"Gerçekten" haber verir 04 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Kürt ve Ermeni düşmanlığı çıkmaz sokaktır!

Siyaseti izlerken genellikle iyimserimdir. Geleceğin Türkiye’sini iyi şeyler beklediğine inanırım.

Ama bazen bu ülkede siyaset insanı fazlasıyla yoruyor, hatta umutsuzluğa düşürdüğü oluyor.

İnsanın bu halleri, hayal kırıklıkları belki de ‘filmin sonu’nu görebileceğine dair nafile bir beklentiden kaynaklanıyor.

Siyasette ‘filmin sonu’ yok ki.

Özlediğin dünya bir ütopya olarak kalmaya edecek çünkü...

Hızla akıp giden siyasi zamanın peşinde koştururken, bu gerçek daha iyi anlaşılıyor ama insana da koyuyor.

Kimi zaman o duygu gelip insanı sarıp sarmalıyor. Öylesine bir his ki, dönüp dolaşıp hep aynı şeyleri yazıyor olmanın usanç verici zihniyet dünyasına çekiliyor, kapanıyor insan.

Neyse...

Cemil Çiçek.

Erdoğan hükümetinin sözcüsü, aynı zamanda Başbakan Yardımcısı. Üstelik ‘insan hakları’ndan sorumlu...

Seçim sonuçlarını değerlendirirken Enis Berberoğlu’na demiş ki:

“Türkiye’nin belirli bir bölgesinde DTP’den başka parti kalmadı. Iğdır’ı da aldılar, yani Ermenistan sınırındalar...”

Bu nasıl bir zihniyettir?

Üstelik Başbakan yardımcısı. Üstelik ‘insan hakları’ndan sorumlu. Üstelik hükümet sözcüsü.

Sanki DTP’liler düşman...

Sanki Ermenistan düşman...

Ve DTP’liler, Türkiye’nin belli bir bölgesini oyla zaptetmişler, gidip Ermenistan sınırına da dayanmışlar...

Bunun neresi düzeltilir ki?

Peki ama şaşılacak ne var?

Aynı Cemil Çiçek değil miydi, bir üniversite çatısı altında düzenlenen Ermeni Konferansı için “Türkiye sırtından bıçaklanıyor” diyen?

Aynı Cemil Çiçek değil miydi, ifade özgürlüğünün kolunu kanadını kıran ve Hrant Dink cinayetine açılan yollara taş döşeyen o meşhur 301. madde savunucusu?

Eee, o zaman?..

Türkiye’nin Kürt sorunu, Ermeni meselesi varsa, Cemil Çiçek’in bu sözlerinde kendini bulan zihniyet var olduğu içindir.

Bu zihniyettir, Türkiye’de PKK’yı sahneye çıkartan... Bu zihniyettir, Türkiye’yi maddi ve manevi bakımdan yıllardır kanatan... Bu zihniyettir, Kürt milliyetçiliği ile DTP’nin bu kadar güçlenmesine yol açan...

Hâlâ anlamıyor musunuz?

Bunca yıldır çekilen acılardan daha hâlâ bu dersi çıkaramadınız mı?

Devlet bu ülkede ‘Kürt realitesi’ni inkar ettiği içindir ki, devlet bu ülkede Kürtlüğü cezalandırdığı içindir ki, devlet bu ülkede Kürt sorununu sadece bir güvenlik ve yoksulluk sorunu olarak gördüğü içindir ki, devlet bu ülkede bu sorunu özünde ‘sopa’yla çözebileceğini sandığı içindir ki, bu ülkede PKK da yok olmadı, bu ülkede DTP’nin Kürt oylarındaki payı da gitgide büyüdü.

Ve son yıllarda Başbakan Erdoğan, devlete de hakim bu ‘Cemil Çiçek zihniyeti’ne fazla yanaştığı ve milliyetçi sulara açıldığı içindir ki, 2007’de aldığı ‘Kürt oyları’nı 2009’da kaybetmeye başladı.

İnsan haklarından sorumlu Başbakan Yardımcısı ve sözcüsü Cemil Çiçek olan bir hükümetin partisine Kürtler nasıl bakabilir ki?..

Bu soruyu iyi düşünmek lazım.

Başbakan Erdoğan eğer önümüzdeki dönemde PKK’yı dağdan indirip silahtan arındırmayı istiyorsa... Erdoğan eğer önümüzdeki yakın dönemde Ermenistan’la ilişkileri normalleştirmeyi amaçlıyorsa...

O zaman ‘Cemil Çiçek zihniyeti’ni hem partisinde, hem devletin içinde etkisiz kılacak kapıları aralamalıdır.

Yoksa her şey lafta kalır.

Son söz:

Kürt ve Ermeni düşmanlığı çıkmaz sokaktır; demokrasi ve hukuk devleti iddiasını taşıyan bir ülkeye de, bir partiye de yakışmaz.

Milliyet, 3 Nisan 2009

Hasan Cemal

04.04.2009


Sicil bozuk, kazaya kim inanır?

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun Kocatepe Camii’ndeki cenaze törenindeydik. İnanılmaz bir kalabalık, gözyaşları ve dualarla Muhsin başkanı son yolculuğuna uğurluyordu.

(...)

Kaza yerine ulaşıldı ama geride cevapsız sorular kaldı.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun geçmişi, derin repertuarı, Refahyol hükümetinin oluşumundaki rolü, Ergenekon’a mesafesi, ölümden döndüğü 17 ayrı kaza, Maraş yolculuğundan iki gün önce dizüstü bilgisayarının çalınması ve uluslar arası aktörleri tedirgin eden kritik siyasi mesajları, kazadaki skandal görüntülere eklemlendiğinde zihinler iyice karıştı.

Hele yakın tarihin kaza süsü verilerek işlenmiş cinayetleri hatırlanınca, daha inandırıcı cevaplara ulaşma ihtiyacı kaçınılmaz oldu.

AK Parti ve CHP’nin bu konudaki araştırma önergesi önümüzdeki hafta mecliste ele alınıyor. Yüksek ihtimalle tüm partilerin katılımıyla mecliste komisyon kurulacak.

Hükümet de araştırmaya gerekli olan her türlü desteği veriyor. İçişleri Bakanlığı, partinin talebi üzerine yeni bir inceleme için olay yerindeki enkazın korunmasına yönelik talebini yerine getirdi. BBP, bir de ABD ve Almanya’dan davet ettiği uzmanların enkazda inceleme yapmasını istiyor.

Yabancı uzmanların veya Meclis’te kurulacak araştırma komisyonunun yapacağı araştırmalarda cevabı aranacak iki kritik soru var: 1-Helikopter düşürülmüş olabilir mi? 2-Taşıma esnasında ve kaza sonrası ihmal var mı?

Kamuoyu, tatmin edici cevaplar bekliyor. Alperenlere düşen görev ise metanetle gelişmeleri yakından izlemek, ellerinde araştırmaya katkı sağlayacak bilgi varsa yetkililerle paylaşmak ve kaos simsarlarının oyunlarına gelmemektir.

Şüpheli ölümler

Yukarıda kısaca değindim, Yazıcıoğlu’nun ölümüne ilişkin suikast şüphesini doğuran bir önemli neden, Türkiye’nin bozuk sicilidir.

17 Şubat 1992: Star TV’nin Yayın Koordinatörü Yekta Okur, Merter’den Mecidiyeköy’e giderken Unkapanı köprüsü üzerinde trafik kayıtlarına göre kaza sonucu öldü. Bir tanık aracın 34 F 1100 plakalı kamyon tarafından sıkıştırıldığını söyledi. Plaka araştırıldı, yıllar önce hurdaya çıkarılmış 1970 İnter marka bir kamyona ait çıktı.

5 Şubat 1993: Adnan Kahveci, şüpheli kaza sonucu hayatını kaybetti. Milliyet Gazetesi ölüm haberini ‘Mucize formülüyle öldü’ manşetiyle verdi. Çünkü ölümünden birkaç gün önce Milliyet’e ziyaret eden Kahveci şöyle demişti: ‘Bu formülü açıklayamam ANAP Genel Başkanlığı için en büyük kozum.’

3 Kasım 1996: Susurluk skandalı patladı. Erol Mütercimler, Aydınlık Dergisi’ne verdiği röportajda, ‘O kamyon o Mercedes’e çarpmasaydı asla İstanbul’a varamazdı’ dedi. Abdullah Çatlı’nın tüm sırlarını kaydettiği günlüğün de olduğu çanta hala kayıp. Haluk Kırcı, ‘O çanta bulunmadan Susurluk çözülemez’ dedi.

29 Ağustos 1997: Emekli MİT görevlisi Ertuğrul Berkman, Susurluk Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar’a sık sık gidip gelmeye başladıktan hemen sonra Eskişehir-Bozhöyük arasındaki bir kazada hayatını kaybetti. Sağlar, Berkman’ın ölümünü şüpheli bulduğunu açıkladı.

9 Aralık 1997: Susurluk Komisyonu’nda çalışan, hakkında ‘MİT mensubu’ iddiaları çıkınca ayrılan emekli hakim Akman Akyürek, İstanbul’da aracını bir kamyonun sıkıştırması sonucu öldü. Kaza esnasında aracın hava yastıkları açılmadı. Baba Aziz Akyürek’in yorumu şöyle oldu: ‘Kazada kasıt var.’

Kasım 1998: Susurluk Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar’ın aracı Ankara Gölbaşı’nda bir kamyon tarafından sıkıştırıldı. Şarampole yuvarlanan Sağlar, ölümden döndü. Aracın ön sol lastik bijonlarının bağlı olduğu metal disk koptu. Bilirkişi raporunda bu durum metal yorgunluğuna bağlandı. Firma ise ‘Bu durum beş binde bir ihtimaldir’ dedi.

6 Kasım 1999: Adı sıkça JİTEM’in kurucuları arasında geçen ve çevresinde ‘Yedi Bela’ lakabıyla bilinen emekli Tuğgeneral İsmet Yediyıldız, Trabzon’da geçirdiği trafik kazası sonucu öldü.

21 Kasım 1999: Susurluk’un arkasında P2 Mason locasının olduğunu sıkça vurgulayan Susurluk Komisyonu Üyesi Bedri İncetahtacı, Esenboğa havalimanına giderken şüpheli trafik kazası sonucu öldü.

27 Mart 2004: Şimdi Ergenekon şüphelisi olan İbrahim Şahin, Susurluk davasında yargılanırken hakime ‘konuşacağım’ dediği gün kaza geçirdi, doktor raporuna göre hafızasını kaybetti, Cumhurbaşkanı Sezer’in affına mazhar oldu.

1 Temmuz 2001: Adı Telekulak skandalında geçen özel elektronik firma sahibi Cengiz Çelik, operasyondan kurtulmak için gittiği ABD’de Hürriyet’e konuştu: ‘Ağabeylerimin canı yanmasın diye dönmüyorum.’ Rahşan Affı’ndan yararlanıp yurda döndüğü gün Muğla yakınlarında trafik kazasında öldü.

29 Mayıs 2003: Abdullah Çatlı’nın ortaklarından olduğu iddia edilen ve Ülkücü camianın önemli isimlerinden Efraim Barut, MHP’li eski milletvekili Mehmet Irmak’ın cenaze törenine katılmak üzere İstanbul’dan Ankara’ya doğru yola çıktı, Gebze yakınlarında bir kamyondan araca düşen torba yüzünden kaza geçirip öldü.

2 Eylül 2003: Olay Vali Recep Yazıcıoğlu, Ankara Temelli yakınlarında şüpheli trafik kazasında hayatını kaybetti.

16 Temmuz 2004: Askeri amaçlı yeni kripto cihazını deneyen TÜBİTAK uzmanlarından M. Ercan Kuruoğlu, Gelibolu yakınlarında geçirdiği şüpheli kazada can verdi. Yanında hayatını kaybeden Yücel Kenter yüzbaşı rütbesinde subaydı.

Bunun gibi çok örnek var. Ama hiç birinin üzerine ciddiyetle gidilmedi. İddialar hep karanlıkta kaldı. O nedenle, kamuoyu, kritik isimlerin kaza sonucu öldüğüne hiç inanmadı. Umarım, bu olay, ilk olur, Ergenekon’da olduğu gibi tüm iddiaların üzerine ciddiyetle gidilir.

Star, 3 Nisan 2009

Şamil Tayyar

04.04.2009


G20 protestocuları “Para batıranları bizim kesemizden kurtarmayın” diyor

Başta Londra ve Paris olmak üzere, Avrupa’da birçok şehirde G20 toplantıları nedeniyle sokak gösterileri yapıldı.

Göstericilerin hedefi G20 toplantısı değil. Toplantıya katılan ülkelerin uyguladıkları politikalar. Ülkeler krizden çıkmak arayışında “paket üzerine paket” açıklıyor. Her paketin bir faturası var. Bugüne kadar açıklanan paket toplamının 2 trilyon dolar olduğu, bu rakamın artacağı belli oldu.

Paketlerin bir özelliği var. Hiçbir devletin kasasında “gerçek para” mevcut değil. Dağıtılan imkânlar “gelecekte karşılığı toplanacak-sanal para”. Devlet ileride bu sanal paranın karşılığını borçlanarak bulacak, faizini halka ödetecek. Veya vergi olarak halktan toplayacak.

Açık anlatımıyla, paketlerin faturasını halk ödeyecek... Sokaklara dökülenler diyor ki, “Para batıranlar cezalandırılacak yerde ödüllendiriliyor. Paranın batmasında suçu olmayan halk bundan sonra vergi vererek bu faturayı ödeyecek. Bu politikalar yanlıştır.”

Hem haklılar, hem haksız

Protestocular hem haklılar, hem haksızlar. Haksızlar. Çünkü şimdilik önceliği olan konu şöyle veya böyle krizin sona erdirilmesi. Çünkü kriz devam ederse, bundan, zengini kadar fakiri de, işi olan kadar olmayanı da zarar görecek. Haklılar. Çünkü krizden bir an önce çıkma arayışında yanlış politikalarla gereksiz yerlere para akıtılıyor. Fatura gereksiz şekilde büyütülüyor. Bu faturayı sonunda halk ödeyecek.

Örnek: ABD ve Avrupa’da bankalar sanal kâğıtlara para bağladılar. Halkın tasarruflarını ona buna saçtılar. Bu nedenle bankalar çöküyor. Devletler “Aman bankalar çökmesin...” diyerek bankaların kasasını dolduruyor. Kasalara konulan imkânları halk faiz ve vergi olarak ödeyecek. Bankalara sanal kâğıtlar satarak halkın tasarruflarını ceplerine aktaranlara, bu işlere aracılık edenlere hiçbir şey olmayacak. Onlar yaptıklarıyla kalacak.

Biz buna benzer bir filmi 2001 yılında gördük. Bankaların kasalarındaki paralar değişik şekilde başkalarının cebine girdi. Devlet, bankaların boşalan kasalarını bono satarak doldurdu. Bu bonoların faizini Türk halkı vergi ödeyerek karşılamaya devam ediyor...

Aynı çarpıklıklar var

Gelelim son krize. Bu son kriz başladığından bu yana Türkiye’de hükümet 5 paket açıkladı. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ekren’in verdiği rakamlara göre, bu 5 paketin faturası 40 milyar TL’ye ulaştı.

Bir gerçek var. Hükümet iyi niyetle, ekonominin düze çıkarılması arayışında paketler oluşturuyor, uyguluyor. Bu paketlerde yer alan uygulamalar yararlı olursa, olumlu rüzgârlar ülke halkının tamamını rahatlatacak. Üretim, istihdam, gelir artacak... Ama bu paketlerden yararlananlar ve yararlanacaklar ile ileride faturayı vergi ve faiz olarak ödeyecekler farklı olacak. Örneğin otomobildeki, 150 m2’nin üzeri konuttaki KDV ve ÖTV indiriminden otomobili veya konutu satın alan yararlanacak ama, indirimin faturasını halkımız ekmek, soğan, peynir, zeytin fiyatına eklenecek vergilerle ödeyecek.

Bizim insanlarınız olan biteni “kader-kısmet” diye yorumlayarak sineye çekiyor. Avrupalılar sokağa dökülerek protesto ediyor. Protestocular krizin sona erdirilmesine yönelik politikalar oluşturulurken faturasının kimler tarafından ödeneceğinin de dikkate alınması için hükümetleri uyarıyor.

Milliyet, 3 Nisan 2009

Güngör Uras

04.04.2009


Ordu karışmayınca

(...)

Bu seçim uzun süredir ilk defa “rejim referandumu” havasında geçmeyen bir seçimdi. 2007’de AK Parti’ye tavan yaptıran özel koşullar, askerin ve yargının seçime müdahalesi, genelkurmay muhtırası, 367 rezaleti yoktu. Bu seçimde asker yıllardır ilk defa seçime taraf olmadı, halkı tehditle belli partilere yönlendirmeye çalışmadı. Dolayısıyla diyebiliriz ki, uzun zamandır ilk defa ordunun saptırıcı müdahalelerinden uzak, siyasi rekabetin normal koşulları içinde bir seçim yaşadık.

Böyle bir ortamda AK Parti’nin 2007’nin gerisine düşmesi, AK Partili olmadığı halde demokratik rejime sahip çıkmak için bu partiye oy verenlerin artık böyle bir ihtiyaç hissetmemesi ve kendi partilerine dönmesi doğaldı.

Siyasetin doğal seyrine girmesiyle birlikte, aday seçimlerindeki isabet ya da isabetsizlikler, yapılan taktik hatalar, liderlerin üslupları götürülen ya da götürülemeyen hizmetler gibi faktörler devreye girdi.

Yani olması gereken oldu...

(...)

Bugün, 3 Nisan 2009

Gülay Göktürk

04.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis