"Gerçekten" haber verir 06 Mayıs 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

‘Yamalı bohça’ anayasa yetmez

Darbe anayasası denilen 1982 Anayasası’nın, orasında burasında yapılan değişiklik ve ‘reform’lara rağmen, çağdaş ve demokratik bir Cumhuriyet’e yakışmayan, tıkayan, hatta zarar veren bir anayasa olduğunda hemen herkes hemfikir. Ancak görünen o ki, iktidar partisi kısıtlı sayıda madde değiştirmekten ötesine cesaret edemiyor.

Oysa ‘sivil anayasa’ için süreç, 2007 seçimlerinden hemen sonra başlamıştı. Başbakan Erdoğan, Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ergun Ozbudun’u davet ederek bir anayasa taslağı hazırlamasını istedi. Özbudun, 6 kişilik bir heyetle 3 ay içinde 137 maddede değişiklik öngören taslağı AKP’ye teslim etti.

Fakat bu süreçte kıyametler koptu! Efendim, nasıl olur da hükümet ‘kendi kafasına göre’ akademisyenler seçerdi... Bu Türkiye’nin anayasası olduğuna göre, neden X, Y ve Z şahıslarına danışılmadan, gizli saklı iş yapılıyordu...

Burada statükonun asıl sorunu, anayasanın ‘değiştirilemez’ denilen ilkelerini korumaya yönelikti: Klasikleşmiş olduğu üzre, ‘laiklik elden gidecek’ diye epeyce bir paranoya yaratıldı. Sivil taslak hızla rafa kaldırıldı çünkü;

1. AKP, kamuoyunda ‘türban yasası’ diye bilinen üniversitelerde kılık ve kıyafet yönetmeliği ile ilgili değişikliği bir numaralı öncelik haline getirdi, ‘sivil anayasa’ fikrini daha doğmadan kendi eliyle boğdu.

2. Mart 2008’de Yargıtay AKP’ye açtığı kapatma davasıyla, iktidardan uzaklaştırmak istedi. Bunun üzerine, zaten köklü reformlar konusunda çekinen AKP, konsantrasyonunu tamamen yargı darbesine karşı direnmeye verdi.

SİVİL ANAYASAYA NE OLDU?

Ekonomik krizden yerel seçimlere, Ergenekon soruşturmasından Kürt sorununa, son 1 yıldır sivil anayasanın ‘s’sini bile ağzımıza alamadık. Ancak kriz hariç, memlekette tartışılan tüm sorunların göbeğinde 1982 Anayasası’nın olduğu bir gerçek... Darbe anayasasıyla; darbeciliğe karşı girişimleri yargılamak, teröre karşı daha etkin mücadele etmek, bireysel hak ve özgürlükler için daha sağlam koşullar oluşturmak mümkün mü? Elbette hayır.

Kabinede kan değişikliği yapan Başbakan, şimdi de anayasa değişikliği taslağını yeniden ele alıyor. Ancak bu ‘paket’te değişiklik sadece 20 maddeden oluşuyor. Kim hazırlıyor bu taslağı? Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ile AKP kurmayları... Paketteki en mühim ve şimdiden tartışılan mevzu, Cumhurbaşkanı’nın görev süresiyle ilgili yapılacak değişiklik!

Yüksek Mahkeme’nin yapısında değişiklik (üyelerin bir bölümünün Meclis tarafından seçilmesi), siyasi partilerin kapatılmasında Venedik kriterlerinin esas alınması (hem AKP hem DTP açısından çok önemli), baraj şartı aranmadan Türkiye milletvekilliği ve YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması de gündemde.

Bu haliyle öngörülen değişiklikler, öncelikle iktidar partisinin varlığını ve sürekliliğini sağlama almak üzerine kurulu gibi görünüyor. Gerek askeri, gerek gayriresmi oluşumlarla ve hatta yargı yoluyla engellenmek istenen AKP’nin ‘paket hamlesi’ işte bu nedenle kısıtlı.

Tabii bundan sonraki adımlarında AKP, gerçek bir ‘sivil anayasa’ üzerinde durmaz, yoluna ‘yamalı bohça 1982 Anayasa’sıyla devam ederse, yollar bu ülke için fena halde tıkanır.

Mehveş Ekin

Akşam, 5.5.2009

06.05.2009


Angarya

Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, son “basın brifingi” nde, memlekette üstünde hemen hiç durulmayan, yokmuş gibi davranılan bir konunun kapısına kadar geldi...

Ama kendisi bir yana, gazeteciler de kapıdan hemen uzaklaştı.

Genelkurmay Başkanı’na göre, bedelli askerlik bir yana, terörle mücadele döneminde, ordunun “asker açığı” vardı.

Yani, dünyanın en büyük ordularından biri de bize yetmiyordu.

Profesyoneller bir yana; her yıl tertip tertip askere alınan binlerce genç de yeterli değildi.

Bu “açık” neredeyse yüzde 40’ı bulmuştu hem de!

Belki diktatörlükler filan hariç, dünyanın hemen her demokratik ülkesinde Meclis bunu ele alır.

Basın özgürlüğüne sahip her ülkede gazeteciler bunu ele alır.

Bu “hakikatin bir yüzü” olsa dahi, “öteki yüz” merak edilir ve sorular sıralanır.

Basit sorulardan biri şu:

Her asker, askerlik mi yapıyor?

Ya da şöyle:

Geri hizmetlerde, bazen angarya (bazen de torpilli) işlerde, orduevlerinde, kantinlerde, kamplarda, fiilen askerlik sayılmayacak alanlarda çalıştırılan “vatani görevini yapmakta olan” erat sayısı ne?

Acemi eğitimi ardından, büyük bir ordunun “hizmet işleri” ni yapmak üzere, zorunlu hizmetlerin de ötesinde, sık sık angarya denebilecek işlerde “zorunlu çalışmaya tabi tutulan” askeri personel sayısı ne?

Sivil işçi ve memurlarla, ille askeri değil, profesyonel çerçevede alınabilecek çok sayıda gerekli (ve gereksiz) hizmetin, “zorunlu askerlik” için hayatlarının bir bölümüne el konmuş genç insanların “zorunlu ve bedava emeği” ne de el konup “halledilmesi” askerlik mi?

Bunlar haybeden heybeye sorular değil.

Çok büyük bir kaynağın ayrıldığı...

Yüzbinlerce insanın bulunduğu...

Yüzbinlercenin gelip geçtiği ve gideceği...

Yüzlercesi ölüme gidebilirken, binlercesinin asker değil, “askeriye işleri” nde “zorunlu çalışma” ya tabi tutulduğu bir kurum ve durum açısından ciddi sorular.

Bunların sorulmuyor, konuşulmuyor olması, Genelkurmay başkanlarının kızabilmesi, akredite gazetecilerin akıl ve yürek edememesi soruları yok etmiyor ki.

Anayasa’da “Zorla çalıştırma yasağı” başlıklı madde der ki:

“Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.”

Sonra, ne olur olmaz diye, her madde gibi, kendinden uzun biçimde istisnalar sayar:

Mesela, hükümlü ve tutuklulara angarya mümkün kılınır.

Mesela, olağanüstü hallerde istenen hizmetler olabilir.

Bir de, adı konmasa da herhalde askerlik için, şu denir:

“Ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları zorunlu çalıştırma sayılmaz”.

Demek ki, Genelkurmay başkanlarının da saygılı olduğu Anayasal düzen asgarî şunu sorgulamalı:

1. Askerlikte zorunlu yaptırılan askerlik dışı askeriye işleri angarya mı?

2. Hangi iş türleri ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı vatandaşlık ödevine, hangileri zorunlu çalıştırma kapsamına girer?

3. Sayılar ne?

4. “Asker açığı” sadece fiilen asker açığı mı yoksa bir bölümü “zorunlu hizmetli açığı” mı?

5. Askerî ihtiyaçlar ile askeriyenin ihtiyaçları her zaman aynı şey mi?

6. Askeriyede “ihtiyaç” sayılan her iş, angaryalar başta, “ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı vatandaşlık görevi” mi?

Normal bir ülkede bu sorular kolayca sorulur!

Cevaplar da zor olmaz.

Çünkü milyonlarca aile, evlatlarını “askere” yolluyor. Cevapları bilmek, hakları olabilir!

Umur Talu

Sabah, 5.5.2009

06.05.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis