Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

AB, yargıdaki sorunu yeni anladı

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşanan 367 krizi ve 411 vekilin imzasını taşıyan anayasa değişikliğinin iptali, Türkiye’nin ne kadar ciddi bir yargı sorunuyla karşı karşıya olduğunu gösterdi.

Aslında kapsamlı bir yargı reformunun, Türkiye’nin en acil ihtiyaçlarından biri olduğu uzun zamandır konuşuluyordu. Özellikle AB sürecinin ciddiyet kazandığı 2002 yılından bu yana Avrupalı yetkililer sık sık bu konuyu hatırlatıyordu. Sadece Avrupalılar değil, demokrasi duyarlılığı olan sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, siyasetçiler ve bizzat yargı mensupları bu alanda ciddi reforma ihtiyaç olduğunu söylüyordu.

Maalesef bunca uyarıya rağmen, birçok alanda reformlar yapan AK Parti hükümeti, geçtiğimiz 5-6 yılda bu konuda ciddi bir başarı gösteremedi. İlk AK Parti hükümetinin Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve AK Parti’nin Meclis’teki hukukçu ekibi ne kadar eleştirilse azdır. Parti şimdi bu ihmalin bedelini en acı şekilde ödüyor.

Nitekim Avrupa da hükümetin bu ihmalini defalarca eleştirdi. Reform karnesi niteliğindeki ilerleme raporlarında her yıl yargıya özel bölüm ayırdı. Kasım 2007’de yayınlanan son rapor, bazı iyileştirmelere değindikten sonra şu hükmü veriyordu: “Yargı reformu alanında önemli gelişme olmamıştır... Yargı için genel bir Ulusal Reform Stratejisi ya da bunu uygulamaya yönelik bir plan yoktur.” Bunca krizden sonra Adalet Bakanı Şahin, AB’ye bir reform taslağı sundu. Ama onun da takdim şekli, özünü gölgeledi.

AB’nin konuya verdiği önem, 3-5 beyanat veya raporlardaki birkaç atıfla sınırlı değil. 2002’de Türkiye’nin adaylığı tescil edilir edilmez komisyon, iki hukukçuya Türk yargısını inceletti. Batı İsveç Temyiz Mahkemesi Daire Başkanı Kjell Bjornberg (İsveç) ile İngiltere’de avukatlık yapan Paul Richmond (İngiltere) bu amaçla Eylül 2003’te Türkiye’ye geldi. Ankara, İstanbul, Diyarbakır ve İzmir’de hâkimler, savcılar, avukatlar, doktorlar, insan hakları savunucuları ve hükümet görevlileri ile toplam 58 toplantı yaparak 168 sayfalık rapor hazırladı. Aynı heyet, bu çalışmayı 2004 ve 2005’te de yaptı. İsteyen, Adalet Bakanlığı’ın internet sitesindeki bu 3 raporu okuyabilir.

Bu raporlarda, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kararlarının temyize açık olmamasından adliye binalarının idaresinin savcılara bırakılmasına; ikincil konumda olması gereken savcıların mahkemedeki oturma biçiminden özlük haklarına, hakimlerle eşit statüde olmasından yargı mensuplarının işe alınma yöntemine pek çok detay yer alıyor. Son raporda, öneriler 48 maddede özetleniyor.

Avrupalı hukukçuların Türk yargısını anlama çabası kuşkusuz hem yol gösterici hem de takdire şayan. Ancak muhtemelen girift siyasi yapımızı yeni tanımanın etkisiyle, Avrupalıların o tarihte ciddi bir yanılgıya düştükleri görülüyor: Mesela, yargının bağımsızlığı derken, sadece Hükümetin yargı üzerindeki etkisi üzerinde durmuşlardı. Adalet Bakanı ve müsteşarının, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olmasını en temel sorun olarak görmüşlerdi. Normal bir demokrasi için bu tespit çok doğruydu. Ancak Türkiye için bu olsa olsa büyük sorunun bir parçası olabilirdi. Yargıdaki zihniyet sorunu ve siyaset dışı güçlerin rolünü anlamadan konu anlaşılamazdı.

Özellikle Şemdinli skandalı ve 367 krizinde, belli bir siyasi görüşün ve bazı güçlerin yargı üzerinden giriştiği hamleler, Avrupa’da gerçeğin anlaşılmasına yardımcı oldu. Önceleri, yargının hükümetten bağımsız olmasına vurgu yapanlar, seçmenlerin neredeyse yarısının desteğine sahip iktidar partisine kapatma davası açıldığını görünce, “Sizdeki kadar bağımsız savcı görmedim.” diyorlardı.

Son Ortaklık Konseyi toplantısı için gittiğimiz Brüksel’de, başta Genişleme Komiseri Olli Rehn olmak üzere herkes acil yargı reformu istiyor ve hedef için şu 4 sıfatı sıralıyorlardı: Tarafsız, bağımsız, güvenilir, etkin. Neden bu sıfatları saydıklarını sorduğumuzda, Türk yargısını bu nitelikler açısından sorunlu gördüklerini gizlemiyorlardı. Kulislerde, 367 kararı ve kapatma girişiminin ardındaki etkileri bildiklerini söylüyorlardı.

Geçen hafta Zaman’ın misafiri olarak Türkiye’ye gelen Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu Başkan Yardımcısı Hannes Swoboda’ya, bazılarının yargının bağımsızlığını sadece hükümetten bağımsızlık şeklinde anladığını hatırlatarak Avrupa’nın konuya bakışını sordum. Cevabı açıktı: “Bağımsız olmak, hukuk ve anayasa dışındaki tüm güçlerden bağımsız olmak demektir. Sadece iktidardan değil, aynı zamanda ordudan, bir partiden, bir topluluktan ya da hakim’in yakınlarından da bağımsız olmaktır.”

Yeni durum karşısında, AB’nin 2005 tarihli Türk yargı raporunu yenilemesi; Meclis’in de vakit kaybetmeden yargı reformunu gündeme alması gerekiyor.

Zaman, 11.6.2008

Abdülhamit Bilici

12.06.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün haberler

Başlıklar

  ŞER ŞEBEKESİ

  Cumhuriyet Çalışma Grubu

  AB, yargıdaki sorunu yeni anladı

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır