15 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Allah'ın tükenmez hazinelerinden isteyerek insanlara karşı tok gözlü davranınız.

Câmiü's-Sağîr, No: 569.

15.12.2009


Bir masumu öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir

Âyetin mânâ-ı işarîsiyle, bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır,

küçüğüne büyüğüne bakılmaz.

Adalet-i mahzâ ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki:

“Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir” (Mâide Sûresi, 5:32.)

Âyetin mânâ-ı işarîsiyle, bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.

Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için cüz’ü feda eder. Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz. Ehvenüşşer diye bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adalet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez. Gidilse zulümdür.

Mektubat, s. 57

***

Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tâzibinden men etse, nasıl benî Âdem’in hukukunu ihmâl eder?

Münâzarât, s. 66

***

(...) Şefkatle cihazlanmış şehamet-i imaniyedir. Yani tezellül etmemek, haksızlara, zâlimlere zillet göstermemek, mazlumları da zelil etmemek. Yani, hürriyet-i şer’iyenin esasları olan müstebitlere dalkavukluk etmemek ve biçarelere tahakküm ve tekebbür etmemektir.

Hutbe-i Şâmiye, s. 40

***

Sual: Nasıl hürriyet imânın hassasıdır?

Cevap: Zirâ, rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir biçareye tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saâdet...

Münâzarât, s. 59

***

Üç yüz, belki dört yüz milyon İslâmın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye ile şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer’iye ile süslenip garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır.

İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder:

Yani, İman bunu iktiza ediyor ki, tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek, ve zâlimlere tezellül etmemek... Allah’a hakikî abd olan, başkalara abd olamaz. Birbirinizi, Allah’tan başka kendinize Rab yapmayınız. Yani, Allah’ı tanımayan herşeye, herkese nispetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder. Evet, hürriyet-i şer’iye Cenâb-ı Hakkın Rahman, Rahîm tecellîsiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır.

Hutbe-i Şâmiye, s. 67

LÛGATÇE:

adalet-i mahzâ: adaletin tam hakikisi, tam adalet.

adalet-i izafiye: toplumun selâmeti için ferdin gizli veya açık rızası alınarak sağlanan göreceli adâlet.

küll: bütün, hep, her, tüm.

cüz’: kısım, parça.

ehvenüşşer: iki şerden (kötülükten) daha zararlı olanın tercih edilmesi.

medâr-ı tahakküm: tahakküm, zorbalık sebebi.

tegallüb: galip gelme, üstün çıkma, baskın olma.

şehamet-i imaniye: imandan kaynaklanan kahramanlık ve cesaret.

seyyiat: kötülükler.

abd: Kul.

15.12.2009


Mânevî yangın ve Hastalar Risâlesi

Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor.”Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat

Cenâb-ı Hakk’ın bir lütfu olarak bizler Risâle-i Nurları tanıdık, istifade ettik. İnşaallah ölünceye kadar istifade edeceğiz. Her Risâle-i Nur’u tanıyan kimse gibi benim de en çok üzüldüğüm, eserleri daha önce tanıyamamaktır. Bugün bizim gibi risâleleri tanımayı bekleyen milyarlarca insan var. Bu insanların bir kısmı hergün ölüyor, bir kısmı da bizleri bekliyor. Bekleyenleri bekletmemek, risâleleri tam okutmak, bizim gayretlerimize bağlı. Eğer vicdanımızda “Vazifeni yap, vazife-i İlâhiyeye karışma” prensibine tam cevap verebiliyorsak, mesuliyeti üzerimizden atmış oluruz. Ya cevap veremiyorsak!

Risâle-i Nur’a “Ekmek ve sudan ziyade ihtiyaç var” diyen bir Üstada talebe olmak istiyorsak yerimiz neresi?

Üstadımız ve örnek talebeleri olan ağabeylerimiz bu hakikati, memleketimiz başta olmak üzere bütün dünyaya yaymak için her türlü fedakârlığı yapmışlar ve vazifeyi yapmanın bahtiyarlığı ile kıyamete kadar şerefle anılacaklardır.

Türkiye’de 1925’ten sonraki istibdat döneminde yapılan kahramanca hizmetleri bizim idrak etmemiz çok zordur. Zirâ o günleri yaşamadık. Yaşayanlardan dinledik. 1925’ten 1950 yılına kadar yaşananlar insanlık tarihinin yaşadığı zulümlerden olup, Peygamberimiz (asm) zamanında haber vermiş ve bu zalim cereyanla mücadele edenleri büyük müjdelerle müjdelemiştir.

O kara yıllar ki memleketimizde bir baskı rejimi kurulmuş, Üstadımız hapislere, sürgünlere, zehirlemelere maruz kalmış ve her türlü imkândan mahrum edilmiştir.

O yıllarda onun etrafında kenetlenen talebelerine kâğıt, kalem, Kur’ân harfleri ile yazmak, Üstada selâm vermek yasaklanmıştır. O günün kahramanlarının çoğu fakr u zaruret içindedir. Yiyecek ekmekleri, giyecek çarıkları vs. yoktur. Okuyacak risâleleri yoktur. Onların yokluğunun yanında bizim imkânlarımız sınırsız artmıştır şimdi. Bizler elimizdeki çok fazla imkânlarla daha fazla hizmet edebiliriz. Çünkü bugün hapis, sürgün, takip, mahkeme, maddî imkânsızlık, fakirlik vs. yoktur. O günün şartlarına göre olan zorlukların hiçbirisi yoktur. Çoğumuzun arabası, cep telefonu, bilgisayarı, maddî imkânı, okuyacak çok çeşitli baskılarda risâlesi, gazetemiz, dergilerimiz, risâleye basamak olan birçok kitabımız vardır. Bunları dâvâmızın hizmetinde kullanabiliriz.

1950’de Demokratların sağladığı hürriyet ortamının getirdiği her türlü imkândan faydalanan nur talebeleri, iman hakikatlerinin ekmek sudan ziyade ihtiyaç olduğu şuuru ile çalışmışlardır. Üstadımızın talimatı ile Külliyat basımı tamamlanmış, siyasilere nur dersleri verilmiş, hatta Papalık başta olarak dünyanın bir çok yerine risâleler gönderilmiştir. O günün şartlarında radyo en yaygın basın yayın organıdır. Nurların radyoda reklâmı yapılmıştır. 1950’den itibaren Nurların parlayışı günümüze kadar artmıştır. Günümüz imkânları o yıllara göre hayal edilemeyecek kadar çoğalmıştır. Kanaatimizce, en yaygın vasıtalar televizyon ve yazılı basındır. Bunlardan daha fazla faydalanmakla, maddî mânevî gayretle bir çok hizmetler yapabiliriz. 1980 yılına kadar gelişen hürriyet ortamı bir kısım sinsî planlarla kötüye kullandırılmıştır. Gençlere ulvî idealler yerine, moda, spor, eğlence, az emek ve çok kazanma, lüks yaşama özendirilmiş, fedakârlık, saygı, hürmet, yardımlaşma duygusu tahrip edilmiştir. Hızlı gelişen teknolojiyi faydalı şeylerde kullandırmamak için her türlü tuzaklar kullanılmıştır. Maalesef artan tv kanallarının büyük çoğunluğu, bilerek bilmeyerek bu sinsi emele hizmet ettirilmiştir ve etmektedir.

Tabiî bu tuzaklar toplumdaki manevî ve maddî hastalıkları arttırmıştır. İntihar, boşanma, uyuşturucu gibi menfiyâtla, memleketimizi mânevî bir yangın sarmıştır. Zararlı cereyanlar yayılmıştır.

Yukarıdaki paragrafta saydığımız zararlı cereyanları, hastalıkları önlemek mümkündür. Çare Üstad’dadır. Ve çarelerden biri de HASTALAR RİSÂLESİ’dir. Bugünün insanına koca koca ciltleri okutmak zordur. Ancak küçük Hastalar Risâlesini okutup, arkasını getirmemiz mümkündür. Yani külliyatı tanıtabiliriz. Manava, pastaneye gidince küçük parça ikram edip bize satış yaparlar. Bizler de aynı yolu uygulayabiliriz.

Hastalar Risâlesi ile kanseri tedavi eden kimseleri tanıyoruz. Rahmetli Prof. Dr. Ayhan Songar’ın “Bu Hastalar Risâlesi hastalığı sevdiriyor” dediğini biliyoruz.

Risâle-i Nur davasının yıllardır bayraktarlığını yapan gazetemiz Yeni Asya, bu yangına bir kova su dökmek misâli bu hususta gayret gösterip bizleri de bu hizmete omuz vermeye davet ediyor. Bu dâvete icabetten ne kazanacağız:

1- Gazetemiz bu dağıtımdan aldığı destekle daha güçlü hizmet edecek.

2- Bu vesile ile ağabeylerimiz, kardeşlerimiz her derde devâ olan bu küçük kitapları dertlilere ulaştırmak için seferber olacak.

3- İmkânı olmayan duâsı ile ve imkânı olan maddî imkânları ile imân ve Kur’ân’a hizmet edecek; alıp dağıtacak, dağıttıracak.

4- Bu vesile ile gidilen çok çeşitli insanlarla tanışılıp Risâle-i Nur’a olan ihtiyaç görülecek.

5- Bir hayli yeni insan tanıyıp, hizmet, çevre genişleteceğiz.

6- Yeni Asya neşriyatın tanıtımı dolayısı ile diğer yayınlarımızın tanıtımını yapmış olacağız.

7- Gazetemizin tirajındaki artışla paralel basın camiasında itibarımız artacak, yazarlarımız ve dolayısıyla nazara vermeye çalıştığımız ulvî hakikatler daha fazla alâka görecek.

8- Bize reklâm vermek isteyenlerin sayısını artıracağız.

9- Yeni yeni okuyucular bulup Yeni Asya’nın arkasından Risale-i Nurlarla tanıştıracağız.

10- Farklı şehirlerde bulunan tanıdıklarımızı, yakınlarımızı bu kampanyaya dâhil edebiliriz.

11- Aile fertlerimizi kitap kampanyasına dahil edip hizmete iştirak ettirip, cemaate mensup olma şuurunu kazandıracağız.

Buyurun hizmet yarışına... En yakınlarımızdan başlayarak Hastalar Risâlesi’ni ulaştıralım. “İmkânım yok” diyen ağabeylerimden ricam, zamanlarını ayırmaları. Böylelikle hizmet etmenin lezzetini alalım. Hastalar Risâlesini meslek meşrep farkı gözetmeden herkese götürüp satabiliriz. Bazı imkân sahipleri hayır yapacak yer arıyorlar. Yeter ki Hastalar Risâlesi’ne herkesin ihtiyacı olduğuna inanalım. Hizmete başlamadan kendimiz güzelce okuyalım. Yanmayan yakamaz. Herkes aynı yükü kaldıramaz, ama cüssesine göre yük kaldırır. İşbölümü yapabiliriz. 3 TL’ye satılan kitabı 1 TL’ye alanlar mutlaka olacaktır.

Dairemizin dışındaki muhataplarımıza, Hastalar Risalesi’ni okuduklarında neler kazanacaklarını anlatabiliriz.

İllâ gazete+kitap satamayabiliriz. Kitap satıp, gazetelerini kendimiz dağıtabiliriz. Allah hepimizi muvaffak etsin.

***

Bu vesileyle ifade edelim ki:

Risâle-i Nur ve Üstad Bediüzzaman Said Nursî’ye sahip çıktığı için,

Din-i İslâm’a yapılan hücumlara cevap verdiği için,

Bizlere doğru haberlerin ulaşmasını sağladığı için,

Risâle-i Nur’ları gazete vasıtasıyla insanlara ulaştırdığı için,

İçtimâî meselelerde yorumları Risâle-i Nur penceresinden yaptığı için,

Tarihimize ve ecdadımıza sahip çıkarak köprü olduğu için,

Asrımızın en büyük tahribatı olan deccalizme karşı şuurlu bir mücadele yaptığı için,

Darbelere karşı demokrasi ve insan haklarına sahip çıktığı için,

AB ve İslâm birliğine karşı tahşidat yaptığı için,

Risâle-i Nur ve Üstad ile ilgili anma, konferans, panel ve diğer etkinlikleri gazete vasıtasıyla duyurduğu için,

Bütün resmî makamlara gazete vasıtasıyla Üstadımızın görüşlerini ulaştırdığı için,

Ülkemiz medyasına kaliteli elemanlar yetiştiren bir okul olduğu için,

Katıldığı fuarlar vasıtasıyla birçok insana ‘doğru İslâmiyet’i anlattığı için

YENİ ASYA hakikatın gür sesi olmaya inşaallah devam edecektir.

NOT: Uzun yıllar bu hizmetleri yapmaya çalışan bir kardeşiniz olarak, bu konularda yardımlaşma teklif ediyoruz.

L.M.Acun - 0532.4715352

L. MUHARREM ACUN

15.12.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl