06 Temmuz 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Röportaj

H. HÜSEYİN KEMAL

Başbakan yargılanıyorsa, G. Kurmay Başkanını da yargılayabilmeliyiz

Emekli Deniz Albay Hakim Ahmet Cengiz Tangören: “Başkomutanı bırakın, Genelkurmay sicil yönünden başbakana bağlı. Başbakanı siz Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde yargılıyorsanız, elbette ona bağlı olan bir kişinin de yargılanabilir pozisyonda olması gerekir. Genelkurmay Başkanının hizmet sırasında işlediği suçlar dolayısıyla Yüce Divan’da yargılanması nasıl olur, bu, kanun yapıcıların bilebileceği birşey ve dünya üzerinde nasıl bir uygulama var bunların araştırılması gerekir”

‘Başbakan yargılanıyorsa G. Kurmay Başkanı da yargılanabilmeli’

Geçtiğimiz hafta yapılan “Asker kişilerin savaş ve sıkıyönetim halleri dışında, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanlarına giren suçları işlemeleri durumunda yargılamaları burada yapılacak” ve “Barış zamanında, asker olmayan kişilerin Askerî Ceza Kanunu’nda veya diğer kanunlarda yer alan askerî mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemesi durumunda asker olmayan kişilerin soruşturmaları cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adlî yargı mahkemeleri tarafından yapılır” kanun değişikliği ortalığı birbirine kattı. Kimine göre bu askerî yargının sivil alanı daraltan çemberinden kurtulmaktı, kimine göre ise Genelkurmay tarafından başlatılacağı söylenen Fethullah Gülen soruşturmasının engellenmesiydi. Ancak ortada bir gerçek vardı ki o da Karargâhta görev yapan Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’in AKP'yi ve Fethullah Gülen’i bitirme planı iddialarıydı. Biz de bunun üstüne Emekli Deniz Albay Hakim Ahmet Cengiz ile askerî ve sivil yargıyı konuştuk.

Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kapsamındaki suçları işleyen askerlerin, sivil mahkemede yargılanmasına ilişkin düzenlemeyi bir gece yarısı operasyonu olarak mı görüyorsunuz?

“Albay Çiçek hakkında yapılan soruşturma neticesi böyle bir kanun çıktı” demek, haksızlık olur. Bu değişiklik AB normlarına uyum çerçevesinde yapılması gereken bir değişiklikti. Bu çerçevede daha önce de Devlet Güvenlik Mahkemeleri askerî üyelerinden arındırılmıştı. Yeni düzenleme, bunların yanında, askerî mahkemenin görev ve yetkisini daraltıyor ve sivillerin askerî mahkemede yargılanmasını önleme şeklinde düşünülüyor. Halbuki, daha önce de askerlik hizmetine başlamadan işlenen yoklama kaçaklığı, askerlikten kurtulmak için hile yapmak, askerlikten soğutmak gibi suçlar önceden askerî mahkemelerde yargılanırdı. Bu tür suçları işleyen insanların yargılanması, umumî yargılama mercileri olarak düzenlendi.

Sivil mahkemelerle askerî mahkemeler arasında bir yetki kargaşası var mı?

Askerî mahkemelerin görev ve yetkileri anayasanın 145. maddesi, Askerî mahkemeler kuruluş ve yargılama usul kanunu 353. maddesinin 9, 10, 11, 12. maddelerinde bunları tek tek saymıştır. Askerî mahkemeler kanunda aksi yazılmadığı sürece, asker kişilerin askerî olan suçlarıyla, bunların askere karşı, askerî mahallerde veyahut askerî yetki ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara bakmakla görevlidirler. Bu suçlar, 82 Anayasasının 145. maddesinde tarifini bulur; Askerî yargı, askerî mahkemeler, disiplin mahmekeleri tarafından yürütülür. Askerî mahkemenin yetki sahası bellidir.

Askerî suçlarda bir muğlaklık veya tanım

yetersizliği var mı?

Muğlaklık olduğunu düşünmüyorum. Askerî suçlar izin tecavüzü, firar, emre itaatsizlikte ısrar, üste taarruz, amire mukavemet, askerî eşyadan sayılan eşyaların çalınması gibi suçlar. Bir kargaşa olduğunu düşünmüyorum.

Hukukî tanım mânâsında bir kargaşa olmayabilir, ancak Şemdinli Dâvâsı’nda insanların kafası karıştı. “Sivil bir yere bomba atmak askerî suç mudur?” diye...

Bir yerin bombalanması askerî suç değil, ama olayda sivil kişi yoksa askerî mahkeme görevli oluyor.

Asker kişi sivil hayatta birini öldürdüğünde bu nasıl askerî yargının alanı olur? Bir kargaşa yok mu burada?

Olayın detaylarını ve dosyanın muhtevasını bilmiyorum. Asker kişiler sivil kişilerle müştereken bir suç işlemişse tabiî ki umumi adlî makamlarda yargılanmalıdır.

Tartışma da, zaten tam burada başlıyor...

Şemdinli Dâvâsı’nı umuma teşmil etmek kabil değil... Dursun Çiçek olayında askerî yargıyı ilgilendiren bir boyut vardı. Askerî savcının yaptığı kovuşturmada herhangi bir suç unsuru bulunmadığı için, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. Ama umumî adlî mercileri ilgilendiren kısımlarında görevsizlik kararı verdi ve şöyle denildi “Taraf Gazetesi’nde yayınlanan belgenin aslının mevcut olmaması nedeniyle bu belgenin hangi amaçla ki ya da kimler tarafından üretildiği, üretenlerin amaçları özellikle TSK’nın bir şekilde hedef alınıp alınmadığı bu belgenin Taraf Gazetesi muhabirlerine ulaştırılmasıyla aynı gazetede yayınlanması olaylar hakkında adlî mahkemelerin görev ve yetkili olduğu anlaşılmış” denilerek Genelkurmay savcılığı görevsizlik kararı veriyor ve sonra dosyayı İstanbul Cumhuriyet Savcılığına gönderiyor. Savcılık yapmış olduğu soruşturma neticesinde Dursun Çiçek hakkında tutuklama isteminde bulundu. Mahkeme tutukladı, ardından avukatların itirazıyla tutuklama kararı bozuldu.

“18 saatte jet tahliye” yorumlarına sebep olan kararın bozulması rekorlar kitabına girecek cinsten diyenler oldu. Siz bu yorumlara katılıyor musunuz?

Kalın klasörlerle dolu bir dosyanın kısa zaman içinde okunması mümkün değil. Biz hukukçular olarak dosyayı açıp bir kaç dosyaya baktığımızda işin mahiyeti az çok beliriyor. Tabiî ki saatlerce süren sorgunun ardından tutuklama kararı verilmiş. Bunu inceleyen mahkemenin fiziken dosyayı inceleyemeyeceği kanaatindeyim. Tutuklama hali hürriyetin kısıtlanması halidir. Dosyada o suçu işlediğine dair yeterli delil emare olduğu kanaatine varıldığı, suçun vasıf ve mahiyeti itibariyle tutuklama kararı verilir.

18 saat içinde suçun vasıf ve mahiyeti mi

değişti?

Flash olay olduğu için üzerinde duruluyor. Çok enteresandır ki, meselâ İBB bürokratlarının BELBİM, İGDAŞ dâvâsı çerçevesinde DGM birçok insanı tutukladı. Savcı dosyayı tamamladıktan sonra Ağır Ceza Mahkemesine sevk etti ve ilk celsede tahliye etti. Demek ki dosyadaki deliller onu gerektirdi...

Savcı Öz’ün mahkeme sırasında beklenilmediği de söylendi. Tutuklamaya neden olan savcının mahkemede olması gerekmez miydi?

Savcılığın mütalâası alınmadan tutuklamaya itiraz değerlendirilemez. Öz’ün işi olduğunda, mütalâayı başka bir cumhuriyet savcısından almış olabilirler. Öz, tutuklamaya itirazın reddini talep etseydi, mahkeme gene tahliye edecekti. Savcının mütalâasının etkili bir husus olduğunu düşünmüyorum.

Çiçek dâvâsında Genelkurmay’ın emirle askerî savcıları harekete geçirdiği ifade edildi. Savcılar emirle çalışırlar mı?

Askerî mahkemeler kuruluş ve yargılama usul kanununa göre, askerî savcıların soruşturma yapabilmeleri, nezlinde mahkeme kurulan kıta komutanın soruşturma emriyle olur. Ölümlü olaylar, delillerin karartılması gibi acil olaylarda askerî savcı soruşturmayı re’sen başlatabilir.

Diyelim ki, kıta komutanı soruşturma yapmak

istemedi, ne olacak? Emir gelmediği için askerî savcı olayın üstüne gidemeyecek mi?

Kıta komutanlarının adlî müşaviri var. Adlî müşavir gereken incelemeyi yaparak komutana bilgi verir ve komutan bu bilgilere göre karar verebileceği gibi, kendi kanaati yönünde de hareket edebilir.

Genelkurmay Başkanı, İstanbul Cumhuriyet

Başsavcılığına hitaben “Biz bu belgenin kim tarafından, hangi maksatla hazırlandığının bulunmasını istiyoruz. Yoksa bu belgenin doğru mu, değil mi araştırılmasını istemiyoruz.” dedi. Belgenin doğruluğunun araştırılmamasını isteme hakkına sahip mi?

Cumhuriyet başsavcıları Genelkurmay’ın ifadelerine bakmadan araştırır, soruşturur, ne yapacaksa yapar. Genelkurmay Başkanı böyle istedi diye cumhuriyet başsavcıları öyle hareket edemez. Zaten yargı emir almaz.

İşte çift başlı yargı tartışması burada giriyor. İki başlı yargı olmalı mı sizce?

Askerî yargısı olmayan devletlerde bile, askerî hakimin varlığından söz ediliyor. Bir akademisyen, Batı’da Askerî Yargıtay’ın olmadığından, ancak askerî mahkemenin olduğundan söz etti. Askerî yargı, silâhlı kuvvetler devletin güvenliğiyle ilgili bir takım işler yaptığı için, muhtemelen gizli kalması icap eden bilgi, belge ve mahalllerin başkaları tarafından tesbit edilmemesi için kurulmuş olabilir.

Devletin güvenliğiyle ilgili belgeler kamuoyu ile paylaşılır mı orasını bilmiyorum, ancak orduyu çok ulaşılmaz noktaya getirdiğinizde, içindeki çeteleşmeye de ulaşamaz hale geldiğinizi zaman bize gösterdi...

Ben zaten o tür bilgi ve belgelerden bahsetmiyorum. Başbakanın ve MİT müsteşarının bildiği her bilgiyi biz biliyor muyuz? Bunun yanında, insanlar nedense askerî mahkemelerden korkuyorlar.

Toplum askerden korkuyor. Onca darbe yaşamış, sayısı bilinmez faili meçhullerin işlendiği bir toplumda bu korku normal değil mi?

Askerî mahkemeler dışardan görüşünüş itibariyle hiyerarşik düzen içinde kurulmuş bir mahkeme olduğu için, mahkemenin tarafsızlığı konusunda şüpheler ve tabi hakim ilkesine aykırı olduğu için insanlar “askerî mahkemede yargılanmak istemiyoruz” diyebilir. Ben size umumî adlî makamların işlerindeki yanlışlıkları göstersem, belki de “en adlî, askerî mahkeme” diyeceksiniz. 25 senelik meslek hayatımda adil olmaya çok dikkat ettim.

Siz askerî yargının içinden gelen bir insan olarak böyle düşünebilirsiniz, ancak ben sivil alanla askerî alanın birbirinden net bir şekilde ayrılmasını istiyorum. Zaten askerin kendi içindeki disiplinsizliklerine müdahale eden bir askerî yargıdan toplumun çoğunluğu rahatsız olmaz...

Bugünkü ortamda askerî mahkemelerin kontrolü bunun dışında değil ki. Olağanüstü hallerde bunlar devreye giriyor. Siviller askerî mahallerde askerlerle birlikte suç işlediklerinde askerî mahkemede yargılanıyorlar. Meselâ, bir ordu içindeki bir ihalede sivil bir kişi askerle birlikte suç işlemişse, o zaman askerî mahkemede yargılanır. Bunun tam tersi olarak da diyelim ki bir asker Bayındırlık Bakanlığı’ndaki bir ihalede usulsüzlüğe karışmışsa, sivil mahkemelerde yargılanır. TSK, Meclisin bu alanlarla ilgili yaptığı düzenlemeye uymak mecburiyetindedir. Hükümet birçok kanun tasarısı hazırladı ve muhalefetin itirazıyla bunları geri çekti. Çünkü bunlar uyumsuzluk getirecekti.

Siviller parlamento içinde tartışabilirler, ancak askerin Meclisin işine karışmasını demokratik prensipler açısından doğru bulmuyorum. Bazı uyumlar, vesayet sisteminin devamını temsil eder. Onun için bazı uyumsuzluklar güzeldir...

TSK’nın bağımlı olduğu sorumlu olduğu siyasî makamlar var. Askerler siviller gibi hareket edemez, ederse bir takım sıkıntılar doğuyor. Postmodern darbeler oluyor...

Belki de Türkiye’de askerî yargının ötesinde asker sorunu var. 27 Nisan muhtırası sonrası Millî Eğitim Bakanı’nın Genelkurmay’a çıkıp bilgi verdiğini biliyoruz. Bunun yanında, Millî Eğitim Komisyonu’na askerlerin de dahil edildiğini biliyoruz. Bu ortamda her şey çok güzel demek yanıltıcı olur diye düşünüyorum...

Görüşlerinize saygı duyarım. Bazı toplumların kaderi olan neticeleri var, bu durumda o neticelerden biri olabilir.

Cumhurbaşkanı “Başkomutanlık” sıfatıyla

Genelkurmay’ın üstünde, fakat Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla kendisini yargılayabiliyor. Neden Genelkurmay Başkanı makam olarak bu ülkede yargılanamaz?

Bakın, bazı makamların saygınlıkları var. Bazı makam sahiplerinin bir takım fiileri yapmayacağı var sayılmış, ama hepimiz etten kemikten, nefisten meydana gelmişiz, bir takım eksikliklerimiz olabilir. Genelkurmay Başkanını asker kişi sıfatıyla yargılayacak bir makam yok, ancak Genelkurmay Başkanı şahsî olarak trafik kazası yapsa, bir kişiyi öldürse umumî adlî mahkemelerde pekalâ yargılanır. Genelkurmay Başkanlığına bağlı askerî mahkeme Genelkurmay’ın nezdinde kurulduğu için ve Genelkurmay’dan daha üst rütbeli biri olduğu için, yargılanması imkânsızlaşıyor.

Başkomutan yargılanabiliyorsa, komutanın

yargılanamaması tuhaf değil mi?

Başkomutanı bırakın, Genelkurmay sicil yönünden başbakana bağlı. Başbakanı siz Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde yargılıyorsanız, elbette ona bağlı olan bir kişininde yargılanabilir pozisyonda olması gerekir. Genelkurmay Başkanının hizmet sırasında işlediği suçlar dolayısıyla Yüce Divan’da yargılanması nasıl olur, bu kanun yapıcıların bilebileceği birşey ve dünya üzerinde nasıl bir uygulama var bunların araştırılması gerekir.

Siz bir açıklamanızda, Deniz Kuvvetleri, Kara

Kuvvetleri komutanlarının da şu anki yargı sistemi içinde yargılanamaz olduğunu söylemiştiniz. Peki Erdil Paşa nasıl yargılandı?

Emekli asker, asker nişan ve ünvanlarından sıyrılmış kişidir. Deniz Kuvvetleri eski Komutanı neden askerî mahkemede yargılandı diye soracak olursanız, bazı suçlar askerlik ortadan kalksa bile teknik olarak askerî mahkemede yargılanır. Ancak Erdil Paşanın görevdeki bir amiral gibi Genelkurmay Askerî Mahkemesinde beş kişilik heyet tarafından yargılanması, biraz vefa duygusundan kaynaklandı sanırım...

O zaman vefa duygusu dolayısıyla yıllarca ülkeye hizmet etmiş siyasetçilere de farklı uygulamalarda bulunabilir mi sivil yargı?

Sadece düşünce olarak söylüyorum, yoksa tasvip ettiğimi söylemiyorum. Bana sahip olmadığım düşünceyi savundurmayın...

Sahibi değilseniz zaten savunmazsınız. Kafamda bir soru işareti kaldı. Askerî suçların tanımı bu kadar netse, niye son değişiklik bu kadar gürültü kopardı?

Konunun nazik oluşundan kaynaklandı. Genelkurmay Karargâhında görev yapan bir kişi tarafından hazırlandığı iddia edilen belgeyle ilgili olarak düzenlemenin yapıldığı söylendi. Eğer böyle bir belge olmasaydı, bu değişilik karşısında ses çıkmazdı.

O belgeden yola çıkarak birşey daha hatırladım. Gazeteci Alper Görmüş, Darbe Günlükleri’ni yayınladı diye mahkeme edildi. Genelkurmay Darbe Günlükleri’nin arşivlerinde olmadığını, yani böyle bir belgeyle karşılaşmadıklarını ifade etti. Böyle bir belge yoksa Görmüş mahkûm olmalıydı, ancak beraat etti. Eğer böyle bir belge yoksa Genelkurmay olayı neden takip etmedi? İnsanlar kime inanacaklarına şaşırır hale geldiler...

Son yapılan değişiklikten hareketle, Darbe Günlükleri’ni yazan kişiler hakkında da soruşturma yapılacağı gündeme gelebilir. Bu teorik olarak mümkün. Son değişiklikle, özel yetkili mahkemelerin sahası genişletilmiş oluyor. Asker kişilerin ağır cezayı gerektiren suçları işlemesi halinde, umumî adlî mahkemelere gideceği ve savcıların görevi alanına girdiği söyleniyor. Dursun Çiçek hakkında yapılan soruşturma gibi, Darbe Günlükleri’ni tuttuğu iddia edilen kişiler hakkında da soruşturma açılabilir. Fiilen bu, böyle olur mu bilenmez...

Son düzenlemenin anayasaya aykırı olduğu ifade ediliyor...

Son değişikliği AB normları çerçevesinde değerlendireceksek, darbeye karşıysak, demokrasi yolunda ilerlemek istiyorsak bu değişikliği kabul etmeliyiz. Bağımsız olamayacağı söylenen askerî hakim ve savcılar AB normları çerçevsinde nasıl DGM’lerden alındılarsa, bu değişiklik te böyle değerlendirilmelidir.

İç Hizmetler Kanunu 35. maddesi de büyük bir tartışma konusu. Bu konudaki görüşünüz nedir? Darbeler buna dayanılarak yapılıyor...

Bu konuyu izah etmek için başka alanlara da girmek gerikyor. Ben bu maddeyi ordunun konseptiyle ilgili olarak görüyorum. Ordu, cumhuriyet için neyi tehlike olarak görmüşse ona göre yönelir.

H. HÜSEYİN KEMAL

06.07.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (29.06.2009) - Bediüzzaman erkeklerin kadınlar üzerindeki baskısına kızıyor

  (22.06.2009) - SADECE KÜRTLERE KARŞI DEĞİL

  (21.06.2009) - İZMİRLİ OKUYUCULARIMIZDAN FERHAT ÖĞMEN:

  (17.06.2009) - 40 YILLIK TRABZONLU OKUYUCUMUZ ADNAN GÜRSOY:Mesai arkadaşlarım da Yeni Asya’yı takdir ediyor

  (16.06.2009) - Yeni Asya’yı her gün baştan sona kadar okurum

  (15.06.2009) - BİREYİ EZMEYEN CEMAATLEŞME, İNSANLAR İÇİN BÜYÜK İHTİYAÇ

  (14.06.2009) - BULGARİSTAN DOĞUMLU, İZMİRLİ OKUYUCUMUZ MEHMET TABAK:

  (13.06.2009) - YENİ ASYA OKUDUĞU İÇİN BİR MÜDDET EVİNDEN AYRILMAK ZORUNDA KALAN OKUYUCUMUZ ADNAN ACIR:

  (12.06.2009) - BEYŞEHİR’DE İKAMET EDEN 40 YILLIK OKUYUCUMUZ AHMET GÜLTEKİN:

  (10.06.2009) - Yeni Asya, gerçekleri cesurca yazıp söylüyor

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.