03 Temmuz 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Hukuk

Endülüs'te yüksek İslâm medeniyeti (2)

Bediüzzaman diyor ki:

“Ne vakit ehl–i İslâm dine ciddî sahip olmuşlarsa, o zamana nispeten yüksek terakkî etmişler. Buna

şahit, Avrupa’nın en büyük üstadı Endülüs devlet-i İslâmiyesidir.”

(Mektubat, 26. Mektub, s. 313)

Bediüzzaman Said Nursî'nin yukarıdaki sözünden hareketle, geçen hafta işlediğimiz Endülüs'teki İslâm medeniyeti ile alâkalı mevzua kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Tarık, "geri adım

atmayan" demektir

Tarık bin Ziyad, cesur, fetih ruhlu ve itikadı harikulâde sûrette kuvvetli bir kahramandı. Savaş esnasında ric'at, yani geri dönme ihtimalini ortadan kaldırmak için, ordusuyla İspanya sâhillerine çıktıktan sonra donanmayı bütünüyle yaktırdı.

Geriye, ölümün dışında tek yol kalmış oluyordu: Fetih.

Fetih gerçeğine bu derece odaklanmış bir kumandanı ve onun askerini durdurmak, onlara karşı koymak, neredeyse imkânsızdı.

Tarık bin Ziyad'ın emri altındaki Müslüman askerlerin sayısı 12 bin kadardı. Vizigot kuvvetlerinin yekûnu ise, bu sayı ile kıyaslanmayacak kadar fazlaydı.

Ne var ki, yaşanan hemen her savaşta İslâm ordusu galip geldi. Aynı sene içinde Vizigot Krallığı parçalanarak dağıldı. İber Yarımadasının çoğu, kısa sürede Müslümanların eline geçti.

İspanya'dan peşpeşe gelen fetih haberleri, Vali Musa'yı da harekete geçirdi. O da, 712 yılı Haziran'ında 10 bin kişilik bir orduyla İspanya'ya geçti.

Değişik kollardan fetih çabasını sürdüren Müslümanlar, Vizigotların başkenti Toledo ile birlikte belli başlı şehirlerin de çoğunu fethederek, burada bir İslâm hâkimiyetini tesis ettiler.

Endülüs'te 756 senesine kadar devam eden bu devreye, "Valiler devri" denilmektedir. Valiler, Şam hükümeti tarafından atanmaktaydı.

Endülüs Emevi Medeniyeti

750 senesinde, Emevi saltanatını deviren Abbasiler Bağdat'ta hâkimiyetlerini ilân ettiler.

Abbasilerden kaçıp kurtulan Emevi hanedanından Abdurrahman bin Muaviye, Endülüs'e gitti ve kendisini burada "Emevi emiri" olarak ilân etti.

İspanya'daki Kurtuba (Córdoba) şehrini de başkent yapan Abdurrahman, 756 senesinde bağımsız Endülüs Emevi Devletini kurmayı başardı.

İşte, Endülüs tarihinin en parlak devresi de, böylelikle başlamış oldu. Öyle ki, Kurtuba şehri—Bağdat ve Kahire'den sonra—kısa sürede dünyanın en gözde ilim ve medeniyet merkezi haline geldi.

Bir yandan ilim ve irfan, bir yandan sosyal dayanışma ve bir yandan da imar ve inşa faaliyetleri bütün hızıyla devam edip gidiyordu: Okullar, camiler, hanlar, hamamlar, saraylar, çarşılar, vesâire...

Bu tarihlerde Ortaçağ karanlığı içinde debelenen Avrupa ise, henüz hamam ve tuvalet kültüründen dahi mahrum bulunuyordu. Hatta, kralların saraylarında bile tuvalet-banyo gibi temizlik medeniyeti henüz yoktu.

Sosyal yardımlaşma faaliyetinde ise, göz kamaştıran emsalsiz bir tablo sergileniyordu. Endülüs'te, öyle zamanlar oldu ki, neredeyse zekât ve sadaka verilecek kimseler bulunamıyordu. Avrupalılar, tıp, astronomi, matematik, mimarlık gibi müsbet fenler, madencilik, dokuma, seramik, dericilik gibi san'atlar ile temizlik ve şehircilikteki medeniyet dersini de büyük ölçüde Endülüs Müslümanlarından öğrendi. Sosyal yardımlaşma konusunda ise, sınıfta kaldı. Zira, Avrupa bu konuda son derece bencildi.

Bu arada, Endülüs'teki Kurtuba Camii (178x125 metre), Tarife, Gormaz, Vacar kaleleri, Medinetüzzehra Sarayı ile Elhamra Camii ve Sarayının da, dünyanın sayılı eserleri arasında yer aldığını hatırlatmış olalım.

Emeviler, İspanya'da yaklaşık üç yüz sene saltanat kurduktan sonra, giderek zayıflamaya ve idareten sönmeye başladılar. 1030 yılından sonra, kendi aralarında sürtüşmeler yaşandı. Aralarına Avrupalılar girdi. Bu sayede ihtilâflar daha da derinleşti.

Endülüs Emevi Saltanatı yıkıldıktan sonra, aynı coğrafyada Beylikler Devresi (Tavaif–i Mülûk) başladı. Ardından Murabıtlar ve Muvahitlerin hâkimiyet devreleri geldi. Son olarak Beni Ahmerlerin (Kızıloğulları) kurduğu Gırnata Sultanlığı devresi yaşandı.

İhtilâfların kurbanı olan Endülüs Müslümanları, 1492'den sonra iktidarlarını kaybettiler ve tamamiyle Avrupalıların hâkimiyeti altına girmeye başladılar.

Bu tarihlerde "Cem Sultan gailesi" ile başı dertte olan Osmanlı Devleti de gidip onlara yardımda bulunamayınca, hepten perişan olup dağılmaya başladılar.

Osmanlı'ya bir-iki eleştiri

Bazı tarihçiler tarafından, Endülüs Müslümanlarına sahip çıkmadığı için, o dönem Osmanlı hükümetleri eleştirilmektedir.

Bunda bir haklılık payı var mıdır, yok mudur bilemiyoruz.

Düz mantıkla gidildiğinde, Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezid'in harekete geçmesi ve İspanya'daki Müslümanların yardımına koşması gerektiği hükmüne varmak mümkün.

Ne var ki, tarihî vak'aları düz mantıkla değerlendirmek doğru olmaz. O zamanın şartlarını bilmek, ilmen, fikren ve hayalen o zamana giderek ve adeta o zamanda yaşayarak, ancak sıhhatli bir değerlendirme yapılabilir.

Osmanlı'ya bir başka eleştiri ise, Endülüs Müslümanlarına sahip çıkamayan aynı Osmanlı hükümeti, yine aynı dönemde İspanya'dan kovulan ve yersiz-yurtsuz kaldığı için sığınma talebinde bulunan Yahudilerin bu talebini kabul etmiş ve onların gelip Selanik'e yerleşmelerine müsaade etmiş.

Bu noktada yorum yapmamakla beraber, Osmanlı'ya asıl büyük darbeyi vuran, onların saltanatını yıkan ve hatta onları bu vatandan sınırdışı ettirenlerin, aynen bu Yahudilerin torunları olduğunu, bir tarihî hakikat olarak ifade edebiliriz.

03.07.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Başlıklar

  Dünyanın yaşadığı mânevî yangını İslâm söndürür

  Endülüs'te yüksek İslâm medeniyeti (2)

  POLLYANNA VE BATI MEDENİYETİ

  ‘Bana sevgiyi anlatmanız, tanıtmanız mümkün mü?’ (!)

  Taş yarıklıkları

  Duâ nedir?

  İki meşhur: Michael Jackson ve...

  Çalışmak için en verimli saat

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.