"Gerçekten" haber verir 14 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Ergenekon düğümü çözülebilecek mi?

Ergenekon Dâvası dolayısıyla akıllar çok karışık. Bir yanda hâlâ yakalanmaya devam eden bombalar, suikast silâhları ve mühimmatı ile varlığı su götürmeyen bir çete; diğer yanda ise, çeteyle bağlantısı tam olarak anlaşılamayan generaller, profesörler, hukukçular var...

Savcıyı çok iyi anlıyoruz. Ekibiyle birlikte samimiyetle gece gündüz çalışıp, İtalyan Gladyosu’nu çökerten savcı gibi, bütün hukukî imkânları kullanarak kelle koltukta mücadele ediyor. Bu arada, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek soruşturma yaptığı kişilerin görev ve unvanlarına göre ayrıcalıklı muamele uygulamıyor.

Ancak, Ergenekon Soruşturması gene de tek bacaklı. Zira, TSK ve darbe teşebbüsleriyle ilgili kısmına girilemiyor. Bu durumda, Ergenekon’un sadece görünürdeki yüzü soruşturulabiliyor.

***

Savcıların ve mahkemelerin görevlerine müdahale etmek istemiyoruz. Ancak, usûl bakımından ortaya çıkan bu karmaşık yapının basitleştirilmesi ve sapla samanın birbirinden ayrılması gerektiğini düşünüyoruz.

Ayrıca, bu dâvanın dışında, emekli amiral Özden Örnek’in hâtıraları üzerinden, geçmişte TSK’daki darbeci yapılaşmanın ve darbe teşebbüslerinin de soruşturulmasının icap ettiğine inanıyoruz. 28 Şubat’tan itibaren son 11 yıllık dönemdeki darbe, muhtıra, dayatma eylemleri ile bunun arkasındaki örgütlenme ortaya çıkarılmadan, sadece taşeronluk yapan ‘Ergenekon Çetesi’nin yakalanması yeterli olmayacaktır.

Müşahedelerimize göre, Ergenekon Soruşturması’nda birbirinden farklı 6 grup vardır:

1. Çeteciler: Şimdilik E.Tuğgn. Veli Küçük’ün liderliğinde görünen, E.Yzb. Muzaffer Tekin, E.Alb. Fikri Karadağ, E.Bnb. Fikret Emek, Ümit Sayın, Doğu Perinçek gibi isimlerin dahil bulunduğu Ergenekon Çetesi. Bu çete, Kuva-i Millîye Teşkilâtı (KMT ) ve Millî Güç Birliği ile de yakın ilişkide. Çetenin, Danıştay Baskını ve Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba atılması olaylarıyla ilişkisi bulunduğu ileri sürülüyor. Çete sanıkları hakkında çok sayıda bilgi ve belge toplanmış durumda ve hâlen yargılanmaları devam ediyor.

2. Darbe Teşebbüsçüleri: Bir kısmının isimleri Örnek’in hâtıratında geçiyor. Özellikle E.Org. ve Kuvvet Komutanı Şener Eruygur ile E.Org. ve Ordu Komutanı Hurşit Tolon,

6 aydır tutuklu durumda bekliyorlar. Haklarında henüz bir iddianame hazırlanmış değil (Bu da âdil yargılanma hakkını zedeliyor). Geçmişte TSK’da iken darbe teşebbüsü için hazırlık yaptıkları biliniyor. Ancak, Ergenekon Çetesi ile ilişkileri belli değil. Son olarak gözaltına alınıp bırakılan E.Org. ve MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, E.Org. ve Ordu Komutanı Kemal Yavuz, E.Tümg. ve Genelkurmay Adlî Müşaviri Erdal Şenel ile gazeteci İlhan Selçuk’u bu kategoriye veya üçüncü gruba dahil etmek mümkün görünüyor.

3. Jakoben Ulusalcılar: Eski YÖK’çüler, Prof. Dr. Kemal Gürüz, Prof. Dr . Kemal Alemdaroğlu, Sabih Kanadoğlu gibi isimler, görevlerini ve statülerini kullanarak antidemokratik ve hukuk dışı yorumlarda bulunmuşlardır ama bir çete bağlantısı içinde olmaları, çok uzak bir ihtimal gibi görünmektedir. 2. ve 3. grupta olanlar Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD ) ile içiçe olmuşlar ve mâhut Cumhuriyet Mitingleri’ni düzenlemişlerdir.

CHP’nin, Ergenekon Dâvası aleyhinde çırpınmasına rağmen, çete ile bağlantısı olduğunu sanmıyoruz.

Ancak, darbecilerle ve jakoben ulusalcı grupla yakın ilişkisinin olduğu anlaşılıyor.

4. Susurlukçular: Geçmişte Veli Küçük’ün milliyetçi ekibiyle irtibat içinde bulunmuş olsalar dahi, bugünün İşçi Parti’li, Perinçek’li ekibiyle beraberlikleri mümkün değildir. Bu grup, geçmişte ASALA, PKK ve bunların uzantıları üzerine görevlendirilerek gönderilenlerdir. İbrahim Şahin de bunlardan biridir. Ergenekon Dâvası ile ilgili olduklarını sanmıyoruz.

5. Muvazzaf Subaylar:: Bunların hâlen TSK içinde darbe teşebbüsü için uğraştıkları anlaşılıyor. Üzerlerine gidilmeli ve TSK içindeki iltisakları bulunmalıdır.

6. Yalçın Küçük: Bizce bu kişi tasnif dışıdır ve daha ziyade tıbbın alanına girmektedir.

***

Kısaca, ortada tek bir Ergenekon Olayı yoktur. Kişileri de buna göre değerlendirmeli ve hukuku zorlamamalıyız.

Hasan Celal Güzel

Radikal, 13.1.2009

14.01.2009


HATIRLADIKLARIM

İsrail BM falan takmıyor. BM’ye ait sığınma evlerini ve okullarını vuruyor.

Kadınlar, çocuklar ve masum siviller ölüyor.

Daha 1948’de arabuluculuk için BM tarafından görevlendirilen İsveç Kralı V.Gustaf’ın yeğeni Kont Folke Bernadotte ve yardımcısı Fransız Hava kuvvetleri albaylarından André-Pierre Serot ile Kudüs’te Yahudi teröristler tarafından öldürülmüştü.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında İsveç Kızıl Haç teşkilatının başında olan Bernadotte Alman toplama kamplarından yirmi bin kişiyi kurtarmıştı.

Ne oldu peki?

Bernadotte Arap mültecilere, artık İsrail Devleti’nin parçası durumuna gelmiş bulunan yurtlarına dönme izni verilmesini önerdiği için Yahudi terör örgütleri tarafından kara listeye alındı.

Sonrasını biliyorsunuz.

***

1956’da Türkiye Tel Aviv elçisini geri çekmişti.

Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada şöyle diyordu:.

“Yakın şarkta çok esaslı bir huzursuzluk ve tehlike unsuru olmakta devam eden bu meselenin elan halledilmemiş olmasını esefle kaydeden Türkiye hükümeti, Filistin işi adilane ve nihai surette bir hal şekline raptedilinceye kadar vazifesi başına avdet etmemek üzere, Tel Aviv’deki elçisini geri çağırmağa karar vermiştir.”

1952’de askeri darbeyle iş başına gelen Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın yardımcısı Enver Sedat Türkiye’nin Tel Aviv elçisini çekmesini yeterli bulmadıklarını açıklamıştı.

Aynı Enver Sedat “Camp David” anlaşmasıyla İsrail ile masaya oturmuştu.

Enver Sedat’ın halefi Hüsnü Mübarek ise Refah kapısını kapatarak İsrail’e destek veriyor.

Türkiye 1967 savaşında da İsrail karşısında bir tutum izledi.

Süleyman Demirel Hükümeti NATO üslerinin Arap ülkelerine girişilecek bir müdahalede kullanılmayacakları güvencesi vermişti ayrıca.

Aynı Türkiye kuvvet istimali suretiyle arazi kazancı sağlanması veya pozisyon takviyesi yoluna gidilmesine de karşı olduğunu bildirmişti.

Açıklamanın hedefi İsrail’di.

Türkiye bugün olduğu gibi 1967’de de İsrail’le savaşmış Arap ülkelerine derhal yiyecek giyecek ve ilaç yardımında bulunmuştu.

Öyle ki Türkiye Kudüs’ün İsrail tarafından statüsünün değiştirilmemesi için BM’ye sunulan tasarının sunucuları arasındaydı.

Türkiye İsrail’in 1967 öncesi sınırlarına çekilmesini öngören BM kararını da Arap ülkeleriyle birlikte desteklemişti.

***

Hatırladıklarım bu kadar değil..

Türkiye ABD’nin Arap ülkeleriyle kesilmiş olan diplomatik ilişkilerini Türkiye aracılığıyla yürütülmesi önerisine yanaşmamıştı.

Ayrıca Ekim 1968’de Doğu Akdeniz’de ABD ile birlikte yapılması öngörülen NATO’nun “Orient Express” tatbikatına da izin vermemişti Türkiye.

Demirel hükümetinin Arap-İsrail çatışmasında her zaman İsrail karşısında yer alan tutumunu eleştiren ise CHP Lideri İsmet İnönü’ydü.

İnönü 1970’de Bütçe konuşmasında Demirel hükümetin tarafsız kalmamakla suçluyordu.

İsmet Paşa’ya göre Türkiye Ortadoğu’da tarafsız ve İsrail-Filistin meselesinde kararsız kalmalıydı.

“Biz Orta Doğu olayında kararsızız demek, cesaretle bunu söylemek lazım. Bunu söyletemedim. Söyletemediğim şöyle dursun, gizli oturumlarda ‘biz taraflıyız, taraflı olacağız, gerisi şöyledir, böyledir’ diye de eğlenerek cevap verirler” diyordu İsmet paşa.

İsmet Paşa döneminde Türkiye, 1947’de Filistin’i ikiye bölen “Taksim” kararına karşı Arap ülkeleriyle birlikte aleyhte oy kullanmıştı.

Fakat ne olduysa oldu, aynı Türkiye Amerika ve İngiltere’nin ittirmesiyle 1949’da İsrail’i tanıdı.

Cumhurreisi İsmet Paşa Meclis’te yaptığı konuşmada “Yeni doğan İsrail devleti ile siyasi münasebetler açılmıştır. Bu devletin yakın doğuda bir barış ve istikrar unsuru olacağını ümit ediyoruz” diyecekti.

İsmet Paşa’nın bu sözleri sadece boş bir temenniden ibaret kaldı.

Aradan altmış yıl geçti.

İsrail, aynı İsrail.

Hiiiç değişmedi.

Abdullah Muradoğlu

Yeni Şafak, 13.1.2009

14.01.2009


‘İtibarlı’ kişiler darbe yapmaz mı?

Bu ülkede askeri darbeler peşinde koşan, demokrasiye inanmayan ve bu amacına ulaşmak için her yolu meşru sayan ‘muteber’ kişiler olduğunu da unutmayalım. Unutmayalım ki bu ülkede darbe anayasalarını bu ‘itibarlı’ sayılan kişiler hazırladılar. Darbe ‘danışmanlığı’nı hep ‘itibarlı’ kişiler yaptılar.

‘İtibar’ meselesi de çok soyut bir mesele. Bir TV kanalında ‘devletin en üst düzeyine’ çıkmış kişilere darbecilik suçlaması yapılamaz diye konuşan bir ‘itibarlı’ kişiyi dinledim. Darbelerin tamamını üst düzey devlet görevlileri yapmadılar mı? Ayak takımının darbe yaptığı nerede görülmüş?

O ‘itibarlı’ kişiler, oraya buraya silah bomba gömen, cinayet örgütleyen kişilerden ne kadar uzakta duruyorlar? Onları ‘vatansever’ olarak görmüyorlar mı? İbrahim Şahin’i cezasını yatmadan içerden çıkaran ‘itibarlı’ kişiler değil mi?

Neden acaba?

Yeraltından çıkan bu ülkenin yüzyıllık ‘devlet’ anlayışı değil mi?

Bunu değişmesi gerekmiyor mu?

Oral Çalışlar / Radikal, 13.1.2009

14.01.2009


Gömülen silâhların sırrı...

Türkiye güvenliğinin en üst noktasında görev yapmış saygın bir ismi anımsıyorum.

Abdullah Çatlı ve o grupta sayılabilecek kişilere “devlet tarafından özel ve gizli görevler verildiği, bazı hedef kişileri öldürmek dahil, eylemler yaptırıldıkları” yolunda iddialar üzerine konuşmuştuk.

Böyle abartıları yanlış buluyordu.

Şöyle diyordu:

Belki birkaç ufak tefek iş için kullanılmış olabilirler ya da işgüzarlık yapmışlardır.

Ciddi işler için özel yöntemler vardır.

Anlatayım...

Özel birliklerde görev yapan askerlerimiz ya da çavuşlar evlerine, köylerine dönerler.

Ancak onlarla irtibat kesilmez.

Gereğinde sessiz sedasız bir görev verilir.

O kişi “traktör parçası almak için İstanbul’a gidiyorum” diye ayrılır. Görevini yerine getirir ve çiftinin, çubuğunun başına döner.

Güvenilir insanlardır.

Kesinlikle konuşmazlar.

Bu söyledikleri ilginçti.

“Başıbozukları kullananlar sonunda kendilerini de, devleti de zor duruma düşürürler” demişti.

Ondan “özel harp” için dinlediklerimi de yansıtayım...

Askerliklerinde “özel harp” için ayrılanlar terhisten sonra ailelerinin yanlarına, köylerine, işlerine dönerler.

Fakat görevleri bellidir.

Türkiye topraklarının işgali halinde gayri nizami savaş için eğitilmişlerdir.

Onların kullanımına hazır tutulan toprak altına gömülü silah, araç gereç ve yeterince cephane vardır.

Her biri, kendisinin ulaşacağı bu tür gömünün yerini bilir.

Elbette sadece kendisi ve birlikte grup oluşturacağı arkadaşları için olan gömüyü...

Güneri Cıvaoğlu / Milliyet, 13.1.2009

14.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır