30 Eylül 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Röportaj

MUSTAFA GÖKMEN

Önyargılarla demokrasi olmaz

Ortak Çalışma Grupları Girişimi (TBMM / FORUM OÇG) mutfak ekibinden Şanar Yurdatapan, “FORUM OÇG’nin amaçlarını, ilkelerini, diğer gruplardan farkını” Yeni Asya’ya değerlendirdi. Yeni Asya’yı ziyaret eden Şanar Yurdatapan, FORUM OÇG’nin 6 aylık Ocak -Haziran 2009 Raporu hakkında da detaylı bilgi verdi.

Yurdatapan, Haziran 2008’de 6 ilde başlayan çalışmalarla 18 ilde kurumsallaşıp çalışmalarını sürdüren formun hedefinin Nisan 2010 sonuna kadar 40 il'e ulaşmak olduğunu açıkladı. Sözü daha fazla uzatmadan Şanar Yurdatapan’a bırakalım.

FORUM OÇG nedir? Hangi amaçla kuruldu, kimler katılabilir? Hangi ilkelere bağlısınız?

FORUM OÇG her ilde, orada var olan farklı sosyal yapıları temsil eden, sivil toplum ve meslek örgütleri temsilcileri ve kanaat önderlerinden oluşan 20–25 kişilik tartışma gruplarından oluşuyor. FORUM OÇG'un amacı ise Türkiye’de ters olarak—tepeden inme—işleyen politik karar süreçlerini doğru yönde, yani toplumdan yönetime doğru etkileyebilmek. Ayda bir kez toplanarak, kendi seçtikleri genel ve yerel konuları, gene kendileri seçip TBMM’ye gönderdikleri milletvekilleriyle birlikte, aracısız, doğrudan, düzenli ve sansürsüz olarak tartışmayı amaçlıyorlar. FORUM OÇG’un üç genel ilkesi var: Birincisi—toplantıların adında dile getirilen—“Önyargıları kapı dışında bırakmak,” ikincisi “bağcı dövmek değil üzüm yemek,” sonuncusu ise “kararlar alıp uygulamak değil, önce birbirini duymak, anlamak, empati kurmak.” Gerisini kendileri belirliyor. Katılımcı sayısının 20-25 arasında olmasının, herkese söz düşebilmesi için makul olacağı görüşündeyiz. 15’ten az veya 30’dan fazla oluşunun doğuracağı farklı güçlükler var.

TBMM Ortak Çalışma Grupları nedir, ne

değildir?

Parti farkı gözetmeksizin, belli bir konuda ortak görüşe sahip milletvekillerinin aralarında dirsek teması ve eşgüdüm sağlamalarını, aynı zamanda o konuda uzmanlaşmış sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde olmalarını öngören yeni bir çalışma biçimidir. Bu grupların başkanları, grup başkan vekilleri, toplantı salonları, düzenli toplantıları filan yoktur. İşbirliğine katılan STK’lar, katılan milletvekillerini sürekli olarak bilgi ve belgelerle destekleyerek onların konuyu TBMM gündemine getirmelerine, fırsat olduğunda TBMM’deki ilgili komisyonların çalışmalarına gözlemci olarak katılarak gerekli yasal ve idarî önlemlerin alınması ve yasal değişikliklerin daha hızlı ve içerikli olarak yapılması sürecinde etkin olabilirler.

TBMM’de parti grupları varken bu gruplar ne

yapacak?

Siyasî partiler, belli bir çizgi ve program etrafında kümelenmiş insanların oluşturduğu daha geniş birlikteliklerdir. Tabiî ki belli bir program için, çok daha fazla konuda aynı görüşte olduğunuz insanlarla yanyana gelirler. Oysa bir tek konunun çözümü için —örneğin küresel ısınma konusunda—yanyana gelip işbirliği yapacak insanların diğer konularda anlaşmaları şart değil ki. Bu tür dar çerçeveli işbirlikleri, bir sorunun kolayca çözümünü sağlayabileceği gibi, farklı düşüncedeki insanların birbirine daha anlayışlı ve empatiyle yaklaşmasını da kolaylaştıracaktır.

TBMM’nin karma yapısında zaten ihtisas

komisyonları var. Size ihtiyaç var mı?

Onlar, yasa tasarılarının geliştirilip TBMM Genel Kurulu’na sunulmak üzere hazırlandığı sürecin resmî organları. Çok doğal olarak partilerin kendi strateji ve taktikleri gereği değişimler gösteren politik bir zemin üstünde duruyorlar. Bizim oluşturmaya çalıştığımız OÇG’ler ise, gene yapıları gereği, “politik” değil “Konu temelli” yanyana gelişler ve aynı amacı taşıyan “bireyler”in işbirliğini amaçlıyor: Belli bir konuya karşı duyarlı olan milletvekilleri ve onların gönüllü danışmanlığını üstlenen STK üyeleri.

Şu anda kaç ilde FORUM OÇG var?

Haziran 2008’de 6 ilde başladı, yaz ayları boyunca 20 ilde çekirdekler oluşturuldu ve Ekim 2008’den itibaren FORUM’lar birbirini izlemeye başladı. Toplantıları—çeşitli nedenlerle—düzenli olarak sürdüremeyen bazı iller oldu, şu anda 18 ilde yapılıyor. (Alfabetik): Adana, Ankara, Batman, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Mardin, Sakarya, Şanlıurfa, Trabzon, Van. TBMM tatili ile birlikte FORUM toplantılarına ara verildi. Ama biz durmayıp aday olan illerde ön hazırlıkları yapıp çekirdekleri oluşturmaya çalışıyoruz. Hedefimiz Nisan 2010 sonuna kadar 40 ile ulaşmak, yani 81 ilin yarısında FORUM OÇG oluşması. (Bu illerde Türkiye nüfusunun üçte ikisi yaşıyor.)

FORUM OÇG’nin benzeri platformlardan farkı

ne?

FORUM OÇG’nin Belediye ve İl Genel Meclisleri’nden farkı çok açık. Onlar yasa ile kurulmuş ve sadece yerel konularla ilgili çalışmalar yapıyorlar. Ayrıca karar alma yetkileri var. FORUM’lar bu iki noktada onlardan ayrılıyor. Çünkü hem karar almak gibi bir amacı yok, hem de genel sorunları, yerel sorunları ve yeni anayasa konularını birlikte tartışıyor. Çeşitli konularda oluşturulmuş platformlarla, “Kent Meclisleri, Yerel Gündem 21, Türkiye Milletvekillerini İzleme Komitesi (Tümikom) gibi” oluşumlarla da “karar alma ve izleme” noktalarında farklı yapıda. Ancak bu, onlarla iç içe çalışmasına engel değil. Diğer sivil kuruluşlar gibi, çoğu ilde bu sivil oluşumlar da FORUM’lara temsilci yolluyorlar. Var olan hiçbir kurumun fonksiyonunu üstlenmeye kalkmadığımız gibi, benzer çalışmalar yürüten kuruluşlarla hemen iş ve güç birliğine gidiyoruz. Sivil toplum olarak anlamsız rekabetlerle tüketecek kadar çok enerjimiz de yok, zamanımız da.

FORUM OÇG’ler neden hep aynı formatta?

Forum’ların adı her yerde aynı formatta: Trabzon FORUM OÇG, Bursa FORUM OÇG gibi. Bunun gereği, hem katılanların, hem de kamuoyunun bu işin sadece bir yerde değil her yerde olduğunu sürekli hatırlaması, her birimizin diğerlerinden güç alması ve onlara güç vermesi. Toplantı adı da aynı: ÖN YARGILAR GİREMEZ. Kapıdan girişte katılımcıların kendi adlarını ve kurumlarını yazmalarını rica ettiğimiz yerde, ev sahibi olarak kendilerine kibarca sormak herkesin içeri gülümseyerek girmesini sağlıyor: “Affedersiniz, üzerinizde önyargı varsa, lütfen alalım, çıkarken geri veririz…”

Kimlerle iş ve güçbirliği yapılıyor?

Herkesle. STGM (Sivil Toplum Geliştirme Merkezi), İHOP (İnsan Hakları Ortak Platformu), YASADER (Yasama Derneği), PDD (Parlamenter Danışmanları Derneği) ve PMD (Parlamento Muhabirleri Derneği) ile yaklaşık 2 ayda bir yan yana gelip bir danışma toplantısı düzenlediği gibi, karşılıklı olarak birbirimizin çalışmalarını destekliyoruz. Ayrıca Ankara FORUM toplantılarının her birini konu ile ilgili bir kurumla birlikte yapmaya özen gösteriyoruz. “Küresel Ekonomik Kriz” konulu toplantıyı TEPAV ile, “Nasıl bir Yerel Yönetişim?” konulu toplantıyı “Türk Parlamenterler Derneği” ile, “Toplumsal Uzlaşma Nasıl Sağlanır?” konulu toplantıyı İnsan Hakları Derneği ile birlikte yaptık.

Toplantılarda neler tartışılıyor, konuları kim

belirliyor?

Şimdiye kadar iki gündem maddesi tartışılıyordu. Biri bütün Türkiye’nin tartışmakta olduğu “genel” bir konu, diğeri ise yalnız o ili veya bölgeyi ilgilendiren “yerel” bir konu. Ekim 2009’dan itibaren bunlara bir de “anayasa” tartışması eklenecek. Konu dağılmasını önlemek için de bu üç konunun, mümkünse birlikte ele alınmasını öneriyoruz. Örneğin, genel konu olarak “Sağlık Reformu” tartışılacaksa, yerel konu olarak, bu değişikliğin o ilde nasıl yaşandığı somut örnekleriyle—yani hastanelerde ve eczanelerde neler yaşanıyor?—tartışılırsa, ve üçüncü olarak da “anayasa’da sağlık hakkıyla ilgili maddeler ve devletin bu konudaki sorumluluğu” tartışılırsa konu dağılmaz, tüm boyutlarıyla incelenmiş olur.

Toplantı düzenini kim nasıl sağlıyor?

Toplantıların yönetimi o ildeki FORUM’un seçimine kalmış. Gene de önerilen ve imkânlar ölçüsünde uygulanan bir model var. Her toplantının bir kolaylaştırıcısı oluyor. Bu kişinin, farklı toplum kesimlerince saygı duyulan ve tarafsızlığına inanılan bir kişi olması çok önemli. Toplantı, genellikle seçilen konu üzerinde–öneren kuruluşlardan birince hazırlanmış—en çok 10 dakikalık yansız bir sunumla, sorunun anlatılmasıyla başlıyor. Sonra yaklaşık birer saat süre ile, katılımcılar tarafından önceden belirlenmiş olan bir “genel” konu ile bir “yerel” konu tartışılıyor. Ekim'den sonra bunlara ek olarak bir de “anayasa konusu” geliyor. Yaklaşık 3 saat sürecek toplantının ortasında bir de kahve molası verilmesi öneriliyor. Toplantı tam zamanında–tek kişi gelmese bile—başlıyor. (Ciddiye alınmak için bu riski de göze almayı önemle öneriyoruz). İlân edilen saat dolduğunda ise, bu durum mikrofondan duyuruluyor ve isteyen gidebiliyor. Ancak devam etmek isteyenler olursa bir saat daha devam ediyoruz.

Toplantılarda karar almak yoksa konuşulanlar ne işe yarıyor?

Amaçlanan ilk nokta, her şeyden önce “herkesin birbirini duyması, dinlemesi ve—kabul etmese bile— anlaması.” Sadece bu yararı bile, kimsenin kendi ezberinden başka bir şey duymak istemediği ülkemizde önemli bir kazanımdır. Toplumdaki tüm farklı sosyal kesimlerin temsil edildiği, en az sayıda olanın bile sesini duyurabildiği bir yapıdan karar çıkmasını dayatmak, o yapının çökmesini istemek olur. Zaten konuşulanlar sadece orda kalmıyor. Belli bir sistem içinde rapor haline getirilerek web sitesinde yan yana yerleştiriliyor. Bu sayfa, araştırmacılar ve gazeteciler için de büyük kolaylık. Ayrıca her ay tüm FORUM çıktılarını özetleyen ve değerlendiren bir toplam rapor hazırlanarak hem kamuoyuna hem de milletvekillerine ve partilere gönderilecek. Bu FORUM’lardan mutbakata dayalı kararlar çıkmasını beklemiyoruz, olsa bile çok nadir olabilir. İstediğimiz, halkın oylarıyla meclise gidenlerin bizim sesimizi 4 yılda bir değil, her ay duyması, dinlemesi, Ankara’ya taşıması. Aklına uygunmayan bir öneriye “parti disiplini” gereği kalkan elinin, FORUM aklına gelince biraz titremesi.

Böyle bir demokrasi girişimine basının ilgisi var mı?

Yerel basının desteğini görüyoruz. Hem haber oluşturmak için, hem de yerel “gazeteci cemiyetleri” olarak bu aile fotoğrafında önemli bir yerleri olduğu için medyanın katılımı iki kez önemli. Zaten yerel basın olmasa “boş koltuk” fotoğrafları gazetelere yansımasa, FORUM’ların ağırlıklarını giderek hissettirmeleri de mümkün olmazdı. Ana akım medyanın ilgisi ise şimdiye kadar ne yazık ki “hatır gönül” düzeyini aşamadı. Ancak FORUM’lar rüştünü ispat ettikten sonra durumun değişeceğini umuyoruz.

FORUM OÇG’ler milletvekilleri ve siyasî partiler tarafında gereken ilgi ve desteği görebiliyor mu?

Bu sorunuzu isterseniz başlıklar altında cevaplayayım. Birinci olarak sivil toplum gerçekten ciddiye alınmıyor. Vekiller oyu halktan aldıkları halde kendilerini Genel Başkan’a karşı sorumlu hissediyor. Buna neden olan şey, kimin milletvekili olacağına dair son kararı onun vermesi. Bizim toplantılarımızda milletvekillerinin son 6 aylık devam karnesi acıklı:

Yapılan toplantı sayısı : 98

Milletvekili katılım ortalaması: % 5

Sivil toplum katılım ortalaması: % 71

Evet, acıklı bir tablo.

İkincisi sivil toplumla ilişkiler fantezi işler. “Vakit bulunursa yapılabilecek işler” kategorisinde görülüyor. Bu çalışmayı hemen herkes olumlu ve yararlı buluyor, ancak sürekli “çok meşgul” olduklarını, ayda bir toplantıya “vakit bulurlarsa” katılabileceklerini açıkça söylüyorlar.

Üçüncü olarak parti yetkilileri, grup başkan vekilleri de tüm olumlu demeçlerine rağmen iş somut çalışmaya gelince “ulaşılması bile güç” oluyorlar. Bu işbirliğinin gereğine inandıklarından kuşkuluyuz.

Dördüncüsü, gerek TBMM başkanı, gerek AB ve sivil toplumla ilgili Devlet Bakanı geniş katılımlı toplantılar yaptılar, ama arkası gelmedi, gazetelere bir günlük bir haber olduğuyla kaldı. İşbirliğinin sürdürülmesi ve geliştirilmesi için randevu isteklerimiz bile yanıtsız kaldı. Sivil toplum böyle toplantılara çağrıldığında “konu mankeni” olmak rahatsızlığıyla, gitse bile ayaklarını sürüyerek gidiyor. Yasama sürecine sivil toplumun gerçekten katılımı, yönetenlerin işlerini uzatacak, zorlaştıracak bir engel gibi algılanıyor.

Beşincisi, yönetenler, kendi parti teşkilâtları üzerinden halkın nabzını sürekli olarak tuttuklarını sanıyorlar. Öyle olsaydı, daha önce Türkiye’yi yönetirken bir seçimde yerle bir olan o koskoca partiler yok olup gider miydi? Seçilenlerin seçmenle ilişkisi, sinir sistemi tek taraflı çalışan—hep mutlu haberleri veren—bir vücuda benziyor. Zaten vekillerle halkın doğrudan ilişkisi, çok yoğun bir şekilde bireysel taleplerin (işe sokma, terfi-tayin, hastasını hastaneye yerleştirme) karşılanması için gerçekleşiyor. Daha üst düzeyde ise korporatif kurumlar (Odalar, Barolar, Sendikalar) ele geçirilerek “sivil toplum” dizginlerinin kontrolünü sağlamak şeklindeki klâsik metotlar ne yazık ki hâlâ revaçta.

Sivil toplum bilincinin yeterli olmadığı ortada.

‘İğneyi bir de kendinize batıracak’ olursanız neler söylemek istersiniz?

Bu sorunuzu da yine başlıklar altında cevaplamak istiyorum. Birincisi sivil bilincin yaygınlaşmasına ihtiyaç var. Yurttaş, kendi seçtiklerini denetleyebileceğine hâlâ pek inanmıyor. Kendi bireysel işini parti ve milletvekili aracılığıyla çözmeyi daha gerçekçi buluyor. Biz de diyoruz ki, “O vekilse müvekkil de biziz. Müvekkiline ayda birkaç saati ayıramayan bir vekil olabilir mi?” Bu düşüncemiz başlangıçta herkesi yadırgattı. Ama bizi en çok cesaretlendiren şey, bu düşüncenin giderek yaygınlaşması ve milletvekillerinin devamsızlığına rağmen FORUM’ların dağılmayışı, tam tersine yoğunlaşması, birbirine kenetlenmesi.

İkincisi, “O varsa ben yokum” alışkanlığıyla boğuşmak zorundayız. Bir konuda anlaşamadığımız kişi veya kurumlarda bir başka konu için birlikte çalışmak neredeyse ihanet sayılıyor. Oysa toplumda onun da yeri var, ötekinin de. Kendi gibi olmayanı susturmak, yok saymak hatta yok etmeye çalışmanın çıkmaz sokağında yıllar ve canlar kaybettik. Artık birbirimize—beğensek de beğenmesek de—tahammül etmek, daha da ötesi “anlaştığımız konuları” gündemimizin ön sıralarına taşıyarak birlikte çözüm bulmak kültürünü edinmeli, yaşama geçirmeliyiz.

Üçüncüsü, STK’larda görev birkaç kişinin sırtında. Adı ve temsil niteliği konusunda çok duyarlı ve gururlu olan birçok sivil örgütte işler, ne acıdır ki çok az kişinin sırtına yüklenmiş durumda. Eğer yetkili kişi hasta, izinde veya başka yerde ise, toplantılara katılacak temsilci bulamıyorlar.

Ve dördüncüsü ise çok kolay söz veriyoruz ve tabiî çok kolay da boş verebiliyoruz. Bu da bir başka acı gerçek.

İşin bir başka boyuta daha var. Maddî kaynak sorunu. Bu sorunu nasıl aşıyorsunuz ya da gelecek de nasıl aşmayı planlıyorsunuz?

Böyle giderek genişleyen bir işin yalnızca iman gücüyle yürümeyeceği açık. Finans kaynakları ise Türkiye’de var olmasına var. Ama bu gibi işlere yok. Biz de gerekli finansmanı bölük pörçük, önce bir miktar Norveç’ten, daha sonra bir miktar da İngiltere’den sağladık. Bir yıl böylece genişleye genişleye sürdürülebildi. İkinci yıl hedef daha da genişledi ve Norveç ve İngiltere’nin yanında başka kaynaklara da başvurduk. Ana prensibimiz çok net:

“Kim projemize müdahale etmeye kalkmadan bize finans sağlarsa alırız. Gerisini veren düşünsün!” Yani “Bu iş kimin parasıyla döndürülüyor, arkasında hangi güçler var?” polemiklerinden korkmuyoruz. Sivil çalışmaların en başta gelen ilkelerinden birisi “açıklık,” biz de hem proje bütçesini, hem de finanse edildiği kaynakları yenilenmekte olan web sitemizde açıklayarak bu gibi tartışmaları noktalayacağız. Tabiî ki asıl hedefimiz, ülkemizdeki demokrasiye katkıda bulunacak bir projenin de finansmanının kendi bünyemizden sağlanması.

Başlangıçta bir “inandırmak” meselesi, bir “güven sorunu” olacağı açıktır. Ancak azimli ve ısrarlı bir çalışma ile kendimizi kabul ettirince—hele taraflar bu işin yararlarını yaşayarak gördükçe—finans sağlanması da sorun olmaktan çıkacaktır. Her il kendi forumunun masrafını rahat rahat sağlayabilir. Şu anda bile, masraf doğurabilecek birçok noktayı katılımcılar sağlıyorlar. Örneğin hiçbir toplantı için salon kirası ödemedik. Ya odalardan, ya da sendikalardan biri salonunu seve seve ve ücretsiz olarak bize açıyor. Şimdi belediyelerin giderek artan destekleri çalışmaların hem kolaylaşmasına, hem yaygınlaşmasına katkıda bulunuyor. Ana ilkelerimizi ve özerkliğimizi korumak kaydıyla her türlü katkıya ve yardıma açığız, kimden gelirse gelsin.

İLLERE KENDİ OÇG’LERİNİ OLUŞTURMAK İÇİN YOL HARİTASI

Kendi ilinde bir YEREL OÇG oluşturmak istiyenler nasıl bir yol izlemeli?

O ilde önce bir “çalışma grubu çekirdeği” oluşturulmalı. çeşitli sosyal kesimlerden 8-10 kişiden oluşacak bir “destek çevresi” tesbit etsin. Burada farklı görüşlerden, ciddî, farklı görüşlere saygılı, kendi de saygı duyulan insanların yer alması çok önemli. Sonra bu “Destek Çevresi”nin da yardımıyla belli başlı STK, meslek örgütü ve sendikaların katılımlarını sağlayıp “İlimizde yerel TBMM OÇG’yi oluşturduk” diye milletvekillerini tek tek aranmalı. Bu şekilde çalışmalara başlanmalı.

Bir TBMM OÇG oluştuktan sonra o konuda çalışan STK’ları hangi işler bekliyor?

1. Kendi konularındaki OÇG’lere katılan milletvekilleri ile daha yakın ilişkiler kurmak,

2. Mümkünse STK’lar arası platformlar oluşturarak eşgüdüm içinde çalışmak,

3. Milletvekillerini sürekli olarak bilgi ve belge ile beslemek,

4. Onların da desteğiyle, ilgili TBMM komisyonu üyeleri ile tek tek bağlantılar kurmak,

5. Onları da, aynı şekilde bilgi ve belge ile beslemek,

6. Yasa değişikliği gerekiyorsa bunların hazırlanıp meclise sevki için her kademede milletvekillerine yardımcı olmak,

7. Yasa önerisi genel kuruldan ilgili komisyona gönderildiğinde (bu süreçleri web sitesinde de duyurmalıyız) komisyon çalışmalarına gözlemci olarak katılmak,

8. Tasarı genel kurula gelirken bu kez tüm milletvekillerine yönelik bilgilendirme çalışmaları yapmak,

9. Bütün bu süreç boyunca konunun medyada tartışılmasını sağlamak, toplantılar, konferans, panel, sempozyumlar düzenlemek, kamuoyu oluşturmak.

MUSTAFA GÖKMEN

30.09.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (28.09.2009) - Resmî tarih yalanlarının sonu geldi

  (23.09.2009) - Sağda birleşme, siyasete alternatif olur

  (21.09.2009) - Varlığa düştük varlığımızı unuttuk

  (18.09.2009) - Bediüzzaman, bu toprakların vicdanı olmuştur

  (17.09.2009) - Düzmece mahkemeden ısmarlama idam

  (12.09.2009) - TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNE SOYUNDULAR - ŞENER BOZTAŞ / FARUK SAİM AKHAN

  (11.09.2009) - İsrail saldırıları bizi güçlendirdi - AHMET TURAN SÖYLER - BEYRUT

  (01.09.2009) - Resmî İdeoloji İflâs Etmiştir

  (24.08.2009) - Siyaset tabularla yürümez

  (17.08.2009) - YİNE ÇÖZÜLEMEZ VE ‘TÜRK SORUNU’ DA ÇIKARSA

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.