Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona âittir. Allah'ın âyetlerini yalanlayanlara gelince, işte onlar hüsrâna uğrayanların tâ kendisidir.

Zümer Sûresi: 63

20.03.2008


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

İşçinin ücretini alnının teri kurumadan verin.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 667

20.03.2008


Mahlûkat içinde en mümtaz şahsiyet

İşte, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, madem masnûât içinde en mükemmel ferttir ve mahlûkat içinde en mümtaz şahsiyettir. Hem san’at-ı İlâhiyeyi bir velvele-i zikir ve tesbihle teşhir ediyor ve istihsan ediyor. Hem esmâ-i İlâhiyedeki cemal ve kemal hazinelerini lisan-ı Kur’ân ile açmıştır. Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâniinin kemâline delâletlerini parlak ve kat’î bir sûrette lisan-ı Kur’ân’la beyan ediyor. Hem küllî ubudiyetiyle rububiyet-i İlâhiyeye âyinedarlık ediyor. Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esmâ-i İlâhiyeye bir mazhar-ı etemm olmuştur. Elbette bunun için denilebilir ki:

*Cemîl-i Zülcelâl, kendi cemâlini sevmesiyle, o cemâlin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever.

*Hem Kendi esmâsını sevmesiyle, o esmânın en parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.

*Hem san’atını sevdiği için, elbette Onun san’atını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinatta neşreden ve semâvâtın kulağını çınlatan, ber ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbihle ilân eden Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve ona ittibâ edenleri de sever.

*Hem masnuâtını sevdiği için, o masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en efdâli olan insanları ve insanların bil’ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı elbette daha ziyade sever.

*Hem kendi mahlûkatının mehâsin-i ahlâkiyelerini sevdiği için, mehâsin-i ahlâkiyede bil’ittifak en yüksek mertebede bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve derecâta göre ona benzeyenleri dahi sever. Demek, Cenâb-ı Hakkın rahmeti gibi, muhabbeti dahi kâinatı ihata etmiş. İşte, o hadsiz mahbuplar içindeki mezkûr beş veçhinin herbir veçhinde en yüksek makam, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur ki, “Habîbullah” lâkabı ona verilmiş.

İşte bu en yüksek makam-ı mahbûbiyeti, Süleyman Efendi, “Ben sana âşık olmuşum” tabiriyle beyan etmiştir. Şu tabir, bir mirsad-ı tefekkürdür, gayet uzaktan uzağa bu hakikate bir işarettir. Bununla beraber, madem bu tabir, şe’n-i Rububiyete münasip olmayan mânâyı hatıra getiriyor; en iyisi, şu tâbir yerine “Ben senden râzı olmuşum” denilmeli.

Mektûbât, s. 294

Lügatçe:

velvele-i zikir: Zikir sesleri, gürlemeleri.

teşhir: Sergileme, gösterme.

istihsan: Beğenme, güzel bulma.

âyât-ı tekviniye: Oluşla, yaratılışla ilgili âyetler; varlıklarda görülen deliller.

mazhar-ı etemm: Tam ve eksiksiz gösterme, liyâkat.

âyine-i zîşuur: Şuurluca âyinedarlık, şuurlu bir âyine.

20.03.2008


Terzilerin nur hizmeti

Nur hizmetinde değişik meslek grupları dikkatimizi çekmektedir. Risâle-i Nurlar incelendiğinde bu meslek gruplarını görmek mümkündür. Bunlar içinde tenekeciler, demirciler, berberler, çiftçiler, çobanlar, yörük efeleri, harmancılar ve terziler sayılabilir. Bunlar ne gibi hizmetler yapmışlardır? Risâleleri yazmak, okumak ve neşretmek şeklinde özetlenebilir. Bilindiği gibi, risâleler, ağır şartlar altında uzun yıllar elle yazılmıştır. Elle yazılan risâleler okunmak ve çoğaltılmak üzere başka yerlere götürülmüştür. Tekniğe meydan okurcasına 600 bin nüsha risâle elle yazmak sûretiyle çoğaltılmıştır. Taşıma hizmetinde yer alanlara “nur postası” adı verilmiştir. Yukarıda adı geçen meslekler bu hizmetlerde kabiliyetlerine göre istihdam edilmiştir.

Risâlelerde terzi unvanlarıyla zikredilen Hamdi, Halil ve Mustafa isimlerine rastladım.

Bediüzzaman “gizli cemiyet” ithamının iftira olduğuna delil olarak “şiddetli tarassut ve tam bir inzivâ ve dünya hâdisâtına hiç kulak vermeyecek derecede bir tecerrüt ve ihtiyarlık ve zaafiyet ve hastalık içinde bulunması”nı gösterir. Serbestiyet verildiği halde, hadsiz dostları ve onu dinleyecek hemşehrileri bulunan memleketine gitmediğini ve hizmeti için bir iki terzi çırağından başka kimseyi istemediğini ve ziyaret için gelenlerden kırktan birisini birkaç dakikadan ziyade yanında durdurmadığını belirtir.1

Afyon Ağır Ceza Mahkemesinde yaptığı müdafaasında Halil Çalışkan’ın nura hizmet için terziliği bırakmasının suç olarak gösterildiğini öğreniyoruz. Bu durumuna Halil Çalışkan şöyle bir soru ile karşılık verir: “Böyle hak ve hakikat ve Kur’ân-ı Kerîmin hakikî bir tefsiri olan Risâle-i Nur’a ve Üstadıma canımı dahi feda etsem, büyük bir suç sayılıp vatan hâini olarak mı tanınırım?”2

Risâle-i Nurları tanıdıktan sonra nur hizmetlerinde terzilerle karşılaştım. Onlar sanki bulunduğu ilin veya semtin merkezi konumundaydı. Terzilerin iş yerleri, o zamanlar irtibat noktalarını oluşturuyordu. Aynı zamanda risâlelerin tanıtım ve okuma yerleriydi. Terzilerin ziyaretçileri gün boyu eksik olmazdı. Hoşça vakit geçirilirdi. Aklıma gelen bazı isimler: Terzi Ünal, terzi Turan, terzi Yusuf, terzi İhsan ...

Lisede okuduğum yıllarda tanıştığım terzi Yusuf Ağabeyin, rahmete vesile olması niyetiyle, bazı hatıralarını zikretmek istiyorum. Onun Ankara/Gazi Mahallesi merkez camii altında yer alan dükkânı, açılışından kapanışına kadar, özellikle namaz vakitlerinde dolup taşardı. Dükkân aynı zamanda kitabevi gibiydi. Vitrinde Yeni Asya yayınları ve risâleler teşhir edilirdi. Burada her şey konuşulurdu. Ama en çok risâleler okunurdu. Konuşmalar heyecanlı olduğu zaman Yusuf Ağabeyin elinde bulunan iğne veya makas istirahata çekilirdi. Bir hatip gibi konuşmaya ve iman hakikatlerini anlatmaya başlardı. Sanki değişik konuların müzakeresi yapılırdı. Sorular-cevaplar sıralanırdı. Biz de fırsat buldukça onun dükkânına arkadaşlarla birlikte uğrar ve o konuşmalara şahit olurduk. Terzi dükkânı âdeta bir anda dershaneye dönüşüverirdi.

Mahallede o yıllarda nur dershanemiz de yoktu. Ama nur dersleri yapılmalıydı. Bu ihtiyaçları karşılamak için uygun ev aradık. Durumu terzi Yusuf Ağabeye anlattığımızda kendi evinin her zaman açık olduğunu söyledi. Henüz çocukları olmamıştı. Akşamları evine gider nur dersleri yapardık. Kapıyı gülerek açar ve bizi teker teker kucaklardı. Yıllarca evi nur dershanesi gibi hizmet etti. Yanlış hatırlamıyorsam 1980 yılında memleketi Niğde’ye taşındı. Orada da boş durmadı. Nur hizmetleriyle yakından ilgilendi. O yıllarda birkaç defa Ankara’ya geldi, hasret giderdik. Niğde’deki nur hizmetlerini şevkle anlattı.

Sonra...

Takdir-i İlâhî terzi Yusuf Ağabeyin ecel teskeresi Niğde’de eline verildi. Niğde’deki hizmetlerinin şahitleri orada yaşayan kardeşlerdir. O kısmını onlara bırakıyorum. Her nefis gibi Yusuf Ağabey de ölümü tattı. Fanî dünyadan bâkî ahiret âlemine göçtü. İnşaallah oradaki nur kervanına katılmıştır. Allah rahmet eylesin. (Âmin)

Terziler o günkü zor şartlarda bana göre büyük hizmetler yapmıştır. Nur hizmetinin günümüze ulaşmasında büyük katkıları olmuştur.

Dipnotlar: 1- Şuâlar, s. 365; 2- A.g.e., s. 494

Ahmet Özdemir

20.03.2008


Ya Resûlallah

İnsanlık bekliyordu doğacak bu güneşi.

Âlemlere rahmetti yoktu benzeri eşi.

Kalplerdeki zulmeti darmadağın ederek

Sahil-i selâmete çıkarmıştı beşeri.

Fetret devri son buldu teşrif ettiği zaman.

İnsanlar koşuyordu ona doğru an be an.

Lâilahe illallah deyip ediyor idi iman.

Kelime-i Tevhiddir dâvân Ya Resûlallah

Peygamberlik halkası seninle buldu hitam.

Senin bi’setin ile gelmişti en son İslâm.

Bütün peygamberleri tasdik ettin bitamam.

Enbiyanın reisi sensin Ya Resûlallah

Gelince yapıverdin sath-ı arzı bir mescid.

Allah’a kulluk için herkesten aldın ahid.

Çok kısa bir zamanda yetişti nesl-i cedid.

Ehl-i imana imam sensin Ya Resûlallah

Hal ve etvar, ahlâkın numune-i imtisâl.

Sünnetine ittiba Rabbime eder isâl.

Birer pusula gibi dosdoğru olur ahvâl.

Bütün beşere hatip sensin Ya Resûlallah

Ezelî bir hutbeyi okudun ins ü câna.

Tebliğ edince dedin; haydi gelin imana.

Niçin gönderdi Rabbim dünya denen bu hana.

Her sorunun cevabı sende Ya Resûlallah

İlâhî emirleri tebliğ ettin beşere.

İlâhî marziyâtı haykırmıştın habire.

Çok kısa bir zamanda ulaşmıştın her yere.

Medine’yi bir minber yaptın Ya Resûlallah

Dünyada ve ukbada istiyorsak saadet.

Kur’ân’a ve sünnete iman ve itaat et.

Ancak böyle korunur verilen bu emanet.

Ümmetine şefaat eyle Ya Resûlallah

Mehmet Kovancı

20.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri