04 Ağustos 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Namaz kılınız, zekât veriniz, hac ve umre yapınız. İstikamet üzre olunuz ki, Allah da işlerinizi istikamet üzere devam ettirsin.

Câmiü's-Sağîr, No: 797

04.08.2009


Cenâb-ı Hak, hâkimleri adalet-i hakikiyeye muvaffak etsin

Evet, hakim ve mahkeme tarafgirlik şaibesinden müberra ve gayet bîtarafane bakması birinci şart-ı adalet olduğuna dair binler vukuat-ı tarihiyeden, Hazret-i Ali Radiyallahü Anhın hilâfeti zamanında bir Yahudî ile mahkemede beraber oturmaları ve çok padişahların adi adamlar ile mahkeme-i adalette görülmesi gibi çok hâdisât-ı tarihiye var...

Tarihçe-i Hayat, s. 202, (yeni tanzim, s. 355)

***

Adliyede, adalet hakikati ve müracaat eden herkesin hukukunu bilâ-tefrik muhafazaya, sırf hak namına çalışmak vazifesi hükmettiğine binaendir ki, İmam-ı Ali (r.a.) hilâfeti zamanında bir Yahudi ile beraber mahkemede oturup muhakeme olmuşlar. Hem bir adliye reisi, bir memuru kanunca bir hırsızın elini kestiği vakit, o memurun o zâlim hırsıza hiddet ettiğini gördü, o dakikada o memuru azleyledi. Hem çok teessüf ederek dedi: “Şimdiye kadar adalet namına böyle hissiyatını karıştıranlar pek çok zulmetmişler.”

Evet, “Hükm-ü kanunu icra etmekte o mahkûma acımasa da hiddet edemez; etse zâlim olur. Hattâ, kısas cezası da olsa, hiddetle katletse, bir nev’î katil olur” diye, o hâkim-i âdil demiş.

İşte, madem mahkemede böyle hâlis ve garazsız bir hakikat hükmediyor. Üç mahkeme bizlere beraat verdiği ve bu milletin yüzde—bilseler—belki doksanı, Nur Talebelerinin zararsız olarak millete ve vatana menfaatli olduklarına pekçok emârelerle şehadet ettikleri halde, burada o mâsum ve teselliye ve adaletin iltifatına çok muhtaç Nur Talebelerine karşı ihanetler ve gayet soğuk hiddetli muameleler yapılıyor. Biz her musîbete ve ihanetlere karşı sabra ve tahammüle karar verdiğimizden, sükût edip Allah’a havale ederek, “Belki bunda da bir hayır var” dedik.

Tarihçe-i Hayat, s. 487, (yeni tanzim, s. 861)

***

Hazret-i Ömer, hilâfeti zamanında, âdi bir Hıristiyan ile mahkemede birlikte muhâkeme olundular. Halbuki, o Hıristiyan İslâm hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhâlif iken, mahkemede onun o hali nazara alınmaması açıkça gösterir ki; adâlet müessesesi hiçbir cereyâna kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki, komünist olmayan Şarkta, Garbda, bütün dünya adâlet müesseselerinde cârî ve hâkimdir.

Tarihçe-i Hayat, s. 564, (yeni tanzim, s. 1000)

***

Saadet-i beşeriye dünyada adaletle olabilir. Adalet ise, doğrudan doğruya Kur’ân’ın gösterdiği yol ile olabilir. (...)

Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i İlâhiye namına ve hakaik-i İslâmiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddî ve mânevî kıyametler başlarına kopacak, anarşilere, Ye’cüc ve Me’cüclere teslim-i silâh edecekler diye kalbe ihtar edildi.

Hutbe-i Şamiye, s. 83

***

Son sözüm: Cenâb-ı Hak, hâkimleri adalet-i hakikiyeye muvaffak etsin. Âmin

Şuâlar, s. 343, (yeni tanzim, s. 623)

LÜGATÇE:

tarafgirlik: Taraf tutmak.

şaibe: Leke, kir, kusur, hata.

müberra: Temiz, kusurdan uzak ve arınmış.

bîtarafane: Tarafsız bir şekilde.

şart-ı adalet: Adalet şartı.

vukuat-ı tarihiye: Tarihî vakıalar, hadiseler.

hâdisât-ı tarihiye: Tarihî hadiseler.

bilâ-tefrik: Ayrım yapmaksızın.

hissiyat: Hisler, duygular.

saadet-i beşeriye: İnsanlığın mutluluğu.

hakaik-i İslâmiye: İslâmî hakikatler, gerçekler.

Ye’cüc ve Me’cüc: Kur’ân’da bahsi geçen, ortalığı fitne, fesat ve anarşiye boğacakları bildirilen bir kavmin ismi.

Bediuzzaman Said Nursi

04.08.2009


Bir mevlidi daha yaşarken

İlk olarak Bediüzzaman Mevlidleriyle 1970’li yılların sonlarında tanışmıştım. Lise yıllarımda Şanlıurfa’daki mevlidlerden sonra, üniversite öğrencisi olduğum yıllarda da iki yıl Isparta’da, iki yıl da Van’da Bediüzzaman için okutulan mevlitlere katılmayı Rabbim bana nasip etmişti. 1980 yılındaki askerî ihtilâlden sonra uzun bir süre bu tür faaliyetlere izin verilmedi. Oysa ki bu faaliyetler yurdun dört bir yanındaki insanların kucaklaşmasına ve aralarındaki kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesine sebep oluyordu.

İslâm toplumuna, inancına aykırı bazı ideolojiler enjekte etmek isteyen ve bunun için devlet imkânlarını seferber eden çevreler ülkemizin maddî ve mânevî bir şekilde geri kalmasına sebep oldular. Bugün yaşadığımız bir çok problemin temelinde ihtilâl zihniyeti ile yapılan faaliyetler yatmaktadır. Bu menhus zihniyetin faaliyetlerinden biri de ülkede kardeşlik duygularını güçlendiren dinî faaliyetlerin sonlandırması veya sulandırılmasıdır.

İhtilâl zihniyetinin sebep olduğu baskı uygulamaları nisbeten zayıflarken, 1990’lı yılların başından itibaren bu sefer, İman ve Kur’ân hizmetinin gönüllüleri Ankara Kocatepe Camii’nde Bediüzzaman mevlidlerini tertiplediler. On yıla yakın devam eden bu mevlidlerin tamamına da katılmayı Rabbim nasip etmişti. 2000’li yılların başından itibaren ne yazık ki bu mevlidlerin yapılmasına da engeller konuldu. Ama kervan yoluna devam etmekteydi. İman ve Kur’ân hizmetini hiçbir dünyevî gücün engellemeye tâkati yoktu artık.

Mevlidler olmasa da insanlarımız Rabbini tanıyacak, Peygamberini bilecek ve dinini yaşamak için elinden geleni yapacaktı. İslâm inancından korkan ve bu inanca karşı toplumu duyarsız hâle getirmek için çalışan zındıka komitelerine rağmen bu hizmet bütün hızıyla devam etmektedir çok şükür.

Son yıllarda mevlidler yoluyla yapılan faaliyetler yine tezahür etmeye başladı. Isparta ve diğer bazı vilayetlerde olduğu gibi, iki senedir Van’da Bediüzzaman mevlidi geleneği tekrar başlatıldı. Geçen sene olduğu gibi bu sene de Van’a gidip Üstadımızın yaşamış olduğu nurlu mekânları ziyaret etmek nasip oldu. Bununla birlikte yurdun dört bir yanından gelen ağabey ve kardeşlerimizle kucaklaşma imkânını Cenâb-ı Hak bize nasip etti. Zaten bu mevlidlerin asıl maksadı, “müfritâne irtibat” çerçevesinde görüşmek ve kardeşlik duygularını kuvvetlendirmek, hizmet aşk ve şevkini tazelemek değil midir?

Mevlidlerle, Asr-ı Saadet modeli kardeşliğin nasıl tesis edilebileceğini en güzel bir şekilde göstermek esas olmalıdır. Rıza-i İlâhî için ve ihlâs düsturu ile hareket eden ehl-i imana, toplumların büyük ihtiyacı bulunmaktadır. Fitne ve fesat rüzgârlarına karşı birlik ve beraberlik ruhunu yaşatmak biz Müslümanların en büyük gayesi olmalıdır.

Risâle-i Nur gibi, asrımızın mânevî hastalıklarının en büyük bir ilâcı olan eserlerden istifade eden ve bu eserlerdeki mânâlar çerçevesinde topluma hizmet etmek isteyen iman erleri, insî ve cinnî şeytanların tuzaklarına karşı her zaman uyanık olmalıdırlar. Çünkü şeytanlar en güçlü imana sahip olan Müslümanlarla uğraşmakta, aralarına hissî ihtilâflar atarak, onları birbirine düşürmekte ve böylece iman ve Kur’ân hizmeti akamete uğratılmak istenmektedir.

“Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir” (Kastamonu Lâhikası, s. 191) diyerek ehl-i imanı, ortaya koymuş olduğu kardeşlik ve ihlâs düsturlarıyla birleştirmeye ve aralarındaki muhabbeti arttırmaya çalışan bir Üstadın talebeleri olarak, Nur Talebelerinin herkesten çok dikkat etmeleri gerekmektedir elbette. Basit hissî yaklaşımlarla, sûizanlarla aynı dâvâya hizmet eden kardeşleriyle ihtilâfa girmek ve sanki bütün meselelerimiz hallolmuş gibi kendi kardeşlerimizle iftirakı arttıracak yaklaşımlara girmek elbette büyük mânevî kayıplara sebep olacaktır. Rabbim bizleri iman ve Kur’ân hizmetinden ayırmasın...

Ümit ve duâ edelim ki, elimizdeki, Kur’ân hazinesinden nebeân eden iman hakikatlerinin mânâlarına aykırı olan yaklaşımlardan uzak duralım. Kendi çap ve yaklaşımlarıyla hizmet eden mânâ erlerini Rabbim istikamet üzere dâim kılsın. Bizler de kendi meslek ve meşrebimizin muhabbetiyle hareket ederek hizmetimize devam edelim İnşaallah...

[email protected]

NURULLAH AKAY

04.08.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.