"Gerçekten" haber verir 05 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır. Bazan da sevdiğiniz birşey sizin için şer olur. Allah herşeyi bilir, siz bilmezsiniz.

Bakara Sûresi: 216

05.03.2009


Korkmayınız, Risâle-i Nur yasak olmaz!

Acaba, bu dünyada yaşamak isteyenler; böyle, hayat-ı dünyeviyenin lezzetini, hem çalışmaya şevki, hem hadsiz musîbetlerine karşı dayanmaya medar kuvve-i maneviyesini temin eden ve îtiraz kabul etmeyen deliller ile ispat edilen îman-ı tahkîkînin derslerine yasak denecek bir kanunun vücudunu kabul ederler mi ve öyle bir kanun olabilir mi?

Eğer, idare-i millet ve asayiş-i memleketin hakîkî esaslarını bilmeyen bir cahil hamiyetfüruş dese: “Senin risâlelerin, asayişi bozanlara ve idareyi karıştıranlara bir medar olabilir cihetiyle ve sen dahi ihtiyatsızlık edip idare-i hazıraya îtiraz etsen, risalelerin kuvvetiyle bir gaile açmak ihtimaliyle sana ilişiyoruz. “

Elcevap: Risâle-i Nur’ dan ders alan, elbette çok masumların kanını ve hukûkunu zayi eden fitnelere girmez ve bilhassa, tecrübeleriyle, mükerreren akîm ve zararlı kalan fitnelere hiçbir cihetle yanaşmaz. Ve bu on senedeki on fitnelere, Risâle-i Nur’un şakirtlerinin ondan birisi, belki asla hiçbirisi karışmadığı gösterir ki; risâleler bu fitnelere zıt ve asayişi temine medardırlar. Acaba, idarece ve asayişi muhafazaca, bin îmanlı adam mı, yoksa on dinsiz serseri mi daha kolaydır? Evet, îman, güzel seciyeler vermekle hem merhamet hissini, hem zarar vermekten sakınmak meylini verir.

Tarihçe-i Hayat, s. 205

***

Ey hapis musibetinde benim yeni kardeşlerim, sizler, benimle beraber gelen eski kardeşlerim gibi Risâle-i Nur’u görmemişsiniz. Ben onları ve onlar gibi binler şakirtleri şahit göstererek derim ve ispat ederim ve ispat etmişim ki:

O büyük dâvâyı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o dâvânın kazancının vesikası ve senedi ve beratı olan iman-ı tahkikîyi eline veren ve Kur’ân-ı Hakîmın mu’cize-i mâneviyesinden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dâvâ vekili bulunan Risale-i Nur’dur. Bu on sekiz senedir benim düşmanlarım ve zındıklar ve maddiyyunlar, aleyhimde gayet gaddarâne desiselerle hükümetin bazı erkânlarını iğfal ederek bizi imha için bu defa gibi eskide dahi hapislere, zindanlara soktukları halde, Risale-i Nur’un çelik kalesinde yüz otuz parça cihazatından ancak iki-üç parçasına ilişebilmişler. Demek avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter.

Hem korkmayınız, Risale-i Nur yasak olmaz. Hükümet-i Cumhuriyenin mebusları ve erkânlarının ellerinde mühim risaleleri, iki, üçü müstesna olarak serbest geziyorlardı. İnşaallah, bir zaman hapishaneleri tam bir ıslahhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nurları mahpuslara, ekmek ve ilâç gibi tevzi edecekler.

Şuâlar, s. 185

hayat-ı dünyeviye: Dünya hayatı.

îman-ı tahkîkî: İnandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz îmân, şuurlu ve tahkiki îmân.

asayiş-i memleket: Memleketin âsâyiş ve güvenliği.

hamiyetfüruş: Gayretkeş, hamiyetli görünmeye çalışan, hamiyet iddiasında olan.

medar: Sebep, vâsıta, vesîle. Yörünge.

idare-i hazıra: Şu andaki idâre.

gaile: Dert, sıkıntı, baş belâsı.

mükerreren: Tekrarlayarak, defalarca.

şakirt: Talebe.

seciye: Huy, karakter, güzel ahlâk.

mu’cize-i mâneviye: Mânevî mu’cize. Mânâ bakımından mu’cize.

neş’et: Çıkma, doğma, meydana gelme, kaynaklanma.

zındık: Dinsiz, âhirete inanmayan.

maddiyyun: Maddeye tapan, herşeyi maddede gören; Allah`ı inkâr edenler; maddeciler, materyalistler.

gaddarâne: Zâlimcesine, hiddet ederek.

desise: Gizli hile, oyun, aldatmaca hareketler.

erkân: Rükünler, esaslar.

iğfal: Kandırma, aldatma, gaflette bırakma.

mebus: Seçilen, gönderilen, milletvekili.

ıslahhane: Islah evi, terbiye yeri.

tevzî: Dağıtma.

Bediuzzaman Said Nursi

05.03.2009


Vicdan ve insaniyet

Çaresizliklerin hükmettiği, kalplerin ve vicdanların sustuğu bir dünyada yaşıyoruz.

Akıl ve hikmet yerine garaz ve husûmetin rağbet gördüğü bir yerküre tablosu var karşımızda.

Hak yerine (hevesle malûl) hisler rağbet gördüğü için küresel savaşlar, krizler ve sarsıntılar mahallemizde eksik olmuyor.

Beşeriyet, heva ile hüda arasında sıkışmış olan ruhunu kaybetmek üzere.

Konuştuğumuz şeylere bakın; küresel kriz, Gazze katliâmı, Irak savaşı, Afganistan…

Ergenekon, JİTEM, bombalar, muhtıralar …

Yerküreyi tehdit eden bu derin çöküntü ve beşerî travma neden kaynaklanıyor acaba?

Neden güzel şeyler konuşmuyoruz?

Yüksek bir istidada malik ve kemal mertebede bir fıtratta yaratılan insan nasıl oluyor da bu derece kan ve kin kusabiliyor? Fıtratlarımız neden bu derece savruldu?

Yıllardır Irak ve Afganistan’da devam eden ve milyonlarca masum insanın hayatını heder eden trajedilere bakın!

Yine yakın zamanda Gazze’de yaşanan tüyler ürpertici drama bakın; zulme maruz kalan masum çocuklar, kadınlar, yaşlılar…

Bütün bu vahşetlerin müsebbibi ne yazık ki insanın kendisi.

Peki emanet-i kübrâ rütbesi ve hilâfet-i zemin vazifesi ile diğer bütün varlıklardan imtiyazlı bir şekilde yaratılan bu değerli varlık/insan neden zulüm ve vahşetle bu derece boyanabiliyor?

Bakara Sûresi 30. âyet şöyle der: “Düşün o zaman ki, Rabbin melâikeye hitaben, ‘Ben yerde bir halife yaratacağım’ dedi. Melâike de ‘Yerde fesat yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın? Hâlbuki biz hamdinle Seni tesbih ve takdis ediyoruz’ dediler. Rabbin de ‘Sizin bilmediğinizi ben biliyorum’ diye onlara cevap verdi.”

İşte yukarıdaki soruların cevabı, Rabbimizin bilip melâikenin bilmediği o esrarlı “şey”de saklı.

O sırlı şey, beşerin şer ve fesadına karşılık onda emanet olarak bırakılan âli fıtrat ve yüksek istidattır.

Çekirdek halinde insanın mahiyetine zer’ edilen (ekilen) istidat ve kabiliyetler, Kur’ân ve iman hakikatları ile sümbüllenmesi gerekirken, şeytan, nefis ve hevanın telkini ile şer ve fesada savrulabiliyor.

Çünkü fıtrata had konulmamıştır. İnsanın şeheviye, gadabiye ve akliye kuvvelerine yaratılışta hudut tayin edilmemiştir. İnsan kendi iradesi ile bu duygularını vahyin tayin ettiği çerçevenin dışına taşırabiliyor. Bu alan, iffet, şecaat ve hikmet vasatının dışındaki ifrat ve tefrit sarkaçlarıdır.

İşte istibdat, zulüm ve tahakkümler bu gadabiye kuvvenin olması gereken noktanın (şecaat) dışına sapmasıdır.

Eğer herhangi bir İsrail Başbakanı veya askeri, Filistinli bir masum bebeği katlederken vicdanı titremiyorsa demek ki yüce yaratıcının bıraktığı emanete sahip çıkamamıştır!

Maddî menfaatler uğruna Irak, Afganistan ve diğer coğrafyalarda insanlar katledilebiliyorsa, demek ki emanet-i kübra rütbesinden dikey bir iniş ve sukût var!

Ve eğer birileri kendi saltanatlarının devamı uğruna Balkan komitacılarını aratmayacak derecede bomba, cinayet, tedhiş ve korku ile memleketin masum ve dindar insanlarının hukukunu payimâl etmişse demek ki fıtratta bir sapma ve kayma var!

Emanete ihanetin, rütbeye saygısızlığın ve fıtratın sesini dinlememenin cezası muhakkak çok şiddetli olacaktır...

Hakikaten Cenâb-ı Hak insanı bütün isimlerinin tecellisine mazhar olabilecek bir donanımda yaratmıştır. Yani esma-i İlahiye ona talim edilmiştir. İnsana düşen bunun gereğini yerine getirerek çekirdek halindeki bu talimi derinleştirmektir. Böylece insan, istidatlarını ilim yolu ile inkişaf ettirerek melâikenin üstünde bir makama çıkabilir.

Meselâ bu istidatlardan birisi olan “vicdan”, mevcudatı ihata edebilecek bir mahiyette ve eşyanın hakikatlerine nüfûz edebilecek bir kabiliyettedir. Bediüzzaman Hazretleri vicdan ile ilgili der ki: “Beşer zahir ve bâtın havâs ve duygularıyla, bilhassa derinliğine nihayet olmayan vicdanıyla kâinatı ihata etmiş bir kabiliyettedir” (İşârâtü’l-İ’câz, s. 423)

Vicdanın ilmî analizini yaparken de şunları söyler: “Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan ‘irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye’ her birinin bir gayetü’l-gâyâtı var: İradenin ibadetullahtır; zihnin marifetullahtır, hissin muhabbetullahtır, lâtifenin müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat, şunları hem tenmiye, hem tehzib, hem bu gayetü’l-gayata sevk eder.” (Hutbe-i Şamiye, 114-115)

İnsan, iradesini ibadetten tarafa kullanmadıkça, zihnini irfanla donatmadıkça, hislerini İlâhî muhabbetle renklendirmedikçe ve lâtifelerini İlâhî sanatlara şahit yapmadıkça özünü bulamaz.

Bunların tamamını yapan ancak gerçek insaniyeti yakalar.

Bunu yapmanın tek yolu fıtrat dini olan doğru İslâmiyeti yaşamaktır.

Üstad Bediüzzaman’ın ifadesi ile büyük ve gerçek insaniyet, İslâmiyettir.

İslâmiyet vicdanlarda hükmettikçe imanlı faziletler ortaya çıkar, bu da zulüm ve istibdadın bütün kapılarını kapatır.

İstikbalde İslâmiyet hükmedeceğine göre yarınımızdan ümitliyiz: “Asıl insaniyet-i kübra olan İslâmiyet, sema-i müstakbelde ve Asya’nın cinânı üzerinde bulutsuz güneş gibi pertev-efşan olacaktır.” (Muhâkemât, s. 58.)

İBRAHİM KAYGUSUZ

05.03.2009


Hayat sizlerle güzel

“Ahbapla beraber iğne deliği bir meydan kadar geniş” olduğuna göre, biz de haddimizi tecavüz edip huzurunuza yani “meydan”a çıktık bir kere; ahbapla yani dostlarla beraber oluruz diye, duânızı umarak…

Kimi insan posta hayran, kimisi de dosta meftûn.

Dışı post, içi dost olanlara; olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olanlara fedâ olsun bu canlar.

Kahveyi bahane edip “dost” arar ya insanlar! İşte o dostlarla, arkadaşlarla, ahbaplarla edilen sohbetler ruha inşirah verir.

Yâr-ı Bâkî, dünyada, toplum hayatında; hâlleşecekleri, dertleşecekleri, keyifle sohbet edecekleri “dostlar” halk eylemiş insana.

Dünyadaki sâir hayat, sana yoldaştır elbet. Onlarla ünsiyet etmek, muâvenet etmek, buranın ahvâlindendir. Dünya memleketinin düzeni böyle.

Cemiyet hayatı içinde iş arkadaşı, yol arkadaşı, hâl arkadaşı, asker arkadaşı, hacı arkadaşı ve sair birçok dostluklar, arkadaşlıklar tesis edilir.

Biz de, köşemizi “DOSTHÂNE” ettik, dosta meclis olsun diye.

Cümlenize yâr dedik, yâren olduk biz, bize.

Allah, sizleri bize, bizleri de sizlere “dost” eylemiş, kardeş eylemiş, sırdaş eylemiş, nurdaş eylemiş.

Ne gam…

Hamd olsun Hâlıkımıza.

Teşebbüs, diğer bir deyimle başlamak, “Başarının yarısıdır” derler. Bunun için başladık, niyet ettik böylece; Cenâb-ı Hakk’ın tevfikine sığındık.

“Köşe”de yazmakla ringe çıkmak arasında pek fark olmasa gerek.

Kimi atar, kimi tutar yazarı; darp edilmek şifâdır!

Merhum dedem, memleketimiz Aksaray’ın ileri gelenlerinden ve şehir merkezindeki Kurşunlu Camii’nin bânisi Hasan Hoca:

“Oğlum! Kürsüye çıkıp ‘Pancarın okkası on para’ demek önemli bir maharettir” dermiş.

Öyle ya! Ortaya çıkmak, birilerine bir şeyler söylemek var işin içinde.

Yazmak kürsüye çıkmak değilse de, kürsüdekiler de dahil insanların huzuruna çıkmak, hatta onların gönlüne çıkmak değil mi?

Yazmak, bu zamanda önemli bir tamir ve inşa yükünün ve sorumluluğunun altına girmek değil mi?

Yazmak, düşüncenizi arz ederken kârinin, yani okuyanın da düşüncesini düşünmek değil midir?

“Hayatın içinden” konularla yazılar arz etmek üzere “Tevekkeltü alellah” dedik, dayandık Yaratana.

Bildiğimizi sunacağız, bilmediğimizi soracağız; sizlerle göz göze olmasak da gönül gönüle olacağız inşaallah.

Kusurlarımıza müsamaha nazarıyla bakacağınızdan emin, huzurunuza çıkma cüretimizden de mahcup, haftalık yazılarımıza başlıyoruz burada.

Kırlangıç misâli, zorlukların kiminin altından, kiminin de üstünden geçeceğiz birlikte; eman verirse Mevlâm.

Sürç ü lisan eder isek affola…

Not: Perşembe günleri DOSTHANE’de beraber olabilme dileğiyle...

ALİ RIZA AYDIN

05.03.2009


İnsanlığın hür sesi, mutluluk güftesi

Cesaretle, ciddiyetle,

Hak’tan gelen hidayetle,

Sabır, azim has niyetle,

Doğruluğun peşindeyiz.

Ne bol para, ne mal için,

Ne süslü bir ikbal için,

40 yıl oldu her an için,

Azimliyiz ve zindeyiz.

Bir gerçeğe gönül verdik,

Çok zorluğa göğüs gerdik,

Umduğumuz yere vardık,

Şimdi mutlu bir gündeyiz.

Karamsarlık uzak bizden,

Yürüyoruz doğru izden,

Umut yüklü bir denizden,

Çıktık, iman yolundayız.

Yeni neslin gür sesiyiz,

İnsanlığın hür sesiyiz,

Bir mutluluk güftesiyiz,

Her an birlik halindeyiz.

Çok hediye kitabın var,

Her kesime hitabın var,

Haz veren bir 'tab'ın var,

Gülün gonca dalındayız.

İBRAHİM HALİL ALKAYIŞ / Adıyam

05.03.2009


Öğrencilere 823 milyon TL burs verildi

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla, belediyelerin öğrencilere doğrudan doğruya burs vermesi yasaklanırken, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, ülke genelinde belediyelerin toplam 540 bin 398 öğrenciye burs verdiğini açıkladı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, MHP Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, belediyelerin öğrencilere verdiği bursla ilgili soru önergesini cevapladı. Atalay soruya, “Ülkemiz genelinde yapılan araştırma sonucunda illerden alınan bilgilere göre, belediyelerimizce 540 bin 398 öğrenciye, 823 milyon 187 bin 242 TL burs verilmiştir” karşılığını verdi. Ankara / aa

05.03.2009


6 bin 500 öğretmen atanacak

MİLLİ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, çeşitli açılışlara katılmak için geldiği Balıkesir’de, atama bekleyen öğretmenlere müjde verdi. Balıkesir Valiliği’ni ziyaret eden Çelik, gazetecilerin soruları üzerine, kısa süre içerisinde İzmir, Antalya, Ankara, Muğla, Nevşehir, Niğde, Bartın, Karabük, Uşak ve Mersin’in dışındaki illere 6 bin 500 öğretmenin atanacağını açıkladı. Bakan Çelik, atamalar için başvuruların 5 Mart’ta başlayacağını, atamaların da 19 Mart’ta da gerçekleştirileceğini söyledi. Balıkkesir / aa

05.03.2009


Tv görüntüleri içki içmeyi teşvik ediyor

TELEVİZYONDAKİ filmlerde ve reklamlarda içki içildiği gören insanların, TV izlerken alkole yönelme ihtimallerinin arttığı belirlendi. Hollanda’daki Radbound Üniversitesinden bir grup bilim adamının araştırmasında, 80 gencin televizyon seyrederkenki davranışları izlendi. Araştırmacılar, televizyonda içki içen birçok insan manzarası görenlerin, görmeyenlere oranla iki kat fazla alkol tükettiği belirlendi. Araştırma Başkanı Rutger Engels, “Araştırmamız, filmlerde ve reklamlardaki alkol görüntülerinin, insanların davranışlarını ve toplumda içki içilmesiyle ilgili normları etkilemekle kalmadığını, aynı zamanda insanların canlarının çekmesi ve sonucunda da içmelerini teşvik ettiğini” söyledi. Ankara / aa

05.03.2009


Doğal afetler dakika dakika izlenecek

AFET Bilgi Sistemi ile artık vatandaş deprem, sel, çığ gibi doğa olaylarının nerede, nasıl ve ne sıklıkla olduğunu internet aracılığı ile dakika dakika takip edebilecek. Mayıs ayında devreye girecek olan sistemin özellikle ev almak veya kiralamak isteyen vatandaşlar tarafından ilgiyle karşılanması bekleniyor. İrili ufaklı tüm yerleşim yerlerindeki doğal afetler ile ilgili verilerin internetten adım adım takip edilebilmesini sağlayacak olan sistem yakında hizmete giriyor.

05.03.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla