21 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Röportaj

H. HÜSEYİN KEMAL

Devletin yaptığı hatalar PKK'ya hizmet ediyor

Açılım tartışmalarının yerini DTP’nin kapanış tartışmalarına bırakırken, demokratik açılımla ilgili çalışmaların seyri de merakla izlenmeye başladı. Biz de bu konuyu merkezi Diyarbakır’da bulunan, sorunların çözümünü devlete havale etmeden araştırmayı amaç edinmiş Sosyal Girişim Derneği Başkanı Fidel Balta’ya sorduk. Balta devletin yaptığı hataların PKK’nın amaçlarına hizmet ettiğini söylerken, kapatılan DTP ile birlikte yeni oluşumun daha radikalleşebileceği iddiasında bulunuyor.

Kürt sorununun çözümünde, yaşanan son taşlı sopalı gösteriler ve Reşadiye saldırısı sebebiyle geriye dönüş olacağını düşünüyor musunuz?

Başbakan’ın açıklamalarını dikkate alırsak, geri dönüş olacağını düşünmüyorum. Düşünmek de istemiyorum. Bir geri dönüşten bahsedebilmemiz için yürüdüğümüz yoldan bir pişmanlık duymamız gerekir ki, halihazırdaki durumda bu pişmanlık yaşanmıyor. Bu tarz provokatif eylemler, Kürt sorunu gibi bir meselenin çözümünde beklenmedik, şok etkisi yaratan eylemler değil. Acı verici, ama bu ilâç yarayı iyileştirir.

Sizce 33 asker olayında olduğu gibi bir komplo ile karşı karşıya olabilir miyiz?

Şiddetin en önemli enstrüman olduğu konularda net tesbitler yapmak açıkçası çok riskli. Bugün PKK eylemi üstleniyor, ama ortada pek çok cevapsız soru bırakıyor. 33 askerin katledilmesi hadisesinde de benzer bir üstlenme yaşanmış, ortalık gerilmişti. Aradan bunca yıl geçtikten sonra askerî ihmal ve kasıtlar gündeme geldi. Şimdi arkasından Ergenekon ya da benzer bir örgütün çıkacağını tahmin ediyor, ama yargı aşaması tamamlanmadığı için emin değiliz. Bu konularda Türkiye’de çözüm isteyen ve geniş bir yelpazeye yayılan kamuoyu dışında tüm unsurlara şüphe ile bakmamız gerekir. 7 askerin öldürülmesi meselesinin gerisinde ne olduğu, hangi dengelerin sarsılmaya çalışıldığı zamanla ortaya çıkar diye düşünüyorum. Ayrıca şunu da ihmal etmemeliyiz; PKK dünyanın gözünü diktiği bir coğrafyada 25-30 yıldır yaşama mücadelesi veren örgüt. Bu nedenle birçok istihbarat teşkilâtıyla ya da başka uluslar arası ağlarla ilişkisi olabilir. Reşadiye’de yapılan katliâm gibi eylemlere şüphe ile bakmak gerek. Neticede süreç sert bir şekilde provoke edilmek istendi ama başarılamadı.

Türk milliyetçisi pek çok insan “Devletin Kürtlere açılım sağlamasına karşıyız. Bakın açılım sağlasanız da bu insanlar ortalığı savaş alanına çeviriyor” diyorlar. Ne dersiniz?

Türk milliyetçiliğinde bahsini ettiğiniz anlamda bir refleks olduğuna ben de katılıyorum. Ama ırkçı yaklaşımlar dışındaki tüm milliyetçilikler bilmemek, tanımamakla ilgili. Kürt meselesinin tarihsel seyrine ilişkin kısa bir bilgi bile Türkiye’deki milliyetçi söylemin yumuşamasına olanak sağlıyor. Bu nedenle Türkiye’de kemikleşmiş, tavizsiz ve ırkçı bir milliyetçilik değil, önyargılı bir milliyetçilikten bahsedebiliriz ki, bu durum çok insanîdir. Dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi Türkiye’de kendisini devletin sahibi olarak tasavvur eden bir millet, başka bir etnik toplulukla hak paylaşımında cimri davranabilir. Ama ben Türkiye’de yerleşik kültürel unsurların kaba milliyetçiliği engellediğini düşünüyorum. Sorunuzdaki “Açılım sağlasanız da bu insanlar ortalığı savaş alanına çeviriyor” tesbiti kamuoyunda sıklıkla ifade ediliyor, ama bir gerçekliği yok. Bugün sokaklarda eylem yapan, ortalığı dağıtmaya hevesli gençler örgütlü bir yapı. Türkiye basını DTP/PKK çizgisindeki tüm yapıları “terör” kavramı ile düşündüğü için detaylarını göremiyor. Basının haber niteliği taşıyan hareketleri sevmesini de eklediğimiz zaman, ortalama 350-400 kişilik bir sokak eylemi, felâket olarak niteleniyor. Hükümete taş atmak isteyen medya mensupları da tuz biber ekince, sıradan bir Türk milliyetçisi ülkeyi bölündü sanıyor.

Kürt milliyetçileri sizce şiddetle sorunu çözebilir mi?

Türkiye kamuoyuna biraz garip gelecek ama Kürt milliyetçileri şiddete başvurmuyor zaten. Bugün şiddeti temsil eden DTP/PKK çizgisi Kürt milliyetçiliği yapmaz, bilâkis Türkiye soluna yakın bir siyasî pozisyondadır. Sembolize etmek gerekirse CHP ile TKP’nin harmanı bir parti, farkı Kürt etnik kimlikli bir tabana sahip olması. Şiddetle arasındaki ilişkiye gelince, bırakın sokak eylemlerini tek bir insanın canını yakmanın bile siyaseten bir bedeli olmalı. Bugün DTP/PKK çizgisi şiddeti bir yöntem olarak kullanmak istemediğini söylüyor, ama alıştığı bu mekanizmayı da bırakamıyor. Bu biraz kolaycılık biraz da kabiliyetsizlik ile ilgili. PKK’nın elinden silâhını almak demek, bugün için kendi örgütsel kadrolarına bile söz geçirememesi demek. Şiddetle bir yere varamayacağını, dünya kamuoyunda bile meşrûluğunu yitirdiğini görüyor, ama şiddet üzerine inşa edildiği için şiddeti terk edemiyor.

Bu şiddet yanlıları askeri işin içine çekeceklerini görmüyorlar mı?

Asker zaten işin içinde. Bu provokatif eylemlerin amacı kamuoyunu terörize etmek, kamu otoritesini hata yapmaya zorlamak. Türkiye’de devletin yaptığı tüm hatalar, PKK’nın örgütsel amaçlarına hizmet ediyor ve örgütün tabanını disiplinize etmesine olanak tanıyor. Aksi takdirde 29 Mart seçimleri açıklanamaz. Hatırlayın Başbakan’ın bölge gezisinde yine sokak eylemleri yapılmış, polisin sert müdahalesi teşvik edilmişti. Polisiye tüm tedbirler kamuoyunda devlete karşı bir tepki oluşturur. Bu nedenle sorunuzdaki şiddet yanlılarının amacı askeri işin çekmek değil, devleti bir bütün olarak hata yapmaya sevk etmek. Yapılan her sert müdahale DTP ya da PKK’nın hanesine artı olarak kaydediliyor. Samimî olmak gerekirse devlet de hata yapmak konusunda epeyce yetenekli.

Abdullah Öcalan Türklerin gözünde terörist, öbür taraftan PKK tabanı içinse Kürt lider… Kürt sorunu Öcalan üzerinden tartışılmaya devam edilmeli mi?

Biraz önce de ifade ettiğim gibi Türkiye kamuoyu zamana ve mekâna yayılan geniş yelpazedeki bir sorunu tek bir kavram ile düşündüğü için analiz edemiyor. Evet bugün Öcalan çoğu Türkün gözünde bir terörist. PKK tabanı için ise bir lider, hatta tek lider. Enteresan bir benzetme olacak, ama kamuoyu Kürt siyasetindeki figürlere bakarken 1930–1950 Türk siyasal hayatını hatırlamalı bence. O dönemdeki millî şef bugün PKK tabanı için tek önder.

Meselenin tartışılma kısmına gelecek olursak, Kürt sorununu elbette sadece Öcalan üzerinden konuşulmamalı. Ama PKK tabanındaki Öcalan algısı nedeniyle de ihmal etmemek gerekiyor. Sanıyorum Öcalan PKK için en önemli konu. Bunun pek çok nedeni olabilir; öncelikle tek lidere dayanan yapısı bunu şart koşuyor. Ayrıca atılabilecek olası tüm adımlar Öcalan tarafından boşa çıkarılabilir. Bu duruma güvensizlik ve korkuyu da eklersek resmin önemli bir kısmını görmüş oluruz. Şunu da kabul etmek gerekir ki, Öcalan’ın söylediklerinde en hassas konu ‘Beni ihmal etmeyin’ serzenişidir. Bunun dışında kalan söylemlerinin çoğu sıradan vatandaş tarafından da ifade ediliyor zaten.

Devletin uyguladığı şiddeti bütün Türkler üzerine bina etmek doğru mu?

Devletin uyguladığı şiddet, hiçbir zaman Türklere mal edilmedi zaten. Açılım tartışmaları ile ilk kez gündeme geldi. Bakın 1984 yılından 2009’un bahar aylarına kadar geçen sürede PKK ya da diğer muhalif Kürt örgütleri Türklerle ya da başka bir etnik grup ile ilgili bir sorun dillendirmedi. Bu dönemde kullanılan ifadeler mealen şöyleydi; ‘Bizim Türklerle ya da diğer halklarla bir sorunumuz yok, bizim devletle de bir sorunumuz yok, ama Kürtlere uygulanan sisteme karşıyız.’

Kürt açılımı ile ilgili tartışmaların gündeme gelmesi ile CHP ve MHP kendi tabanını, PKK da kendi tabanını açılım sürecine karşı örgütlemek istedi. Devletin sorunu çözmek istediği anlaşılınca da devletin kabul ettiği sistem ile asimile olmak istemeyen Kürtler arasında yaşanan sorun, sanki Türklerle Kürtler arasında yaşanıyormuş gibi servis edilmeye başlandı. Bunun birkaç nedeni var. Öncelikle devlet Kürt sorununu çözmeye karar verse de, Kürt sorununun ne olduğunu hâlâ anlayabilmiş değil. Daha doğrusu isabetli kategoriler oluşturamadı. Türkler ile Kürtler diye devasa bir ayrım yapılınca bu basının da hoşuna gitti. Netice de CHP ve MHP Türk tarafını provoke etme işlevini üstlendi, PKK ve DTP’de kendi tabanı olan Kürtleri provoke etmeye başladı. Açıkçası bu partilerin tümü çözümsüzlüğün ürünü, devlet kendi yarattığı sorunu çözerse bu partilerde tasfiye olur. Bu nedenle çözümü imkânsız hale getirmeye çalışıyorlar.

Biz bölgedeki çoğunluğun PKK taraftarı olmadığını biliyoruz. Sizce Kürt vatandaşlar da devletine karşı güvenini ve korkusunu yenmiş durumda değil mi?

Kürtler, PKK taraftarları ve PKK aleyhtarları olarak iki gruba ayrılmıyorlar. Meseleyi biraz daha soğukkanlı düşünmek gerek. Bugün PKK’nın eylemlerini doğru bulmayan ama ona terörist de demeyen biri ülkenin batısında yaşayan başkası tarafından bölücü olarak adlandırılabiliyor. Ya da bizzat PKK’nın tabanı içinde devlete sempatik yaklaşan insanlar olduğu gibi, anarşist politikalara yakın olup Türkiye’nin marjinal sol partileri ile iletişimde olanlar da var. Sizin sorununuzu seçim sandığı çerçevesinde düşünürsek şunu söyleyebiliriz; Kürt kimliği ile ilgili odağı şimdilik PKK ve kapatılan DTP simgelediği için onlara yakın durma var. Ama bu körü körüne taraftarlık olarak okunmamalı. Şunu da belirtmek gerekir ki, bu yakın durmada PKK’nın yaptıklarından çok devletin yaptıkları belirleyici oluyor. PKK’yı biraz gözlemleyenler bilirler, örgütün Kürtçe ile Kürt kimliği ile ilgili talepleri belirleyici değildir. O daha çok kendini devam ettirme amacıyla hareket ediyor. Devlet de cesur davranamadığı için PKK’ya mesafeli pek çok kişi bile seçim sandığında DTP’ye oy verebiliyor. Böyle bakınca sorun devletin Kürt vatandaşından korkması oluyor. Cumhuriyet’in ilk yılları özellikle de 1924 Anayasasından itibaren devlet kendi vatandaşından korktu. Bunun adı bazen siyasal İslâm, bazen de Kürtçülük oldu. Bugün yaşadığımız demokratik açılım süreci tam olarak bu. Devlet vatandaşından korkmamayı öğrenecek. Dolayısıyla süreç tamamlandığı zaman devlet-toplum ilişkisinin yeniden kurgulandığını göreceğiz. Devamında bu yeni paradigmanın tüm kurumlarca içselleştirilmesi gerekecek.

DTP’nin kapatılması çözüm yolunda ortaya nasıl bir tablo çıkarır?

DTP’nin kapatılması Kürt meselesinin çözümünü istemeyen, Türkiye’nin demokratikleşmesinin kendilerine zarar vereceğini düşünenlerin elini güçlendirdi. Hükümetin irade beyanı ile tartışılmaya başlanan Açılım süresi, önce CHP ve MHP, şimdi ise PKK’nın karşı pozisyon alması nedeniyle vites küçültmek zorunda kaldı. Demokrasilerde hiçbir partinin kapatılmaması gerekir. Bu parti Türkiye’nin en önemli sorununu temsil edenler arasında ise önemi çok daha artıyor. DTP’nin kapatılması çözüm yolunda tabloyu değiştirir, ama ulaşılmayı arzu ettiğimiz sonucu değiştirmez. Netice DTP’de amaç değil, araçtı. Onun sembolize ettiği değerleri bir başka parti üstlenir, eski DTP’liler de oraya geçer. (Nitekim de öyle oldu. HHK) Tabiî kapatılan DTP’nin kadroları parti kapatmayı bir siyasî söylem olarak kullanarak oy oranlarını arttırmayı amaçladıkları için tansiyon arttırmaya devam edebilirler.

DTP’nin kapatılmasıyla süreci artık PKK yönetecek denilebilir mi? PKK, DTP’nin kapatılmasına nasıl bakıyor sizce?

DTP kapatılmadan önce de PKK’nın ağırlığı vardı zaten. Türkiye’de askerin siyasete müdahalesini savunan kişiler olduğu gibi DTP içinde de gözünü PKK’dan gelecek talimatlara diken politikacılar oldu. Yine de DTP’nin kapatılması ile PKK’nın propaganda araçlarına yenilerini eklediğini kabul etmeliyiz. Kapatma dâvâsı DTP/PKK çizgisi için de yeni bir ayrım oluşturur. Sanıyorum DTP içindeki ılımlılar ‘zor bir süreçten geçiyoruz’ denilerek tasfiye edilirler. Tabiî bu konuda sorumluluk hükümette. Siyasî Partiler Yasasında bazı değişiklikleri hemen gündeme alırsa ibre değişebilir. Parti kapatma meselesinde PKK’nın bu sonucu beklediğini düşünüyorum. Hatta Reşadiye katliâmı başta olmak üzere son eylemleriyle PKK kapatmayı teşvik etti diyebiliriz.

Sizce DTP yerine dilini ve tavrını bambaşka kurgulamış bir parti gerekiyor mu? BDP bunu gerçekleştirebilir mi?

Bu tüm kamuoyunun ortak talebi. Dar alana sıkışmış, politika üretemeyen, birkaç klişe dışında bir şey söylemeyen bir parti ne Türkiye’nin demokratikleşmesine, ne de siyasetin işlevselleşmesine katkıda bulunur. Ama neticede bir partinin kapasitesini belirleyecek içsel ve dışsal binlerce etken var. Ben Kürt sorunu odaklı politikaları hedef alan bir partinin doğru inşa edilmesi durumunda Türkiye demokrasisine muazzam katkılar yapacağına inanıyorum. Ama PKK elinde silâh ile dağda kaldıkça, kurulacak partide de PKK’dan gelecek talimatları bekleyecek parti kadroları olacaktır. Bu nedenle DTP’nin yerine kurulacak partinin kısa sürede radikal bir çizgiye evrileceğini hayal ediyorum, ama gerçekçi değil.

Türkiye’de despot devlet anlayışında yaşanan kırılma, Kürtleri tekelinde tutmak isteyen PKK yapısı içinde işlemeye başladı diyebilir misiniz?

Türkiye’de devlet değişiyor. Ama bu kadar büyük ve hantal bir yapının birkaç günde şekil ve mânâ değişikliğini sindirmesi de beklenmemeli. Devletin despotluğuna maruz kalanlar sadece Kürtler olmadı, diğer tüm etnik ve dinî gruplar da bundan nasibini aldı. Kürtlerin farkı devletin ceberut yüzü ile daha sık karşılaşmaları oldu. Bu karşılaşmada da çok dayak yediler. Devletin bu hoyratlığını Türkiye’deki devlet algısı ile birlikte düşündüğümüzde şunu görürüz; tüm siyasî hareketler gibi PKK da konumunu devlete göre dizayn etmiştir. Aksi takdirde bunca yıl ayakta kalması imkânsız olurdu. Bugün yaşadıklarımız da bu anlamda tam bir kırılma. Devlet yapısal değişiklikler yoluyla despot niteliğini terk ederek demokratik bir hüviyet kazanmak istiyor. Devlet bu değişimi yaşarken toplum da dönüşecek. Netice de Türkiye’de siyaset demokratikleşmek zorunda. Moda tabirle ‘paradigma değişti’, ya bu sürece adapte olursunuz ya da tasfiye olursunuz. Dolayısıyla devletin niteliklerinde yumuşama olması durumunda sadece PKK değil, tüm otoriter ve despot örgütlere de değişim başlar.

Bir de insanlar Kürtler içinde “Neden alternatif muhalefet yok?” diye soruyorlar…

Kamuoyunda bu soru gerçekten sık sık soruluyor. Önce şunu belirtmeliyim; ‘Neden bir Kürt muhalefeti’ yok sorusu Kürtleri tanımayan bir soru. PKK’ya destek veren Kürtler içinde neden muhalefet yok diye sormak gerek. Çünkü PKK’ya destek vermeyen Kürtler de muhalefet epeyce zengin. Türkiye’deki sol partiler gibi küçük ve dağınık bir yelpaze niteliğinde. HAKPAR ve KADEP gibi siyasî partilerin yanı sıra, yüzlerce cemaat ve fikir toplulukları aktif halde. Ayrıca bölgede en fazla oyu alan parti AK Parti. Dolayısıyla Kürtlerde muhalefet fazlasıyla var diyebiliriz. Ancak bu muhalefetin görünmediğini ben de kabul ediyorum. Bunun birkaç nedeni var. Öncelikle itiraz eden kesimler seslerini duyuracak mekanizmalardan yoksunlar. Türkiye kamuoyu da PKK’ya kilitlendiği için diğer sesleri görmezden geliyor. Aslında PKK’nın içinde de ciddî muhalefet var. Ama otoriter bir örgüt olması nedeniyle bunlar daha çok kapalı toplantılarda dile getiriliyor.

Türkiye’nin demokratikleşmesi için Kürt siyasetinin de demokratikleşmesi gerek. PKK şimdilik savaş şartları diyerek alternatifleri bastırabiliyor. Açılımın amacına ulaşması durumunda Kürt muhalefetinin Türkiye’ye renk katacağını düşünüyorum.

Sizce Kürt siyasetçiler çoğullaşacak mı?

Kürt siyasetçileri zaten çoğulcu. Şimdilik ortam, gerginlik ve şiddetin devam etmesi siyasetin renkliliğine engel o kadar. Şiddet perdesinin kalkması durumunda siyaset alanı epey genişleyeceği için siyasî mekanizmalar da zenginlik kazanır.

Batı ile doğu arasında kültürel ve insanî ne gibi projeler yapılabilir?

Bakın Türkiye’de 1000 yıllık kardeşlik edebiyatı yapılıyor, ama aslında memleketin batısında yaşayanlar doğusunda yaşayanları sadece medya üzerinden tanıyor. Bu nedenle kültürel ve insanî projelerin ilk ayağı bu tanışmayı sağlamak olmalı. Bu konuda Hüseyin Çelik’in Millî Eğitim Bakanlığı yaptığı dönemde uygulanan Gönül Köprüsü projesi gerçekten isabetliydi. Yüz binlerce çocuk batıdan doğuya, doğudan batıya tanışmak, birlikte zaman geçirmek için taşındı. Ben bunun birkaç yıl daha devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun dışında hali hazırda Ramazan ve Kurban Bayramlarında yapılan ziyaretler var, bunlar da önemli bence. Kürtlerin yoğun yaşadığı il ve ilçelerde işsizlik ve yoksulluk inanılmaz oranlarda. Bu nedenle insanî projelerin önemi büyük. Kültürel projeler olarak ise, bence Kürt kültürünü tanıtacak, zenginleştirecek projeler yapılmalı. Şimdi bile devam edenler var, ama bunların genişletilmesi ve tüm bölgeye yayılması gerek.

Sizce DTP’nin kapanması ve şiddet olaylarının artması demokratikleşme sürecini tıkar mı?

Hızı değiştirebilir, ama süreci tıkamaz. Netice de Türkiye toplumsal barışını ve demokratikleşmesini sağlamak zorunda. Başka bir imkân yok.

[email protected]

H. HÜSEYİN KEMAL

21.12.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (14.12.2009) - PKK DA KEMALİSTLER GİBİ, DİN İLE KÜRTÇE'NİN BAĞINI KOPARMAYA ÇALIŞIYOR

  (07.12.2009) - Yeni Asya 12 Eylül’le uzlaşmadı

  (30.11.2009) - Türkiye’de asker ağalar var

  (23.11.2009) - Din özgürlüğü için devlet ideolojiden arındırılmalı

  (22.11.2009) - Hedef, kardeşliği perçinlemek

  (16.11.2009) - PERŞEMBE GECELERİ KİLİSEDE EZAN OKUNUYOR

  (09.11.2009) - PKK'nın silâh bırakması, Türk ırkçılığı için felâkettir

  (05.11.2009) - İlahiyatçılar Risâle-i Nur’a daha fazla sahip çıkmalı

  (04.11.2009) - Risâle-i Nur okuduğum için imam hatip lisesinden uzaklaştırıldım

  (02.11.2009) - Uzlaşma teslimiyete dönüşmesin

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl