağlar. Eğitimciler karşılaştıkları sorunları paylaşarak, birbirlerine yön gösterir ve destek olurlar. Eğitim, tüm hayatımız boyunca devam edecek bir süreçtir. Öğretmen hizmetiçi eğitimlerde ya da bireysel katıldığı eğitimlerde öğrendiklerini diğer meslektaşlarına anlatarak eğitimde kaliteyi artırabilir. Etkin liderlik ve yönetim için iletişim kurma yöntemlerinin iyi bilinmesi ve bu özelliklerin geliştirilmesi gerekmektedir.

Öğrencilerle ilgili diğer eğitimcilerle konuşurken sürekli çocukların hatalarından, yaramazlıklarından ya da yaşadığınız sıkıntılardan bahsederseniz; karşınızdaki kişiler bu konuşmadan sıkılabilir. Eğitimcilerle konuşurken konuşmayı gereksiz ayrıntılardan arındırmak çok faydalı olacaktır.

Sokrates, saygıdeğer bir düşünür olarak Eski Yunan'da hatırı sayılır bir ün yapmıştı. Bir gün bir tanıdık büyük filozofa rastladı ve dedi ki: "Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?" "Bir dakika bekle." diye cevap verdi Sokrates: "Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna 3'lü Filtre Testi deniyor." "Üçlü Filtre mi?" "Doğru" diye devam etti Sokrates; "Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup; söyleyeceğini gözden geçirmek iyi bir fikir olabilir. Bu, ona üç filtre testi dememin sebebi. Birinci filtre Gerçek Filtresi. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?" "Hayır" dedi adam, "Aslında bunu sadece duydum ve..." "Tamam" dedi Sokrates; "Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi 2. filtreyi deneyelim, İyilik Filtresi'ni. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?" "Hayır, tam tersi" dedi adam. "Öyleyse" diye devam etti Sokrates; "Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı: Yararlılık Filtresi. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?" "Hayır gerçekten yaramaz." dedi adam. "İyi" diye tamamladı Sokrates. "Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar bir şey değilse bana niye söylüyorsun ki?"

Yeni yılda herkese sağlık, mutluluk ve başarı diliyorum. Sevgiyle kalın...

Mustafa Oğuz

01.01.2008


İnsan ve medeniyet

İnsan. Eşref-i mahlûkat, yani yaratılmışların en şereflisi. Konuşan, düşünen, hayâl eden, planlayan. Kendisini geliştirebilen; ilimde, irfanda, ahlâkta tekâmül eden varlık. Ve medeniyetçilik özelliği. İnsana yüklenen en önemli misyonlardan biri de medeniyetçiliğidir kuşkusuz.

Medeniyet denince, aklımıza, sadece sanayi devrimi ile son yıllarda gelişmesini baş döndürücü bir hızla sürdüren teknolojik gelişmeler gelmemelidir. Bunlar, elbette önemli, ama bunların bir de öncesi var.

Önce edebiyat. Konuşarak, söyleyerek, yazarak. Sadece günlük ihtiyaçların değil; duyguların, hayallerin, sevgilerin ifade edilmesi. Nefreti dile getirmenin bile kendisine san'at içinde yer bulması. Sonra ifadenin ölçü ile süslenmesi ve buna şiir denmesi. Derken deneme, makale, tiyatro ve roman türlerinin icat edilmesi. İnsanların edebî türler vasıtasıyla hayatı ve birbirlerini daha iyi tanımaya çalışmaları.

Sonra mimarî. Üstü örtülü meskenlerden başlayarak, evler, konaklar, villalar. Şatolar, saraylar, iş hanları ve apartmanlar yapılması.

Ve şehirleşme. Sokaklar, caddeler, sosyal birimler oluşturulması.

Mutfaklarda pişmekte olan çeşit çeşit yemekler de medenileşmenin değişik bir boyutunu teşkil eder. Günümüzde tarifleri belli olan yemekleri yapmayı öğrenmek için, geçmişte az mı gayret gösterilmiştir? Bir yandan ilkel aletlerle avlanarak, diğer yandan deneme-yanılma yoluyla çevredeki yeşilliklerden yararlanarak beslenme konusunda günümüzdeki binlerce çeşit yemek varlığına ulaşmak elbette kolay olmamıştır.

Hayvanların evcilleştirilmesini, tarımsal gelişmeleri, dokuma tezgâhlarını, değişik mevsimlere ve iklim şartlarına göre üretilen giysileri, hele hele tekerin icadını da saymak gerekir. Tarih boyunca yapılan felsefî yorumlar ve girişilen seviyeli tartışmalar da medenîleşme yolunda atılan önemli adımlardır.

Kurulan oyunlar, geliştirilen eğlence yöntemleri, yapılan müzikler, icat edilen müzik aletleri de az önemli şeyler değildir. Sonra bütün bunlardan daha da önemli olan gelenek ve görenekler. Kalıcılığı kabul edilen görenekler gelenekleşirken, kalıcı olmayanların unutulup gitmesi. Gelenekler yoluyla yazılı olmayan yasalar oluşturulması.

Toplumsal kınamaların, her ihtiyaç duyulduğunda, cemiyet hayatına yön veren yaptırımlar olarak devrede olması.

Ve insanlığın başını döndüren, değer yargılarına yeni ölçüler getiren, kalıplaşmış hayat biçimlerinde değişime yol açan sanayi devrimi. Sanayi devrimi içinde silah üretiminin kendisine saygın bir yer bulması. Derken insanlığın kendi eliyle geliştirdiği silâh medeniyeti ile yine kendisini hedef alan acımasız deneylere girişmesi. Ardından gelen kısmi otokontrol. Fakat ne yazık ki insanlığın kendi eseri olan silâhların korkunç tehdidi altında yaşamaktan bir türlü kurtulamaması. Hatta bu acımasız tehdidin barış için güvence olarak kabul edilmesi.

En son teknolojik gelişmeler. Teknolojinin bilgi ile buluşması. Hantal matbaalardan ofset baskılara varan bir serüven. Daktilodan bilgisayara geçiş.

Kütüphanelerden internete uzanan zevkli bir yolculuk. Bu arada interneti bile boş vakit geçirmeye alet etme uyanıklığı. Kısacası, bazı olumsuzluklarına rağmen, insanın en önemli özelliklerinden biri de medeniyetçiliğidir.

İnsanlık tarihi, bir yönüyle de medeniyet tarihidir. Fakat insan, bazen sevgi gibi güzel bir şeyi bile yersiz kıskançlıklarla bozarak hiç yoktan çatışmalara zemin hazırladığı gibi, medeniyeti de savaş aracı yapma hatasına düşmüştür. İnsan hayatına mal olan çatışmaları önleyebilmek, medenîleşmenin doruk noktası olsa gerek.

Ve en hayatî soru: Acaba insanlık, çatışmasız bir medeniyete ulaşabilir mi?

Ali Bozkurt

01.01.2008


Küçük kız çocuğunun sevgisi...

Küçük bir kız, bir gün annesiyle birlikte yürürken, birden durdu.Yağmur damlalarıyla ıslanan gözlüğünü çıkartarak baktığı şey, babasıyla birlikte bisikletle giden bir başka kız çocuğu idi. Bisikletin arka tarafındaki minderin üzerinde oturan kız düşmemek için sıkı sıkı sarılmış ve soğuktan pembeleşen yanaklarını onun sırtına dayamıştı. Adamın ara sıra yan dönerek söylediği sözler, küçük kızı kıkır kıkır güldürüyordu. Kaldırımdaki kız bisikletin ardından bakarken annesi durumu fark etti:

"Evdeki yetmiyormuş gibi, gözün hâlâ bisikletlerde" diye çıkıştı. "Ama eğer beğendiysen baban onu da aldırır."

Küçük kız yumuşak bir sesle: "Bisiklete değil, kıza bakmıştım" dedi. "Babası o vaziyette bile kendisiyle sohbet ediyor da..." Annesi küçük kızı hiç duymamış gibiydi, kürklerle çevrili şapkasını düzeltirken: "Arkadaşların bu havada bile okula yürüyerek geliyor" dedi. "Halbuki baban işe giderken de olsa birkaç dakikasını ayırıp seni mersedesiyle getirip götürüyor."

Kızın gözü yine bisikletteydi. Kadın alaycı bir ifadeyle: "İstersen baban da seni bisikletle getirsin. Ne de güzel yakışır değil mi?" dedi. Küçük kız inci taneleri gibi süzülen gözyaşlarını annesinden saklamaya çalışırken:

"Çok isterdim" diye mırıldandı: "Belki de böylelikle babama sarılırdım..."

01.01.2008


Bilgi, kartopu gibi, yuvarlandıkça büyür

Büyük şeyleri başarmak için bilgi ve cesaret gereklidir (Gracian). Artık önemli olan bir şeyler bilmek değil, bilgiye nasıl ulaşacağını bilmektir (Mevlânâ). Bir şeyi bildiğin zaman, onu bildiğini göstermeye çalış. Bir şeyi bilmiyorsan, onu bilmediğini kabul et. İşte bu bilgidir (Konfüçyüs). Bilgi bir ışık gibidir. Onu kullanırsanız daha parlak olur, kullanmazsanız söner (Alexander Everett). Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir. Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir. Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir (Bacon). Bilginin olduğu yerde bilenler, aklın olduğu yerde düşünenler vardır (Yusuf Has Hacip). Bilgiyi elde ettikten sonra halka söylemeyen, belletmeyen kişi, zengin olup da yoksul doyurmayan kimseye benzer (Hz. Muhammed (asm.)). İnsan bilmediği şeyi sormak için bile, birçok şey öğrenmiş olmalıdır (J.J.Rousseau). Bende 1 yumurta var, sende 1 yumurta var. Ben sana 1 yumurta versem, sen bana bir yumurta versen, bende 1 yumurta sende 1 yumurta olur. Bende 1 bilgi var, sende 1 bilgi var. Ben sana 1 bilgi versem, sen bana 1 bilgi versen, bende 2 bilgi, sende de 2 bilgi olur (Konfüçyüs). Bizim bilgimiz, başkalarına yüksekten bakacağımız bir kale değil, millî varlığımızı koruyacak bir zırh, hayata güzellik verecek zengin bir hazine olmalıdır (Bacon).

01.01.2008


80. Yıl Uluslararası Eğitim Forumu 28 Ocak'ta başlayacak

Bu yıl 80. kurulusunu kutlayan Türk Eğitim Derneği, "ulusal bir eğitim programı çerçevesinde 21. yüzyıl insanının yetiştirilmesi" vizyonu doğrultusunda 28-29-30 Ocak 2008 tarihlerinde "80. Yıl Uluslararası Eğitim Forumu"nu düzenleyecek. 80. Yıl Uluslararası Eğitim Forumu'nun teması "Eğitim Hakkı ve Gelecek Perspektifleri" olarak belirlendi. Eğitimin İdeolojik Olarak Anlamı; Küresel Değişimler ve Eğitim; Okulun Değişen Rol ve İşlevi; Eğitimin Sürdürülebilir Ekonomik Kalkınma Üzerindeki Etkisi; Giriş Sınavlar: Eleme mi, Eğitim Hakkının Engellenmesi mi ?; Eğitim Hakkı: Erişim ve Eşitlik; Gelecek için Perspektifler: Yaşam Boyu Öğrenme ve Herkes için Eğitim; Türkiye İçin Farklı Gelecek Senaryoları: AB Sürecinin Bilgi Ekonomisi Açısından Yeniden Yorumlanması; Eğitimde Toplumsal Sorumluluk ve Sivil Toplum Örgütlerinin Rolü başlığı altında oturumlar düzenlenecek. Türkiye'den ve Dünya'dan yaklaşık 2.000 kişinin katılmasının beklendiği foruma, konuşmacı olarak Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Güney Kore Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı ve Eğitim ve İnsan Kaynaklarını Geliştirme Bakanı Prof. Dr. Shin-Il Kim, Amerika Birleşik Devletleri Eski Millî Eğitim Bakanı Roderick Raynor Paige gibi eğitime önem veren, eğitime destekleriyle tanınan alanında uzman ve lider kişiler katılacak. 80. Yıl Uluslararası Eğitim Forumuna ilişkin olarak detaylı bilgilere www.80yilegitimforumu.com'dan ulaşılabilmektedir.

01.01.2008


Bir selâm kadar

Sizleri çok özledim sevgili çocuklarım,

Her yeni güne şevkle uyanmayı özledim.

Okul zilini duyunca yüreğim nasıl sızlıyor,

Geçmiş nasıl da sarsıyor bedenimi.

Konuştuğunuzda, şakalaştığınızda hiç kızmadım,

Hiç üzmediniz ki beni, hep sevdiniz.

Beni hep sevgiyle hatırlayın olur mu?

Adımı duyunca korku düşmesin içinize.

Kimbilir nerede ne yapıyorsunuz şimdi.

Hâlâ merak ediyorum sizi, hâlâ endişeleniyorum.

Batan güneşle selâm yollayın bana.

Ben, hiç bilmediğiniz bir köy okulundan,

Sevgiyle el sallayacağım bütün çocuklarıma...

Mustafa Oğuz

01.01.2008


Risk nedir?

Vizede, "Risk nedir?" diye bir soru sormuş bir felsefe hocası. Bir öğrenci de "İşte risk budur!" deyip boş bir kâğıt vermiş. Öğrenci sınavdan 100 almış. Finalde de aynı soruyu tekrar sormuş felsefe hocası. Aynı öğrenci yine "Risk işte budur!" başlıklı boş bir kâğıt vermiş. Hoca da öğrencinin nothanesine şöyle bir yazı iliştirmiş: "Aynı riske iki kere girilmez!"

01.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri