05 Kasım 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayatı da

O yarattı. O'nun kudreti herşeye galiptir ve O çok bağışlayıcıdır.

Mülk Sûresi: 2

05.11.2009


Ölüm, hayat vazifesinden bir terhistir

İkinci Suâl: Furkan-ı Hakîmde, “Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayatı da yaratan Odur.” (Mülk Sûresi, 67:2.) gibi âyetlerde, “Mevt dahi hayat gibi mahlûktur; hem bir nimettir” diye ifham ediliyor. Halbuki, zâhiren mevt inhilâldir, ademdir, tefessühtür, hayatın sönmesidir, hâdimü’l-lezzâttır. Nasıl mahlûk ve nimet olabilir?

Elcevap: Birinci suâlin cevabının âhirinde denildiği gibi, mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuttur, hayat-ı bâkiyeye bir dâvettir, bir mebdedir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir. Nasıl ki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdirledir. Öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdirle, bir hikmet ve tedbirledir. Çünkü, en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti, hayattan daha muntazam bir eser-i san’at olduğunu gösteriyor. Zira, meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların mevti tefessühle, çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i kimyeviye ve mizanlı bir imtizâcât-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, sümbülün hayatıyla tezahür ediyor. Demek çekirdeğin mevti, sümbülün mebde-i hayatıdır; belki ayn-ı hayatı hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi hayat kadar mahlûk ve muntazamdır.

Hem zîhayat meyvelerin yahut hayvanların mide-i insaniyede ölümleri, hayat-ı insaniyeye çıkmalarına menşe olduğundan, o mevt onların hayatından daha muntazam ve mahlûk denilir.

İşte, en ednâ tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti böyle mahlûk, hikmetli ve intizamlı olsa, tabaka-i hayatın en ulvîsi olan hayat-ı insaniyenin başına gelen mevt, elbette, yeraltına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yeraltına giren bir insan da âlem-i berzahta elbette bir hayat-ı bâkiye sümbülü verecektir.

Amma mevt nimet olduğunun ciheti ise, çok vücuhundan dört veçhine işaret ederiz.

Birincisi: Ağırlaşmış olan vazife-i hayattan ve tekâlif-i hayatiyeden âzâd edip, yüzde doksan dokuz ahbabına kavuşmak için âlem-i berzahta bir visal kapısı olduğundan, en büyük bir nimettir.

İkincisi: Dar, sıkıntılı, dağdağalı, zelzeleli dünya zindanından çıkarıp, vüs’atli, sürurlu, ıztırapsız, bâki bir hayata mazhariyetle, Mahbûb-u Bâkînin daire-i rahmetine girmektir.

Üçüncüsü: İhtiyarlık gibi, şerâit-i hayatiyeyi ağırlaştıran birçok esbab vardır ki, mevti, hayatın pek fevkinde nimet olarak gösterir. Meselâ, sana ıztırap veren pek ihtiyar olmuş peder ve validenle beraber, ceddin cedleri, sefalet-i halleriyle senin önünde şimdi bulunsaydı, hayat ne kadar nikmet, mevt ne kadar nimet olduğunu bilecektin. Hem meselâ, güzel çiçeklerin âşıkları olan güzel sineklerin, kışın şedâidi içinde hayatları ne kadar zahmet ve ölümleri ne kadar rahmet olduğu anlaşılır.

Dördüncüsü: Nevm, nasıl ki bir rahat, bir rahmet, bir istirahattir-hususan musibetzedeler, yaralılar, hastalar için. Öyle de, nevmin büyük kardeşi olan mevt dahi, musibetzedelere ve intihara sevk eden belâlarla müptelâ olanlar için ayn-ı nimet ve rahmettir. Amma ehl-i dalâlet için, müteaddit Sözlerde katî ispat edildiği gibi, mevt dahi hayat gibi nikmet içinde nikmet, azap içinde azaptır; o bahisten hariçtir.

Mektûbât, s. 14

LÜGATÇE:

mevt: Ölüm.

inhilâl: Çözülme, dağılma, parçalanma.

adem: Yokluk.

tefessüh: Çürüme, kokuşma.

hâdimü’l-lezzât: Lezzetleri mahveden, yıkan.

05.11.2009


Açılışı “açılım”a döndürmek

Bugün artık, düşüncenin açmak lâzım önünü. Bu, klâsik anlayışların değiştirir yönünü; açılır fikirler, “açılım”a dönüşür.

Önce hizmet, sonra, hizmet için mekân mı? Önce mekân, sonra hizmet mi gelir? Yani, “Tavuk mu yumurtadan çıkar? Yumurta mı tavuktan?” sorusuna denk düşecek bir mânâ. İkisi de bir başına olmuyor.

Gönül vermeyince önce, hizmet etmek olur mu?

Olmaz.

Ama, bugün, hepsine de lüzum var. Çünkü, Elhamdülillâh, yaşadığımız şu günler “Hizmet-i Nûriye”nin “cennetâsâ” baharı. “Dünya neden herkese terakkî dünyası olsun da biz Müslümanlara tedennî dünyası olsun?” diyor, fikrimizin mimârı.

Her tarafta, ehl-i hizmet insanların cehd ederek yaptığı güzel güzel mekânlar… Oralarda hayat bulan nice körpe insanlar…

Bu bir azim işi, bir gayretin meyvesi. Daha dün Ankara’da, Oltan’da, güzel bir tesisi açtık. Müsebbibi tebrik için kimi seçsek, bilmem ki?

Onu mu, bunu mu; hayır hayır, şunu mu?

Hayır!

En doğrusu, bu tebriği Üstadıma sunmalı. Çünkü, dâvânın kışını, “zemheri”de çeken o!

Yine de emek vermiş, hizmet etmiş canlara candan teşekkür gerek.

Açılış meydanında, cıvıl cıvıl gençlerle, onların ağabeyleri; pırıl pırıl insanlar: Ömer’ler, Onur’lar, Ahmet’ler, Barış’lar ve Cihan’lar… “Cihan”la barışıklar ezelden beri bunlar, yani hizmetinde fânî olmuş “civan”lar…

Seyfeddin unutulur mu hiç? Her hâli ve her şartıyla, kardeşinin yanında!

Güvenmenin ürünleri, istikbâlin ümitleri; çocuklarımız bunlar.

Tebrikler. Gönül dolusu tebrikler…

Cenâb-ı Hak bunların şevklerini, gayretlerini; bunların hizmetine “hizmet” edecek mekânların da sayısını artırsın.

İmkânsızlar, imkân bulur olunca, kolaylık veriyor Rabbim.

Köle oldu “köle”ler; toprak oldu, taş oldu! Ve.. nihâyet, bir teşebbüs böylece vücut buldu. Allah (cc) emek verenden, “katran” sürenden binlerce razı olsun.

Demek, idealler büyüyünce, hizmet küçük kalmıyor. Sıkıntılı bir dönemde koca bir mekân doğdu. Demek ki, oluyormuş!

“İsteyince insan, ihsân ediyor Sübhân.”

Buraya bir “mim” koyalım!..

Abdullah’tan bir “Abdullah” hocamız: “Hayr-ı azîme verenler bir, vermeyenler bin pişman” dedikten sonra, “Çünkü, veren çoğuna, vermeyen de yoğuna tasa çeker dururlar” diyerek son verirken sözüne: “Yani yarın ahirette, verenler daha çok vermediğine, vermeyenler ya da veremeyenler de bu çorbada tuzlarının bulunmayışına üzülür dururlar” cümlesiyle, açıkladı meselenin özünü.

Onlarca, yüzlerce; neticesi itibariyle, binlerce insanın imanının kurtulmasına vesile olacak bu yerleri, çoğaltsın Hâlıkımız.

Ümitliyiz yarından!

Şu güzel yurdumuzun güzel beldelerine nice nice güzel mekân konacak, içlerine güzel insan dolacak; zulmetin zulmüne rağmen, her yer pür-nûr olacak… İnşallah.

NOT: Şaban Döğen kardeşimize "güle güle" demekten başka elimizden ne gelir! Saygı değer kardeşimiz "Sevgili"ye kavuştu. Cenâb-ı Hakkın kendisine rahmetiyle muamele etmesini niyaz eder; bütün yakınlarına, sevenlerine ve fedakâr okurlarımıza sabr-ı Cemil dilerim.

[email protected]

ALİ RIZA AYDIN

05.11.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.