"Gerçekten" haber verir 16 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Ergenekon’da neler oluyor?

Son günlerde Ergenekon soruşturmasında bazı garipliklerin kendisini iyice hissettirmeye başladığı çıplak gözle de görülebilir hale gelmeye başladı. Dikkat edilecek olursa soruşturmadan söz ediyoruz. Açılan ve halen görülmekte olan davada bir sorun görünmüyor. Bu da Yargılama Heyeti’nin dava üzerinde yeterince hâkimiyet kurduğunu göstermektedir. Bir düzen içerisinde duruşmalar yapılmakta, eksik deliller bir taraftan toplanmaya devam edilmekte, mevcut delil durumuna göre tahliye edilmesi gerekenler mağduriyetlerine neden olunmamak için serbest bırakılarak yargılamaları tutuksuz sürdürülmekte, diğerleri ise tutuklu olarak yargılanmaktadır. Görüldüğü gibi Ergenekon davası artık diğer davaların görüldüğü şekilde bir sürece girmiş bulunmaktadır. Bu da hukuk adına sevindiricidir: Bununla beraber henüz davası açılmayan ancak kısa süre içerisinde iddianamesinin düzenlenebileceği Başsavcılık tarafından bildirilen soruşturmada ise önemli sorunlar yaşanmaktadır.

Ergenekon soruşturmasıyla ilgili güçlü bir karşı kampanya yapılmakta olduğu görülmektedir. Bir yandan mevcut soruşturma engellenmeye diğer yandan da yeni kişilerin soruşturmaya dahil edilmesinin önü kesilmeye çalışılıyor. Bu arada bilgi kirliliği yaratılarak kamuoyunun kafası karıştırılmaya ve soruşturmadan kuşku duyulması sağlanmaya gayret gösterilmektedir.

Baroların sorunlu misyonu

Bunun için de iyi bir organizasyon gerçekleştirildiği anlaşılmakta. Bu organizasyonda barolar devreye sokulmuştur. Ankara Barosu’nun çalışma alanına Hurşit Tolon, İstanbul Barosu’nun alanına da Levent Ersöz ve Arif Doğan dâhil edilmişlerdir. Dikkat edilecek olursa bunlar soruşturmanın kilit isimleridir. Her iki baro da Anayasa’nın ve yasaların çeşitli maddelerindeki insan haklarından, hukuk kurallarından bolca bahsetmişler ve adı geçen kişilerin Gülhane Askerî Hastanesi’ne sevkini istemişlerdir. Çünkü bu hastaneye sevkle beraber artık tahliyenin de peşinden geleceği bilinir hale gelmiştir.

İzmir Barosu da yayınladığı basın bildirisinde; “özellikle, geçen hafta ordunun en üst kademelerinde görev yapmış orgenerallere, YÖK eski başkanına, profesörlere ve hatta arama boyutuyla Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’na kadar uzanan ‘onuncu dalga’; kamuoyunda hayret ve korkuyla karşılanmıştır. Bu kapsamda, İzmir Barosu olarak soruşturmayı yürüten savcılar ve tutuklama kararının/tutukluluk halinin devamı kararını veren yargıçlar hakkında yaptığımız yakınma başvurusu hakkında, Adalet Bakanlığı’nın ‘İşleme Koymama Kararı’ aleyhine açtığımız dava, Ankara İdare Mahkemesi’nde görülmektedir” denilmiş, insan haklarından, masumiyet karinesinden söz edilmiştir.

Barolar ve Barolar Birliği, Anayasa’nın 135. maddesi uyarınca kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır. Başka bir ifade ile kamu tüzel kişilikleridir. Aynı maddeye göre de kuruluş amaçları; meslek ve meslek mensuplarını geliştirmek, aralarındaki ilişkiyi ve dayanışmayı geliştirmek, mesleki etkinliklerde bulunmak ve benzeri faaliyetlerdir.

Görüldüğü gibi; Barolar Birliği ve bir kısım barolar Anayasa’nın kendileri için çizdiği sınırların dışına çıkmışlar, yargı mekanizmasının suç işlediği iddiasıyla haklarında soruşturma açtığı kişileri savunur hale gelmişlerdir. Oysa savunma görevi yasalarla avukatlara verilmiştir. Avukatlar da bu görevlerini bir engelle karşılaşmadan yerine getirmektedirler.

Yargının ve avukatlık mesleğinin şimdi burada söz edemeyeceğimiz büyüklükte sorunları dururken bunlar üzerinde konuşulması yerine demokrasiyi ve hukuk devletini yıkmaya teşebbüs ettiği iddia edilenlere kurumsal destek verilmesi anlaşılabilir değildir.

Yukarıda bahsettiğimiz organizasyonun bir ayağında kurumsal olarak askerin de var olduğunu görüyoruz. Emir-komutanın dışında hareket edilemeyeceği nazara alındığında tutuklu emekli askerlerin GATA’ya sevklerinde ve oradan verilen raporlarda bilinçli davranıldığı sonucuna ulaşmak zor olmayacaktır. Gözaltına alınan veya tutuklanan emekli askerlerin ailelerine görevdeki komuta kadrosunun eşlerinin geçmiş olsun ziyaretleri kurumsal destek değildir de nedir?

Zaten askerden başka türlü bir davranış beklemek gerçekçi olur mu? Daha 27 Nisan muhtırasının üzerinden ne kadar zaman geçti ? Darbe yapmak, muhtıra vermek, bildiri yayınlamak bizde asker için vaka-yı adiyedendir. Yani olağandır, sıradandır, olması gerekendir. Genel kabul gören bir anlayıştır. Bu nedenle hükümeti devirmeye çalışanlar da zaten yanlış bir iş yapmıyorlar. Bu düşünceyledir ki, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca Genelkurmay Askerî Savcılığı’na görevsizlik kararıyla gönderilen Nokta dergisinde yayınlanan günlüklerdeki darbe girişimleri hakkında yıllardan beri hiçbir işlem yapılmamıştır.

Yine “Karargâh evleri”yle ilgili askerî savcılığın yaptığı veya yapar göründüğü soruşturmayı da ilgi ve hayretle izliyoruz. Muvazzaflar davetiyeyle savcılığa davet ediliyor, siviller göz altına alınıyor.

Bir defa bu olaylar ve olaylara ilişkin soruşturma Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesinde gösterilen demokratik rejimi yıkmaya dair “Anayasayı İhlâl” ve 312. maddesindeki hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik “Hükümete karşı suç” a ilişkindir. Bu fiiller, 1632 Sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 54. ve 353 Sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 9. maddesine giren suçlardan değildir. Bu nedenle gerek muvazzaf askerler, gerek emekliler ve gerekse siviller hakkında askeri savcılıkların yukarıda sözünü ettiğimiz suçlarla ilgili soruşturma yapma yetkisi söz konusu değildir. Askerî yargı makamları bu suçlarla ilgili gözaltı, tutuklama, yargılama gibi işlemleri gerçekleştiremezler.

Askerin siyasî alana yasa dışı müdahaleleri uzun zamandan beri süre gelmektedir. Geçmişte bu müdahaleler sıklıkla oldu, ortam bulunduğu zaman hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki bundan sonra da olacaktır. “Bundan sonra Türkiye’de darbe olmaz” sözü boş laftır ve yeni bir şehir efsanesidir.

Burada yasama organına ve hükümete bazı görevlerin düştüğünü ifade etmemiz gerekiyor. Askerî yargı ile sivil yargı arasındaki bu görev uyuşmazlıkları darbe ortamına zemin hazırlayan faktörlerden bir tanesidir. Askerî savcılıklar darbe girişimleriyle ilgili suçların kendileri tarafından soruşturulacağını kabul etmekte, sivil savcıların da bir takım nedenlerle bu tür suçların soruşturmasında kendilerini yetkili görmedikleri ve ellerini taşın altına sokmak istemedikleri görülmektedir. Sokanların da akıbetlerinin ne olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, darbe suçlarını da içerisine alan Türk Ceza Kanunu’nun “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar”la ilgili 302. ila 316. maddeleri arasındaki suçların soruşturulmasının sivil adli merciler tarafından yapılabilmesine dair açık bir yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır. Askerî Ceza ve Usul Kanunlarında ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinde yapılacak birkaç cümlelik yasal düzenlemelerle bu suçların soruşturulmasında görev tamamen sivil yargı mercilerine bırakılabilir ve bu şekilde askerî-sivil yargı tartışmalarına son verilebilir. Bu düzenleme acilen yapılarak demokrasiyi ortadan kaldırmayı amaçlayanların bir an önce yargılanmaları ve bundan sonra darbe girişiminde bulunacak olanların da bin defa düşünmeleri sağlanabilir.

Yargının Ergenekon’ a

müdahalesi

Ergenekon soruşturmasında yukarıda bahsettiğimiz organizasyonların dışında bizzat yargı içerisinden yapılan ve yapılabilecek olan teşebbüslere de dikkat çekmemiz gerekiyor. Bu nedenle Şener Eruygur’un eşinin konuşmasında geçen “12. ve 13. Ağır Ceza Mahkemeleri bizdenmiş” sözünün üzerinde hassasiyetle durmamız gerekiyor. Demek ki bu mahkemelerin hâkimleri daha önceki kararlarında ve kişisel yaşamlarında bazı çevrelerde bu inancı oluşturmuşlar. Hurşit Tolon’un bu konuşmada bahsi geçen mahkeme hâkimi tarafından, üstelik yargılama usulünde olmayan bir şekilde sanki beraat kararı veriyormuş gibi bir gerekçeyle ve bir kısım delilleri de tartışmak suretiyle tahliye kararı vermesi düşündürücüdür. Tahliye talebi bu mahkemenin nöbetçi olduğu güne mi denk getirilmiştir? Bunların doğru olabileceğini düşünmek istemiyoruz. Ancak ciddi kuşkuların ortaya çıktığı da bir gerçektir. Adalet Bakanlığı’nın bunları, gerektiği takdirde sonuçlarını Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önüne getirmesi gerekmektedir. Tabiî, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu derken de ayrıca düşünmek gerekiyor. Kurulun bugünkü yapısı, YARSAVın yasal olmayan faaliyetlerine göz yumması, bunun da ötesinde her türlü desteği vermesi, YARSAV yetkililerinin bir takım görevli ve emekli üst düzey askerlerle ilişkisi... Bütün bunlar dikkate alındığında gözleri kurula çevirmektedir. Kurulun özel yetkili mahkemelere yapacağı hâkim ve savcı atamaları dikkatle izlenmelidir. Hakim, savcı ve yüksek yargıya üye atamalarında hukuksal kriterler yerine ideolojiyi esas alan bir kurulun tasarruflarının kamuoyu tarafından izlenmesi elbette bir gerekliliktir. Ancak, Barolar Birliği ile yukarıda isimleri geçen bazı baroların böyle bir duyarlılık içerisinde bulunmadıklarını söylemekte bir zorluk çekmediğimiz de açıktır. Gerçekten de ülkede bir kırılma noktasının üzerinde bulunuyoruz. Türkiye’yi demokrasi dışı bir eksene taşıma gayretini uzun bir zamandan beri sürdüren asker merkezli ve sivil destekli bir oluşumun varlığı artık iyice belirginleşmiştir. Bu durum zaten biliniyordu, ancak delillendirilmesinde ve soruşturulmasında sorunlar yaşanıyordu. Darbe girişimlerinin mağduru veya muhatabı sadece AK Parti hükümeti değildir. Geçmişteki birçok hükümet dinî duyarlılıkları nedeniyle darbe veya muhtıraya maruz kalmamıştır. Askere doğrudan söyleyemediklerini el-kol işaretiyle anlatmaya çalışan eski başbakan halen bu parlamentonun içerisindedir.

Ergenekon soruşturması bir Fenerbahçe-Galatasaray derbisi veya ideolojik bir çatışma alanı da değildir. Bu itibarla taraftar sıfatına girilmemelidir. Yapılan sadece Türk Ceza Kanunu’ndaki bazı ciddi suçları düzenleyen normların bazı asker ve sivil kişiler tarafından ihlal edildiği iddiasının araştırılmasından ibarettir. Bu soruşturma elbette diğer sıradan soruşturmalardan farklıdır. Soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yapılıp sonuçlandırılması demokrasinin geleceğini belirleyecektir. Bu soruşturmadan ya demokrasiyi ileriye götürmüş olarak çıkacağız ya da bocalama dönemiyle bir süre daha vakit geçireceğiz. Ancak her halükarda demokrasiyi yok etmeye çalışanlar artık eskisi kadar rahat ve pervasız olamayacaktır.

(Emekli Yargıtay Cumhuriyet Savcısı

Taraf, 15.2.2009

Ahmet Gündel

16.02.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır