"Gerçekten" haber verir 05 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır.

A’raf Sûresi: 147

05.01.2009


Eyvah! Aldandık, şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir.

Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür’atle çalıştırıyor. Arz sefinesi de, sür’atle giderken “Bulutların geçişi gibi geçip gider” (Neml Sûresi, 27:88) âyetini okuyor. Sefine-i arz sür’atle yürürken, dünyanın gayr-ı meşrû lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün. Binaenaleyh, o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma. Firâkın elemi, telâki lezzetinden ağırdır.

Ey nefs-i emmârem! Sana tâbi değilim. Sen istediğin şeye ibadet et ve istediğin şeyin peşine düş; ben ancak ve ancak beni yaratıp, şems ve kamer ve arzı bana musahhar eden Fâtır-ı Hakîm-i Zülcelâl’e abd olurum.

Ve keza, kader muhitinde uçan tayyare-i ömre veya hayat dağları arasında açılan uhdut ve tünellerinden şimşekvâri geçen zamanın şimendiferine bindirerek ebedü’l-âbad memleketinin iskelesi hükmünde olan kabir tünelinin kapısına sevk eden Hâlık-ı Rahmânü’r-Rahîmden medet istiyorum.

Ve keza, hiçbir şeyi duâlarıma, istigâselerime ve niyazlarıma hedef ittihaz etmem. Ancak küre-i arzı harekete getiren, felek çarklarını durdurmaya ve şems ve kamerin yerleştirilmesiyle zamanın hareketini teskin ettirmeye ve vücudun şahikalarından yuvarlanıp gelen şu dünyayı sakin kılmaya kadir olan kudreti nihayetsiz Rabb-i Zülcelâle duâlarımı, ni-yazlarımı arz ve takdim ediyorum. Çünkü, her şeyle alâkadar âmâl ve makasıdım vardır.

Ve keza, kalbime vaki olan en ince, en gizli hatıraları işittiği ve kalbimin müyûl ve emellerini tatmin ettiği gibi, akıl ve hayalimin de temenni ettikleri saadet-i ebediyeyi vermeye kadir olan Zât-ı Akdesden maada kimseye ibadet etmiyorum.

Mesnevî-i Nuriye, s. 94

***

Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat, bir uykudur; bir rüyâ gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider.

Kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insan, zevâle mahkûmdur; sür'atle gidiyor. Hâne-i insan olan dünya ise, zulümât-ı ademe sukut eder. Emeller bekàsız, elemler ruhta bâkî kalır.

Mâdem hakikat böyledir; gel, ey hayata çok müştak ve ömre çok tâlip ve dünyaya çok âşık ve hadsiz emellerle ve elemlerle mübtelâ bedbaht nefsim! Uyan, aklını başına al. Nasıl ki yıldız böceği, kendi ışıkçığına itimad eder, gecenin hadsiz zulümâtında kalır; bal arısı kendine güvenmediği için gündüzün güneşini bulur, bütün dostları olan çiçekleri, güneşin ziyâsıyla yal-dızlanmış müşâhede eder; öyle de, kendine, vücuduna ve enâniyetine dayansan, yıldızböceği gibi olursun. Eğer sen, fânî vücudunu, o vücudu sana veren Hàlıkın yolunda fedâ etsen, bal arısı gibi olursun, hadsiz bir nur-u vücud bulursun. Hem, fedâ et; çünkü, şu vücud sende vedîa ve emânettir.

Sözler, 17. Söz, 2. Makam, s. 193,

(yeni tanzim, s. 342)

güzerân-ı hayat: Geçici hayat, geçen hayat.

zevâl: Yokluk, sona erme.

zulümât-ı adem: Yokluk karanlıkları.

sefine: Gemi.

firâk: Ayrılık.

telâki: Kavuşma, buluşma.

nefs-i emmâre: Daima kötülüğü emreden nefis.

şems: Güneş.

kamer: Ay.

musahhar: Boyun eğdirilmiş, hizmetkâr kılınmış.

Fâtır-ı Hakîm-i Zülcelâl: Herşeyi hikmetle yaratan Celal sahibi, Allah.

tayyare-i ömr: Ömür uçağı.

uhdut: Geçit, hendek.

şimşekvâri: Şimşek gibi.

şimendifer: Tren.

ebedü’l-âbad: Sonsuzlar sonsuzu.

Hâlık-ı Rahmânü’r-Rahîm: Şefkat ve merhameti sahibi Yaratıcı.

istigâse: Sığınma, yardım isteme.

küre-i arz: Dünya.

teskin: Sakinleştirme, durdurma.

âmâl: Emeller, arzular.

makasıd: Maksatlar.

vaki: Vuku bulmuş, gerçekleşmiş olan.

müyûl: Meyiller, yönelimler.

maada: Başka.

05.01.2009


VEFATININ İKİNCİ YILINDA RAHMETLE ANDIĞIMIZ HAKKI YAVUZTÜRK:

Hakkı Yavuztürk, vefatından birkaç yıl önce aile efradıyla beraber ziyaret ettiği bu kabirde annesiyle birlikte yatıyor.

Bediüzzaman bütün âleme ders vermiştir

Hakkı Yavuztürk kimdir?

Hakkı Yavuztürk, 1934’de Kemaliye’de doğdu. Sağlık memurluğu yaptı ve bu alanda emekli oldu. 1952’de Risâle-i Nur’ları okumaya başlamış; Bediüzzaman’ı müteaddit defalar ziyaret edip, dersinde bulunmuştur. 5 Ocak 2007’de vefat eden Yavuztürk’ün kabri, Eyüp Sultan Mezarlığı’nda bulunmaktadır.

HATIRALAR

Hakkı Yavuztürk anlatıyor:

* Büyük Üstad, gerek şahsî yaşayışı ve gerekse Risâle-i Nur adlı eserleriyle ve hattâ en küçük tavır ve hareketleriyle İslâmı bütünüyle yaşamış, kendisini dinleyen ve eserlerini anlamış olanları İslâma bağlamış, Kur’ân’a ve Hazret-i Peygamber Efendimiz’e (a.s.m.) rapteylemiştir.

Böyle mütefekkir ve her söylediğini yaşamış ve seksen küsur yıllık hareketli ve bereketli ömrüyle ve eserleriyle, değil yalnız şanlı Türkiye’mize ve mukaddes âlem-i İslâma; belki bütün âlem-i insaniyete ders vermiş, hizmet etmiş bir büyük zat, her akşamdan sonra bir sabah olacağı kat’iyyetinde inanmaktayım ki; her cephe ve yönleriyle anlatılacaktır. Bu, onu anlayanların en büyük gayelerinden biridir kanaatindeyim.

* ..Gerçi dinine bağlı bir ailenin çocuğuydum. Babam, annem namaz kılarlardı. Ben o zamanlar daha namazımı (on sekiz yaşında olmama rağmen) tam olarak kılamıyordum. Ama çok içtimaî ve dinî kitaplar okumuştum. Sağlık Okulu ikinci sınıfına, yani Lise 2’ye gitmekle beraber, merak saikasıyla çeşitli mütalâalarım vardı. Fakat, Risâle-i Nur bahisleri onların hiçbirine benzemiyordu. Meselâ, Gençlik Rehberi’nin bir bölümünde, şöyle deniliyordu:

“Kastamonu’daki lise taleberinden bir kısmı yanıma geldiler. Bize Hâlıkımızı tanıttır, muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar, dediler. Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusiyle mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlık’ı tanıttırıyorlar. Allah’tan bahsetmeyen muallimleri değil, onları dinleyiniz.”

Bunlar bambaşka bir izah şekliydi. Fenlerin, ilim derslerinin kendi hususî dilleriyle Allah’tan bahsetmesi hakikatı, müsbet ilimlerle, imanı birleştiren yeni bir bakış açısı getiriyordu. Hazret-i Üstad, her Risâlesinde ayrı ayrı mevzulara temas ederek, bu zamana kadar yazılagelen dinî eserlerden çok farklı izahlar yapıyordu. Bütün bunlar, bizler üzerinde bambaşka manevî bir bomba gibi tesirler yapıyor, mektepte fikrimize yerleştirilmek istenen materyalist fikirleri parça parça ediyordu, diyebilirim... Evet, bekliyorduk ki, yanlış bir lâiklik anlayışı neticesi, ‘Allah’tan bahsetmeyi’ ilericilik ve medeniyetçiliğe zıt sayan öğretmenlerimizin bize devamlı maddecilik telkin eden bunaltıcı havasından kurtulabilelim. Nasıl her fen, her ders, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedermiş, öğrenelim.

* Meselâ, bir gün Onuncu söz adlı Haşir bahsine âit bir meseleyi okuyorduk. O teşbihli ve fevkalâde mantıklı ve güzel izahlı Risâleyi okurken, o kadar tesiri altında kalarak dinliyorduk ki, “Âdeta Roma’yı istilâ ederek, Arşimend’i çalışma yerinde yakalayıp öldürmek veya tevkif etmek isteyen askerlere, onun ‘dairemi bozmayın’ dediği meşhur tarihî olay misâli, etrafımızda olup bitenlerden habersiz, bütün benliğimizi veriyorduk” dersem mübalâğa etmiş sayılmam.

* (Üstad’la ilk görüşmesinden) - (Üstad,) Risâle-i Nur’u anlayarak okuyan talebelerinin dalâlet fırkaları da hücum etse sarsılmayacaklarından, Risâle-i Nur’dan aldıkları iman kuvvetiyle onlara karşı koyacaklarından, Risâle-i Nur’un Kur’ân’a dayandığından bahsetti...

* ‘Kimin himmetli milleti ise, o tek başına bir millettir’ vecizesini Risâle-i Nur’da beyan eden Hazret-i Üstad, her talebesinin âdeta tek başına dâvâyı omuzlayacak bir himmete hareket etmesini istemekteydi... Herbirimiz o şahs-ı manevînin birer âzası olmaya çalışıyorduk. Bazılarımız, başta ben, belki bunu idrak edemiyorduk ama, Üstadımız şuurla bunu istiyordu.

(Şahiner N., Son Şahitler, c. 4, s. 427)

05.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır